Cumhuriyeti coşkulu kutlamaların ardından ‘sakalı ele vermemek’
Şükran Soner; Akıllarını başlarına devşirme yetilerini de yitirdikleri için, herkeslere zarar vermekten sakınmayan, ağır suçları oluşturan icraatlarından hiç ama hiç vazgeçemiyorlar.
Atasözleri ve deyimler sözlüğündeki açıklamaya göre “sakalı ele vermemek” özdeyişinin anlamı, “Başkasının sözünden çıkmayacak bir duruma düşmemek” demekmiş. Cumhuriyet kutlamaları süreçlerindeki açıklamalara, en iddialı sözlerin verildiği en iddialı söylemleri şöyle bir anımsamaya çalıştığımda, en büyük sözlerin sahiplerinin en ağır boyutlarda sakallarını ele verdiklerini gözlemliyorum.
Paçaları tutuşmuş.. Sorumlusu oldukları, çoğunlukla yasalara, hak, hukuka, çok savundukları, dillerinden düşürmedikleri ilahi adalete uysa da uymasa da; “Ben yaparım pek de güzel olur..” dedikleri oldu bitti, açıklamaların, kararlarının sonu gelmiyor. Bazı günler birden çok oldu bitti kararları ile yüz yüze geliveriyoruz. Birinin bile yaşamımızdaki olası acı reçete etkilerini kavrayamadan, ayamadan, üst üste gelen yeni acımasız reçeteleri ile yüz yüze kalıyoruz..
İçimize, yaşamımıza kazık gibi giren yeni yeni zamların haberlerini izleyemiyoruz. Dahası, belki de en kötüsü kanıksıyoruz. Kurtuluşu günlük gerçekleri kendi kendimize unutturacak sanal düşler görmeye çaba gösteriyoruz. Bazen tıklım tıklım yolculuklarda delicesine ellerindeki telefonlara sarılmış insanların nasıl yapay eğlencelere sığındıklarını, gazeteciliğin bir deformasyonu sayılsa da uzaktan gözlemlemeye çabalıyorum.
Delikanlılarımız başta, kelli felli görüntülü büyüklerimiz, yaşıtlarımız arasında da başlarını kaldıramadıkları eğlenceli varsayılan oyunların bağışlasınlar ama aptal saptal içeriklerinin nasıl bir boşluk duygusunun ürünü olduklarını gözlemlemek canımı acıtıyor. Hele çok gürültülü, eğleniyor halleri gibi yansıyan diyaloglar çok daha kaygı verici. Bilim uzmanlarının katıksız “Çaresizliğin, yaşamındaki sorunlarına çözüm üretememenin dışavurumu” keşke bu kadar zararsız kalınabilse. Haberlere her gün yansıyan insan ilişkilerindeki çarpıklıklar, öfke, çevreye çok zarar veren, çok sık da canlara mal olan öfkenin her türü..
***
En acı gerçek de galiba yaşamın her alanına dönük en yukarıdan, en sıradan zavallılık boyutunda bireylerin davranış kalıplarına yansımış, “Başkasının sözünden dışarıya çıkamayacak durumlara düşmüş”, bunu da yüreğinin, beyninin içinden hiç çıkaramadan yaşayanların hele de kendilerince iktidar gücünün ellerinde olduğunu zannedenlerin, bu gücü de en acımasızca, gadarca kullanmaya kalkışanların halleri değil mi?
Akıllarını başlarına devşirme yetilerini de yitirdikleri için, herkeslere zarar vermekten sakınmayan, ağır suçları oluşturan icraatlarından hiç ama hiç vazgeçemiyorlar. Güçlerinin yettiği boyutlarda başta insanlarımız, tüm canlılarımızın yaşamını karabasana çevirmeleri yanında, doğaya dönük kötülüklerinden de hiç vazgeçemiyorlar. İçlerine şeytan girmiş gibi zarar vermeye dönük düşüncelerinin peşinde varsa zekâlarını da kullanıp güçlerini kötülükten alan yapılara dönüşüveriyorlar.
Birkaç günlüğüne olsun zorlukların bu ülkenin çoğunluğunu, Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet kazanımları üzerinden, şenlikli kutlamalara güçten gelen hazza ulaştık ya? Hiç kuşkunuz olmasın geleceğe dönük bireysel, örgütlü olsun şerlerin ittifakları üzerinden güç toplama seferberliğinin peşine düşecekler. Toplumsal gelişmelerden olumlu dersler çıkarma gibi bir niyetlerinin oluştuğunu görmeyi çok isteriz. Ama ne yazık ki lafta kalan vitrin sözler, polemiklerin ötesinde umutlanabileceğimiz ışığı henüz göremiyoruz.
Gerçek şu ki öncelikli olması doğanın gereği, insani değerlerde buluşmuş çoğunluğunun akılcı, anlamlı, kalıcı ittifaklar üzerinden örgütlü yürüyebilme gücünü, güçlerini buluşturması gerek. Yeterince aymazlık savrulmalarını yaşamadık mı? Tam da bu nedenlerle bu kadar çok hak kaybını nüfusumuzun çok ama çok büyük çoğunluğu olarak hep bir arada yaşamadık mı? “Sakalı ele vermemek” gerek..
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları