Bir reel yeni Türkiye tarifi
Orhan Bursalı: İktidar, polisini şiddet aracı olarak kullanıyor ve ülkede gösteri-protesto yapmayı yasaklıyor.
Kadıköy’de insanlar bir yürüyüş yapacaklar, Emniyet haberi almış, Altıyol ve Bahariye Caddesi boyunca ve her köşe başı terörle mücadele ekipleri, sivil ve resmi polis kaynıyor. Kısa bir yürüyüş oldu, küçük grup opera binasının önünde sarıldı, dağılmaları söylendi, sonra müdahaleye girişti çevik ekip siviller, kısa bir arbede çıktı, bazılarını yaka paça götürdüler. İçinde bulunduğum dükkândan seyrediyorum.
Bahariye Caddesi sürekli bu halde neredeyse...
Türkiye’de anayasal bir hak olan yürüyüş ve gösteri yapmak, ülkemizde fiilen yasak durumunda.
Yani anayasanın adeta yasaklanan veya çiğnenen 50 maddesinin birinden bahsediyoruz. Uygulanmıyor.
Gidin parti merkezine..
Geçen gün Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, 26 Mayıs’ta Meclis önünde bir açıklama yapacak. Yanında parti görevlileri, hepsi beyaz gömlek giymiş. İçişleri Bakanı Soylu’nun TV ekranında yaptığı ve bugüne kadar hiçbir AKP’nin doğrulamadığı suçlamaya yanıt verecek, mafya ve iktidar üzerine konuşacak.
Polis, Meclis kapısı önünde barikat kurmuş, gidip parti merkezinde yapın diyor polis şefi. Talimat almış, kimden? Soylu’ya bağlılar. Bir de Meclis Başkanı Şentop’a! Gelecek Partililerin anayasa laflarının karşılığı sıfır. Beş adım ötede açıklamalarını yaptılar.
İktidar, polisini şiddet aracı olarak kullanıyor ve ülkede gösteri-protesto yapmayı yasaklıyor.
Bu tüm diktatörlüğe eğilimli otoriter rejimlerin korkusudur. Anayasaya demokratik hak ve özgürlüklere saygılı hiçbir ülkede insanların protesto hakkı engellenemez.
Ama iktidarın özellikle 2013’ten beri geldiği nokta, bütün gösterileri ezmek, insanları içeri atıp gözdağı vermek. Son Boğaziçili öğrencilerin, kötü şöhretli kayyum rektörü protesto gösterilerinde olduğu gibi. Öğretim üyelerinin her gün rektörlüğe sırtlarını dönerek yaptıkları protesto sürüyor. Seçilmiş bir rektör olsa çoktan şapkasını alıp gitmişti. Ama adam atanmış, çekip gidemez, istifa etmeyi aklından geçiremez, geçirse bile kendisini atayan izin vermez.
Koltuğun kölesidir.
Daha neler olacak neler
İnsanların anayasal hakkını yıllardır gasp etmiş durumda iktidar. Ve buna karşı bir hak arayışının karşılığı da koskoca bir sıfır. Başvuracağınız bir merci kalmamış.
Ama Cumhurbaşkanı ülkenin demokratik bir ülke olduğunu dillendirir. “Aynı zamanda demokrasisi çok daha güçlü bir ülke de istiyoruz” ifadesini kullanan Erdoğan, “Biz demokrasisi güçlü, basını daha özgür, daha çoğulcu bir Türkiye arzuluyoruz” deyip duruyor.
Ama Meral Akşener’in İkizdere’de uğradığı saldırı için bunlar iyi günleriniz, daha neler olacak neler diyebiliyor.
Daha önce de Ankara’da Kılıçdaroğlu’na linç girişimi yapılmıştı. Linççilerin hepsi dışarıda. On paralık adamlarına üstelik dört katlı bir apartman verildiği söylentileri de yayılıyor.
Son yaptıkları işe bakın:
Meclis’te bir torba yasanın içinde, cumhuriyet savcılarının takdir hakkını kaldırıyorlar, her şeyi başsavcının kararına bağlıyorlar. Başsavcıların hepsi de şüphesiz ki atadıkları adamları. Doğrudan siyasete bağlı, bağımsız hareket alanları yok.
Turgut Kazan, zaten epey bir süredir savcıların başsavcıdan bağımsız hareket etmediklerini söylüyor. Ama aralarında ya birisi çıkar da istemedikleri bir karar verirse? Bunu da yasal olarak imkânsız hale getiriyorlar.
Cumhuriyetin savcılığı bitiriliyor, iktidarı elinde bulunduran partinin, özetle AKP’nin doğrudan savcısı haline getiriliyor. Parti devlet giderek güçlendiriliyor...
Şöyle bir Türkiye tarifi yapalım:
Türkiye, anayasanın 50 maddesinin uygulanamaz hale getirildiği, gösteri ve protesto hakkının ortadan kaldırıldığı, mahkemelerin bağımsızlığının olmadığı, savcıların takdir etme haklarının gasp edildiği, siyasi parti liderlerinin saldırıya uğratıldığı ve bu saldırıların teşvik edildiği...
...ama dünyanın en demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları