loading
close
SON DAKİKALAR

Devlet, görevlerini devrediyor: Cemaatçi oltanın kodları

Orhan Bursalı
Tarih: 04.03.2019
Kaynak: Cumhuriyet

Orhan Bursalı: Siyaset ve güttüğü devlet, yurttaşlarını bir ulusal birlik içinde tutmaktansa onları çeşitli iktidar odaklarının ellerine, eğitmelerine terk etti. Siyaset üstelik bu odaklara devleti sundu, devlet olanaklarıyla besleyerek.

Sorumuz şuydu: Nasıl oluyor da “eğitimli” kişiler, kişiliklerini bireyselliklerini cemaatçiliğe peşkeş çekiyorlar? İktidarların hiçbiri devlet görevini yerine getirmedi. Devlet, ulus devlet olmanın karşılığında yurttaşlarına sunduğu temel sözleşmeden yan çizdi, bu sözleşmeyi adeta rafa kaldırdı, yurttaşlarına verdiği koruma kollama, eşit yurttaşlık, fırsat eşitliği, hak - hukuk - bireysel adalet, eğitim, yetiştirme görevlerini yerine getirmedi, bu görevlerin önemli bir kısmı bilinçli olarak tarikatlara cemaatlere devredildi, böylece yurttaş değil cemaat tarikat üyesi olmanın kapılarını sonuna kadar açtı.

Ulus devlete tuzaklar

Bir başka açıdan girelim konuya: Düne kadar (belki sürüyordur daha) üniversite kazanan gençlerin kayıt vb. için gittikleri kentlerde kurulu tezgâhların haberlerini anımsıyor musunuz? Gel yardım edelim, yurt verelim (cemaat yurtları), ev verelim (cemaat evleri, ışık evleri vb.), üniversite kaydına da maddi manevi yardım edelim...
Bunlar cemaatlerin gençleri kapma tezgâhlarıydı. Yurt açmak ise aslında devletin göreviydi! FETÖ evleri hele çok disiplinliydi, sabah namazlarından tutun F.G.’nin kitaplarını toplu okumalara kadar... Adım adım Cemaate uygun insan yetiştirme projesi. O kapana girince, sunulan parasal olanaklar ve ayrıca sonrası için de iş ve güzel yaşam vaatleriyle birlikte yürüyüp gidiyorsun.
Özel okullara ve üniversiteye hazırlık dershaneleri daha önemliydi, çünkü daha küçükten kanca atılıyordu.
Hele ilkokullarda! Özellikle kırsal bölgelerde ana-babanın çocuklarını tarikat yurtlarına yuvalarına teslim edildiklerini anımsayın.
Uzun süre kaldınızsa bir aidiyet yaratılıyor benliklerde ve bütünün bir parçası oluyorsunuz. Bunun psikolojisi uzmanların konusu.

Ulus devlete ne gerek var

Ulus devletin ödev ve sorumluluklarını, iktidar alanlarını ulus devlete karşı kurmaya, geliştirmeye yönelen tarikatlara devretmesi, ulus devleti gereksiz kılacak uygulamalara kapı açar.
Tabanda başlayan iktidar alanlarını halka halka genişletmeye başlayınca dinci cemaat ve tarikatlar, önce devleti yutmaya yönelirler.
F.G., bunu bilinçli olarak tabandan örgütleyen bir isim olarak tarihe geçti. Eğitimi bir numaralı araç olarak saptadı. Eğitimli gençler yetiştirerek toplumun ve devletin karar verici ve uygulayıcı her kademesini ele geçirmeye yöneldi.
Devletin çeşitli kurumlarını, polisi, istihbaratı, yargıyı, hukuku, askeriyeyi, yönetim alanlarını kullanmaya başladı.. Tabii medyasını ve aydın olamamış yarı entelektüel yapıları da önüne katıp güttü.
Paralel olarak siyasi yapıları etkilemeye girişti.. Başlı başına devlet olma noktasına kadar yükseldi. Ama siyasi iktidar da olabilmek için de son darbeyi askeriyeyi kullanarak indirmeye kalkıştı.
Sorun açık: Siyaset ve güttüğü devlet, yurttaşlarını bir ulusal birlik içinde tutmaktansa onları çeşitli iktidar odaklarının ellerine, eğitmelerine terk etti. Siyaset üstelik bu odaklara devleti sundu, devlet olanaklarıyla besleyerek.
Bunun şampiyonu AKP iktidarıdır; ülkenin, devletin ve kendi siyasi iktidarının başına gelenlerden ders almayarak, “başı secdeye eren” çeşitli tarikat unsurlarına bakanlıkları bırakıyor.

KARANLIK ÇARŞAMBA

Çok ilginç, gerçek olaylarla yoğrulmuş sürükleyici, roman gibi yazılmış bir gazeteci kitabını öneriyorum. Erhan Çelik, gazetecilik kalemini ve deneyimini, ülkemizi sarsan büyük cinayetleri bir meraklı öykü tadında yeniden ele alıp kışkırtıcı sorularla gündeme getiriyor. Karanlık Çarşamba adı, bu cinayetlerin hepsinin çarşamba günü işlenmiş olmasından ileri geliyor ve soruyor: “Türkiye’de infial yaratan pek çok suikast ve olayın çarşamba günü gerçekleşmesi tesadüf olabilir mi?”
“Roman”ına başladığımda, yazı tarzı aklıma hemen sevgili Doğan Yurdakul’un, Soner Yalçın ile ortak yazdıkları “Bay Pipo” vb. gibi ilginç kitapları getirdi. Yanılmamışım, kitabın sonunda onlarla birlikte çalıştığı kısa sürenin etkisini dile getiriyordu. Habertürk’te genel yayın yönetmenliği, Shov TV’de haber merkezi müdürlüğü de yapan Erhan Çelik, gazeteciliğin özellikle 1990’larda nasıl polis, MİT, siyaset dünyasıyla karşılıklı çıkarlarla iç içe geçtiğinin öyküsünü de yazıyor. Kitapta karşınıza çok ilginç kişilikler, olaylar çıkıyor. Merakla okuyun. Destek Yayınları’ndan.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları