Tarih:
27.04.2017
Bataklıktan nasıl çıkacağız? AB’nin siyasi denetlemesi... Kadri Gürsel, gazeteci büstü!
Bu iktidarın yaptığı Türkiye’ye eziyettir, çökmekte olan bir ekonomi ve tamamen mezarı kazılan bir demokrasi, hak ve özgürlükler, hukuk, yasalar ve adalet...
Zor bir durum, bilgisayarıma düşen Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün yeni raporu, bizim için şüphesiz ki bir yüz karası durumun ağırlaşarak sürdüğünün kanıtı. 4 sıra daha gerileyerek 180 ülke arasında 155. sıradayız. Biz buna bakarak üzülüyor olabiliriz, ama bu durumun sorumlusu iktidarın ellerini ovuşturduğunu söylersek abartmış mı oluruz?Kesinlikle hayır! Yüzlerinden bir üzüntü kıpırtısı geçseydi bugüne kadar, sıralamamız 4 basamak artmaz, ama en azından 4, en iyisinden 20 basamak inerdi.
İktidarın kendisine yakıştırdığı “muhafazakâr demokrat” maskesinin ahlakla, hukukla, yasayla, yargı ile, din ile, özgürlüklerle ilişkisinin düzeyini veya niteliğini görüyoruz. Yelpaze geniş, çağdaşlığın ve uygarlığın göstergelerinden hiçbirinin karşısına artı işareti konamıyor. Şüphesiz, sandıkta yapılan sahtecilikleri onaylar demeçleri de, bütünün bir parçası olarak fotoğrafı tamamlıyor.
‘Beni diktamla kabul et’
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin (AKPM) Türkiye’yi yeniden siyasi denetlemeye alma kararını tanımadıklarını söylüyor Cumhurbaşkanı. Şimdilik bu ifadelerin Avrupa’nın çok umurunda olduğunu sanmıyorum. Yani belirli ilkeler doğrultusunda karşılıklı ilişkiye giriyorsunuz, sonra da “bu ilkeleri fırlatıp atıyorum, beni bu şekilde kabul edeceksin” diyeceksin ve ekleyeceksin “istersen kabul etme, yoksa...”
Tüm Cumhuriyet’ten tutuklanan yönetici, çalışan ve yazarlara karşı açılan dava ve yöneltilen suçlamaların Avrupa’nın hiçbir ülkesinde adalette ve yargıda (boşverin demokrasiyi!) karşılığı yoktur. Hepsini tek tek yazamayacağım için, iki örnekten yola çıkalım, mesela Ahmet Şık ve Kadri Gürsel’i ne ile suçladığınızı anlatın.
Türk Ceza Yasası’nı bilen bir Avrupa mahkemesinin karşısına bile çıkarılamazlar. Herhangi bir savcı, elindeki verilerle bir iddianame bile hazırlayamaz, hazırlasa bile bunu kabul edecek mahkeme bulamaz.
Kadri Gürsel, uluslararası nitelikte ciddi bir gazeteci-yazardır ve hayatı boyunca bunu kanıtlayan davranışları bir gazetecilik normu olarak bile kabul edilebilir. Savcılar suçlama yapacak, yapamıyor, “adeta” ile başlayan, özür dilercesine laflar. “Adeta cinayet işledi..” gibi bir suçlama yapılabilir mi, evet, Türkiye’de..
Gösterin tek bir FETÖ’cüyü
Kadri Gürsel meydan okudu: 92 FETÖ’cü ile ilişkimi yazıyorlar, tek biriyle telefon konuşması yaptığımı göstersinler..
Bugüne kadarki iddianameler bu tür suçlamalara hiç olmazsa kanıt diye, yapılan telefon konuşmalarını deşifre eder cümle cümle yazarlardı. Tek bir cümle yok. Ayrıca cep telefonunda bazı cemaatçilerin telefonlarının bulunması neye göre suç olabilir, diye sorduk.
Bunların hepsi gereksiz sorular, çünkü yanıtları yok.
Savcıların yaptıkları da suçlamalarının bir karşılığının olmadığını bile bile, bir sanal iddianame ve karşılıkları olmasa bile bir senaryo yazmak zorunda olmaları. Çünkü “Başsavcı” ve medya tetikçileri yazarlarımızı terörist ilan etti.
Hukuk ve yasalarla ilgisi olmayan bu suçlamaların ayıp bir senaryoya dönüştürülmek zorunluluğunun yaşandığı bir ülkede, bir değil, iki değil, beş değil, 10-20-30.. ihlal karşısında, Avrupalılar ne yapsaydı?
Avrupa’ya ‘vicdani’ gerekçeler
Ahmet Şık’tan, Kadri Gürsel’den, karikatür emekçisi Musa Kart’tan, on yılların kitap emekçisi Turhan Günay’dan... “FETÖ’cü” çıkarmaya çalışan bir iktidar, acaba Almanlar, Avrupalılar neden “Darbe girişiminin FETÖ ile bağlantısını gösteremedi hükümet...” demesine de bir gerekçe sunduğunu görmüyor mu?
Adamlar zaten saldırmak, terör örgütlerine kucak açmak ve onları masum ve haklı görmek için bahane arıyor..
FETÖ ile en çok mücadele eden insanları gel FETÖ’cü diye içeri at.
İnandırıcılığın sıfırı tüketir, ayrıca tabii ki, umurunda olmasa bile, haklı gerekçelerle diktatörlükle suçlanırsın.. Ve vicdani gerekçeler hazırlarsın onlara: Diktatörlüğün ezdiği insanlara koruma!
Bu iktidarın yaptığı Türkiye’ye eziyettir, çökmekte olan bir ekonomi ve tamamen mezarı kazılan bir demokrasi, hak ve özgürlükler, hukuk, yasalar ve adalet...
Bir enkaz ülkeye doğru
Avrupa’nın kararına “tamamen siyasi, asla kabul etmiyor yok sayıyoruz” diyorsunuz.
Tabii ki siyasi! Çünkü bu ülkede yaptıklarınızın da hepsi siyasi! Hiç olmazsa onların sıraladıkları maddelerin hepsi teknik ve hepsinin Türkiye’de karşılığı var
Türkiye’de basın özgürlüğünü çukura ittiniz. Sadece Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü değil, aynı zamanda Freedom House kurumunun yıllık özgürlük raporlarında da hem özgürlükler hem de basın özgürlüğü göstergelerinde yıllardır çukurun dibindeyiz.
Buna göre notumuz: 2016-2017
“Basın özgür değil - 6 puan daha düşüş”,
“İnternet özgür değil; 3 puan daha düşüş”
“Ülke yarı özgür; 10 yılda toplam 28 puan düşüş...”
Debeleniyoruz, buradan nasıl çıkacağız...
Orhan Bursalı - Cumhuriyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları
DİĞER YAZILARI