loading
close
SON DAKİKALAR

Ankara Suriye’de uydu devlet-bölge mi kurmak istiyor?

Orhan Bursalı
Tarih: 28.11.2016

Orhan Bursalı; Ankara’nın Suriye sınırında güvenlikli bölge oluşturma açıklamalı, ÖSO’yu (Özgür Suriye Ordusu) 'öncü savaş gücü' olarak kullandığı askeri operasyonu, IŞİD’in elindeki El Bab önlerinde.

Ankara’nın Suriye sınırında güvenlikli bölge oluşturma açıklamalı, ÖSO’yu (Özgür Suriye Ordusu) “öncü savaş gücü” olarak kullandığı askeri operasyonu, IŞİD’in elindeki El Bab önlerinde. Bir de El Bab kapılarına dayanan, ülkesini kurtarma mücadelesi veren resmi Suriye devleti var, tabii yanında da müttefiki Rusya.
Meseleyi soruyla açalım, çünkü komik veya traji-komik bir durumla karşı karşıyayız: El Bab’ı kim ne adına “kurtaracak”? Suriye’yi anlarız: Kendi işgal altındaki topraklarını IŞİD’den kurtaracak. Peki, Ankara El Bab’ı kim için kurtaracak?

El Bab’ı kim niçin kurtaracak?

ÖSO ile Suriye ordusu arasında bir işbirliği mi var? Yok. Türkiye ile Suriye arasında? Yok. O halde El Bab’ı, iki ayrı güç, birbirinden bağımsız kurtarmak veya ele geçirmek istiyor.
Meseleyi çok mu bilinmeyen bir şeyi yazar gibi yaptım?!
Ankara, El Bab’ı, eğitip silahlandırdığı ve arkasında, sağında, solunda koruyup kolladığı ÖSO’nun yönetimine, denetimine katmaya çalışıyor. Bu açıkça Suriye’den “kurtarılmış bölge” inşasıdır. Tüm güçler de bunu biliyor. Dün yazdığım gibi Suriye’de Türk Özel Kuvvetleri’nin merkezinin 24 Kasım’da vurulması, hem Rus uçağının intikamının alınması hem de Ankara’nın niyetine yönelik bir ikazdı.
El Bab’da Suriye ve muhalif ÖSO’nun (arkalarında tabii ki Rusya ve Türkiye’nin) çatışma olasılığı var mı? Mümkündür, eğer ÖSO geri durmazsa... Eğer Suriye bu kenti alırsa, sonra ÖSO’nun kontrolündeki Türkiye sınırına doğru topraklarını da geri almak ister mi istemez mi?

‘Bedeli ne olursa olsun!’ 

Ankara, önce sınırın IŞİD dahil tonlarca teröristin girip çıktığı bir kevgire dönüşmesine göz yumduktan sonra, politikasını değiştirmek zorunda kaldı ve IŞİD’i hedef aldı. Ankara’nın, Suriye’nin çeşitli güçlerle işgal edilmesiyle, sınırındaki hem yoğun göçler hem “terörist devletçikler” oluşumunu ülke güvenlik meselesi olarak görmesinin çok anlaşılır yönü var.
ABD destekli PYD yönetimindeki askeri güçlerin Akdeniz’e kadar olan Suriye şeridini işgal ederek “Kürtleştirme” politikası da bu güvenlik sorunundan biri. İçeride PKK saldırıları, PKK ile savaş ile Suriye topraklarındaki bu gelişme, birbirinden ayrı değil. ABD bu desteğine gerekçe olarak “IŞİD’i temizleme” amacını gösteriyor, ama herkes biliyor ki bir taşla iki kuş vurmak istiyor.
Cumhurbaşkanı’nın “bedeli ne olursa olsun güneyimizde devlet-devletler kurulmasına izin vermeyeceğiz” söylemi, Türkiye’nin operasyonunun ana gerekçesi.

Ama sadece bu kadar mı? 

Eğer bu kadarsa, Ankara’nın tek yapacağı, meşru Suriye güçlerine ülkesinin bütünlüğünü sağlaması için, askeri dahil, yardım etmektir. Şam ile anlaşma ve işbirliği bunun ana garantisidir!
Ama Cumhurbaşkanı’nın söylemi bunun ötesine taşıyor; “Osmanlı fetihçiliği”ne kapı açıyor, çağrı yapıyor. Suriye ve Irak’ı “haklarımızın olduğu” topraklar olarak görüyor. Bu, kendisine, kapı önüne koyduğu ama fetihçi düşüncelerini devraldığı Davutoğlu’ndan miras kaldı!
Kendilerini zaten “Osmanlı’nın devamcısı”, “yeni Osmanlılar” olarak nitelemeleri de, eski topraklarda tarihi miras hakkını canlandırma ve adeta fiiliyata dökme politik hedeflerini açıklıyor. Tarih ve ulusların gelişimi konusunda sıfır bilgi sahibi böyle bir politikanın herhangi bir umudu olabilir mi?
İkincisi, bu “Kaybedilmiş Osmanlı toprakları” üzerindeki hak iddiasını, Türkiye’yi Türkiye yapan uluslararası anlaşmaları adeta tanımadığını belirtme noktasına taşıdı. Lozan Antlaşması’nı -yalan yanlış konuşmalarla- neredeyse yırtıp atacak, 12 Ada’yı kurtaracak... Atina’nın tepkisine bakın!
Kısa kesersek: Ankara’nın Suriye’ye girme gerekçelerinin haklılığını darmadağın edecek, aslında saklanmayan bir ikinci politika gündemde. Bu şüphesiz ki batak bir politikadır. Türkiye’ye geri tepmesi fazla olur.
Türkiye’nin kuruluş belgelerini tartışmaya açan ve yayılmacı amacını ortaya koyan kimse, o zaman Türkiye’nin var olan sınırlarını da -toprak kaybetme yönünde- tartışmaya açmış demektir.
Tanrım ne tehlike!

Bir kitap: ‘Bizim Lozan’ 

Yeri gelmişken bir belgesel Lozan kitabından bahsetmeliyim: “Bizim Lozan Lausanne”. Boyut Yayınları Genel Yönetmeni Bülent Özükan’ın çok şık tasarımıyla, İsviçre-Türk Derneği’nin “Lozan’ı daha iyi anlamak ve anlatabilmek için hazırladığı” Türkçe- Fransızca kitap, hem Lozan’ın orijinal belgelerini ve açıklamalarını sunuyor, hem de Mondros ve Sevr anlaşmalarının... Bir koleksiyoner kitabı! Derneğin Başkanı İnci Özalp, Bülent Özükan, Zafer Toprak, Reyhan Yıldız, Verda Özer yazılarıyla kitapta yer alıyor. Tarihi resimler, vesikalar, yasalar...
Türkiye’nin var oluş belgesi, bu iktidarın tartışmaya açtığı!

Orhan Bursalı - Cumhuriyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları