Bugün bilim günü: Hadi Kuzey Kutbu’na!
Orhan Bursalı; Bugün buzullarını giderek kaybetmekte olan Grönland’ın donmuş topraklarında bulunan en eski DNA parçalarının analizinden... Artık biliyoruz ki DNA her şey!
Sordum, haftanın dört gününden birini bilim konularına ayırma önerim geniş destek buldu. Siyasete bilimsel bakış ve analizle yaklaşırken, bir günü doğrudan bilime ayırmak, köşenin isim hakkını teslim etmek olacak. Önce “Neler oluyor”a bakacağım bu yazıda.
Dünya kapsamlı dönüşümden geçiyor.
İlki, yerküre açısından baktığımızda, muazzam bir iklim değişimi süreci içindeyiz. Her yıl çok daha farklı, derin ve yarının işaretleriyle dolu olaylar yaşayacağız. Kehanetten tabii ki bahsetmiyorum. Arktik-Antarktika buzullarının sanıldığından 10 kat, 100 kat, 1000 kat daha hızlı erimesi, atmosferi, okyanusu, dünyayı; bildiğimiz olaylar olmaktan hızla çıkarıyor. Geçen gün önüme düşen habere baktım, neler olabileceği konusunda. Herkesin gözünü faltaşı gibi açacak ve gelecekte nelerin olabileceğini gözümüze sokan bir saptama ile karşılaştım.
KUZEY KUTBU YEŞİL ORMAN
Kuzey Kutup Bölgesi bir zamanlar, mastodonların cirit attığı, yeşilliklerin büyük huş ağaçlarının kavakların yaşadığı, tavşanların koşuşturduğu yaşanılır bir bölgeydi. Antik zamanların eko sisteminden bahsediyoruz.
Tabii nereden biliyoruz bunu? Bugün buzullarını giderek kaybetmekte olan Grönland’ın donmuş topraklarında bulunan en eski DNA parçalarının analizinden... Artık biliyoruz ki DNA her şey! Bana DNA’nı söyle, kimlerden olduğunu söyleyeyim!
Şu soruyu sorayım: Kuzey Kutup Bölgelerinde yaşayan kutup ayıları, fok balıkları vb. belki de kutbun cennetlik zamanından, koşullara uyum sağlayarak günümüze kalan canlılardır. Dahası, buzulların altında saptanan çeşitli bakteriler bile!
HER ŞEY DEĞİŞKEN
Yerküre hiçbir zaman durağan değildi, olmadı ve olmayacak. Kendi döngüleri var, milyon yıllık, 250 milyon yıllık, yaşayan bir gezegen: Gaia yani.. Gaia’nın mitolojik öyküsünden bahsetmiyorum. Yerküre’nin canlısı ve cansızı ile bütüncül sistemiyle birbirini etkileyerek yaşayan ve durmadan değişmeye açık yapısından, özelliğinden söz ediyorum. Bu bir şüphesiz ki hipotez, fakat çok taraftarı var.
Buna yakınım.
Her şeyin değişkenliği, evrimsel özelliği salt canlılara özgü değil. Yerküre de bunun bir parçası. Şimdi yaşadığımız iklimsel değişimin, yerkürenin kendi doğal çevrimi ve evrimi dışında, insan müdahalesi sonucu olduğu konusunda bilim fikir birliği içinde: Hoş geldin antroposen çağı, diyoruz!
Yani insanoğlunun ekonomik-yaşam biçimiyle, ekonomik büyümesiyle, fosil yakıtların vb. atmosfere saldığı sera gazlarıyla ortaya çıkan büyük iklimsel vb. dönüşüm! Sıcaklık artışı önemli bir gösterge.. Bu artışı artı 1.5, en çok 2 derece ile sınırlandırma çalışmaları yapılıyor.
Toplantı üzerine toplantılar yapıyor Birleşmiş Milletler’in kurulları, ülkeler toplanıyor, büyük çoğunluğu “He he” diyor. Ama değişen bir şey yok. Şu anki ekonomik çıkarların esiriyiz toplu olarak. Yapacak bir şey yok, bu çıkarlar; yerküreyi, tüm canlıları boğacak, çıkar mıkar kalmayacak, uyum sağlayanalar yaşamlarını yeni bir düzeyde sürdürecekler.
NASA, Yerküre’ye çarparak belki de yeni bir büyük yok oluşa neden olabilecek göktaşlarına karşı önlem alıyor, DART projesiyle bir göktaşını vurmayı başarıyor.
Ama siyaset iklim değişimi karşısında zavallı durumda!
KIYAMETİ SEYRETMEK
Düşünüyorum da bizim nesil çok şey yaşadı, doğrusu üçüncü dünya savaşını görmesek de olur, ama bir eksik büyük iklim değişimiydi, eğer şu önümüzdeki kısa süreç içinde büyük iklimsel devrilmeler olursa, bunu da yaşayacağız. Birden kendimi, dünyanın sonunda kurulan devasa lokantada yer ayırtmış ve büyük çöküşü izliyor halde mi bulacağım! Douglas Adams’ın (kaybettik ne yazık ki!) Otostopçunun Galaktik Rehberi bilimkurgu serisindeki gibi!
Bu yazı burada biter. Planımda çok şey vardı daha ama yazıya oturunca plan falan kalmıyor.
İyi pazarlar!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları