Aziz Sancar’dan ülkeye ve siyasete 8 maddede bilim dersi
Orhan Bursalı; Teknoloji önemli, fakat temel bilim olmadan teknoloji olmaz. Avrupa’dan, Amerika’dan makine alıp, ben teknoloji yapıyorum, ben patent aldım ile ne Türkiye ne Türk dünyası yükselir.
Haziran’ın ilk haftasında Aziz Sancar Semerkant’ta Türk Devletleri Teşkilatı Türk Üniversiteler Birliği Rektörler Özel Toplantısı’nda 7 Haziran’da bir konuşma yapmıştı. Konuşmayı tam metin yayımlamayı HBT’ye bırakırken özellikle bilimde neler yapılması gerektiği konusunda 8 maddelik görüşlerini, aslına sadık kalarak burada özetleyeceğim. Bu saptamaların ülkemizin yönetimi ve siyaset dünyamız için ne kadar uyarıcı olacağını bilmiyorum. Ama bu ülke, ancak Sancar’ın bilimsel saptamalarından öğrenecektir. Sancar’a siyaset vitrin mankeni gözüyle bakmamalı. Önce konuşma özeti sonra 8 madde.
***
“Biz büyük medeniyetler yaratmış büyük Türk milletiyiz. Ya, ben niye Nobel kazanan ilk Türk olayım? 750 ile 1250 yılları arasında Türk dünyası bilim dünyasının merkeziydi. Ama bir sürü nedenlerle sonra bilim yapmayı bıraktık ve Avrupa, ABD bizi geçti. Bunu çözmemiz lazım.
Türklerin son 500 yılda bilime doğru dürüst katkı yapamadığı ortada. Peki neden? Bazı insanlar buna ‘zeki olmadığınız için’ yanıtını verir. Ancak bilim yapmak genetik veya zekâ meselesi değil, gelenek meselesidir. Yahudi kardeşlerimiz dünya nüfusunun yüzde 0.2’sini teşkil ediyor ve yüzde 20 bilim Nobellerini almışlardır. Onlar diğer insanlardan daha üstün zekâlı mı? Onların kültüründe bilime, eğitime önem veriliyor. Biz de bunu bir gelenek haline getirmeli ve çocuklarımıza erken yaşta aşılamalıyız.
Teknoloji önemli, fakat temel bilim olmadan teknoloji olmaz. Avrupa’dan, Amerika’dan makine alıp, ben teknoloji yapıyorum, ben patent aldım ile ne Türkiye ne Türk dünyası yükselir. Eğer yabancılar tarafından yönetilmek istemiyorsak bilimde kuvvetli olmalıyız. Unutmamalıyız ki biz çalıştığımız, ürettiğimiz sürece üstün olacağız.
Türk dünyasında bilimsel geri kalmışlığın birçok kurumsal ve sosyal nedenleri vardır. Fakat anladığım o ki, maddi yatırım yapmaktan öte bir bilim ortamı geliştirmek lazım. Uluğ Bey, İbn-i Sina, El Biruni yoktan ortaya çıkmadılar, o zaman Türk dünyasında bir bilim ortamı vardı, yüzlerce başarılı bilim insanı vardı, bilime önem veriliyordu. Türk dünyasında bilimi geliştirmek, dünyayla yarışmak için neler yapmamız gerektiğini naçizane kendi gözlemlerime dayanarak özetlemek istiyorum.
Birincisi, bilim, adaletin, özgür düşüncenin ve sorgulamanın olduğu ortamlarda yeşerir. Bunu unutmamak ve çocuklarımızı bu ruhla, bu alışkanlıkla büyütmemiz lazım, onlara bu ortamı sağlamamız lazım. Bilimde özgür düşünce çok önemli. Ben Türk cumhuriyetlerine gittiğimde beni merasimle karşılıyorsunuz. İnsan olarak, tabii bu hoşuma gidiyor. Fakat bunlar bilimde olmaz. Benim yanımda çalışan en başarılı bilim adamları, yetiştirdiğim en başarılı öğrenciler benimle münakaşa eden öğrenciler olmuştur. O bakımdan, özellikle genç çocuklarımıza özgür düşünmeyi ve yaşlıların, benim gibilerin söylediklerini sorgulamayı öğretmeliyiz.
İkincisi, temel bilime öncelik vermeliyiz. Bizim temel bilimlere yatırım yapmamız, temel bilim yapan çocuklarımızı desteklememiz, onlara özgüven vermemiz lazım.
Üçüncüsü, kız ve erkek çocuklarımıza aynı eğitim fırsatı vermeliyiz. Bunun bütün Türk toplumlarında, özellikle de Türkiye Cumhuriyeti’nde bir sorun olduğunun farkındayım. Bunu çözemezsek, toplumumuzun yarısını oluşturan kadınlarımızın potansiyelinden kalkınma yolunda yararlanamayız, bu potansiyeli gerçekleştiren toplumlarla yarışamayız.
Dördüncüsü, bilim, deney yapmakla öğrenilir. Amerika’ya geldiğimde Türkiye eğitim ve teorik bilim açısından beni çok iyi yetiştirmişti. Fakat deney yapma konusunda eksikliklerim vardı. Bunu erken yaşlarda çocuklarımıza öğretmemiz lazım. Bu alışkanlık haline gelmeli, yaparak öğrenilmelidir.
Beşincisi, politika ve din bilime karıştırılıyor. Politika ve din ile bilim kurumları amaç ve yöntem açısından birbirlerinden ayrışıyor. Bunları birbirine karıştırısanız bundan hem dini inancı olan bilim insanları dışlanır hem de bilim zarar görür, güvenilirliğini kaybeder, gelişemez. Keza, bilim adamlarını din ve politikanın dışında tutmak lazım. Din ve politika bilim adamlarının işine karışırsa, sonuç bilimin ortadan kalkması olur!
Altıncısı, bilim adamlarına liyakate dayalı imkân sağlanmalıdır. Onları tayin etmek, terfi ettirmek için tek kriter liyakat olmalıdır. Mesela benim çalıştığım Amerika’da dün yaptığına bakmazlar. Nobel’i alındıktan sonra yayına gönderdiğim ilk makalem reddedildi.* Amerika’da çalışacaksınız, durmadan çalışacaksınız ve bir şeyler bulacaksınız. Bunun ölçüsü budur. Ne bilim adamları dinler ne de bilimsel faaliyetlere fon sağlayan Amerikan Sağlık Bakanlığı gibi kurumlar. Bilimle ilgili görevlere atamalarda da yine buna bakılır, dünyadan ve Amerika’dan en iyilerin bu görevlere getirilmesine çalışılıyor.
Yedincisi, insanlar bilim yapmaya başladıktan sonra onlara özgürlük vereceksiniz, ‘Şunu yap, bunu yap’ demeyeceksiniz. Bilimadamı özgürlük ister. Onların bir şeye merakı olur ve onu takip eder. O, madem hayatını buna adamış, mutlaka insanlığa faydalı bir şeyler yapacaktır.
Sekizincisi, bilim yaparken ben burada yalnız kendimi değil, Türk milletini temsil ediyorum diye düşündüm.”
- Stockholm’de Nobel Haftası’ndayız. Grand Hotel’de sabah kahvaltısındayız. Aziz Hoca geldi ve “Orhan çok önem verdiğim bir makalemize yayıncıdan ret yanıtı geldi, gördüğün gibi Nobel falan takmıyorlar” dedi. Ve makalenin, deneylerin hemen gözden geçirilip yeniden yazılması sürecini başlattı. Bu ise altı ay alacaktı!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları