Tarih:
29.03.2016
Askeri müdahalenin 4 koşuluna bakış
Orhan Bursalı; Şüphesiz üç yazıdır tartıştıklarımızın hepsi, bu köşenin dışındaki kaynaklar tarafından gündeme getirilen 'askeri darbe' üzerine 'siyasal' analizleri içeriyor.
Şüphesiz üç yazıdır tartıştıklarımızın hepsi, bu köşenin dışındaki kaynaklar tarafından gündeme getirilen “askeri darbe” üzerine “siyasal” analizleri içeriyor.Herkesin kafadan salladığı bir durumu somutlaştırma çabası içindeyiz.
Dünkü bitiriş cümlemiz şöyleydi: “Rubin’ler, zaten ordunun defterini dürmüşlerdi, şimdi ise siyasal beklentilerine yanıt verecek bir ordu zaten bulunmuyor...”
Bugün tartışmayı asker diyerek sürdürelim. Demiştik ki asker dış destek olmadan darbe marbe yapamaz. Geçmiş darbeler bunu gösteriyor.
Peki gerçekten yapamaz mı? Şüphesiz ki böyle bir kesin kural olamaz, genellikle veya büyük ölçüde böyledir, diyebiliriz. Mesela, ne zaman asker dış destek olmasa bile siyasal iktidara gerçekten müdahalede bulunabilir, toplum sahnesine çıkar?
Veya, asker geniş bir dış desteği, iç ve dış isteği var diye, siyasal iktidara müdahale eder mi?
Herkes birtakım koşullar ortaya koyabilir. Ama önemli olan, bugünün şartlarına uygun “müdahale koşulları” ne olabilir, sorusunun yanıtıdır.
Müdahale için 3 temel sorun
Duruma bakalım: Üç temel sorun yaşıyoruz.
• İlki, rejimin yasal ve anayasal değişimi, anayasanın/rejimin bekleme odasına alınmış olması... Kuvvetler ayrılığı ilkesinin yerine fiilen kuvetler birliğinin / uyumunun geçirilmiş olması...
• İkincisi, var olan demokratik hak ve hukukun kullanılamaması için iktidarın yarattığı fiili durum...
• Ve üçüncüsü ise Kürt meselesi. Güneyimizdeki fiili durum ve buna uygun içeride PKK terör saldırıları, özyönetim- özerklik yumuşak ifadelerinin ardında ülkenin bölünmesi için yürütülen iç ve dış çabalar.
Benim aynı önemde gördüğüm, üç durumdan ilk ikisiyle bütünleşik ve onların sonucu olarak ortaya çıkmakta olan, bir dördüncü yeni durum: Atatürk Cumhuriyeti’nin tasfiyesi, yerine Erdoğan (Cumhuriyet bile diyemeyeceğim) otoriter hanedanlığının kurulması.
Bunlardan hangisi önemli?
Yani, asker, eğer müdahale bahanesi söz konusu ise bu bahanelerden hangisini kullanır? Birinciyi mi, ikinciyi mi, üçüncüyü mü yoksa dördüncüyü mü?.. Tabii ikisini, üçünü veya hepsini birden de diyebilirsiniz.
Tamam, bu yurdun insanı olarak, askerin önemli bir kısmının da yaşadıklarımızdan rahatsız, huzursuz olduğu söylenebilir.
Ama akut bir durum ortaya çıkmadıkça, askerin, bugün, bu koşullardan çoğu ile ilgileneceğini sanmıyorum.
Mesela diyelim ki, Rubin efendilerin “hadi asker...” dürtüklemesi ile askerin “dış destek şartı” oluşmuş oluyorsa eğer.. harekete geçer mi?!
Şüphesiz böyle bir kural da yok.
Peki, nedir müdahale gerekçesi
Bana göre: Bu koşullar arasında en önemlisi asker için, bugün, ülkenin bölünme olasılığıdır. Birinci derecede önemli konu budur. Bu olasılığın gerçekleşmesini önlemek için askerin, gerekli müdahalede bulunması kaçınılmaz olabilir. Yok askeri vesayetmiş.. yok seçilmiş bir iktidarın iradesine tasarrufuna müdahaleymiş.. bunların hayattaki karşılıkları küçük entel-demokratik tartışmalarına denk düşer.
Şimdi somut duruma bakalım: Türkiye’nin başında böyle bir tehlike dolaşıyor mu? Askere göre de evet.
Askere göre, böyle bir tehlikenin oluşmasına düne kadar katkı yapmış olsa bile, bugün bu tehlikeye karşı savaşıyorsa bir iktidar, siyasete müdahale etmek için bir durum söz konusu değil.
‘Hadi gel beraber bölelim’
Yani Rubin’lerin dış desteğinin tamam olmasının bir karşılığı yok.
Ayrıca Rubin’lerin temsil ettikleri, yani dıştaki irade, askerin çok duyarlı olduğu “bölünme” düşüncesinin de destekçileri, yayıcıları ve hatta fiili uygulayıcıları...
Dün, askerin defterini düren ve bugün de Kürt oluşumunun ardında duran Rubin’lerin, bugün hadi asker demesi, komik bir manzara oluşturuyor.
RTE, Kürt meselesini başından beri bir oy-oyun aracı olarak kullandı. Dolmabahçe deklarasyonu ile geldikleri “çözüm noktası”nın, artık oy sandığını boşaltacağını gördüğü için 180 derece çark etti.
Bu deklarasyonun maddelerini uygulayabilirler miydi?
Bana göre hayır... Zaten deklarasyon, açıklandığı gün ölü doğmuştu. Bazılarının “hadi, kalınan yerden devam” saftorikliğine gülüyorum.
RTE, 180 derece çarkla bir sürü şey kazandı.
Ama kazandığı en önemli şey neydi dersiniz? Ve Atatürk Cumhuriyeti’nin yıkılması ne oluyor?
Orhan Bursalı - Cumhuriyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları
DİĞER YAZILARI