Tarih:
06.06.2017
Geçmişin esiri toplumların gidecekleri bir gelecek olabilir mi?
İktidarın bir parçası gibi davrandığı İslam dünyasına baktığınızda, gelecek için sadece ''kölelik'' vaat eden bir kültürün, siyasal anlayışın dışında, gördüğümüz bir şey var mı?
Bir karmaşa içindeyiz. Biz, tabii ki! Ama dünya da. Der misiniz, dünyadan bize ne, bizi salt Türkiye ilgilendiriyor? Yanılırsınız.Evet, ülkeyi kültürel olarak da adım adım din eksenli İslami kültürün (ne demekse, neyse o) esiri haline getireceğini, bu konuda iktidarlarının çok geri kaldığını ilan eden bir liderin varlığı şüphesiz ki ortada. Yani kendi iç sorunumuz dağları aşıyor.
Üstelik, iktidarın bir parçası gibi davrandığı İslam dünyasına baktığınızda, gelecek için sadece “kölelik” vaat eden bir kültürün, siyasal anlayışın dışında, gördüğümüz bir şey var mı? Yoo, evet var; üstelik mezhepsel, siyasal ayrılıklardan dolayı birbirini yiyen, dünya egemenlerinin ajanlığını yapan ülke ve yöneticilerinin bu dünyayı birbirine kırdıran ve düşüren faaliyetleri...
Kölelik tablosu
Bu tablo, şüphesiz ki kölelik tablosudur.
Doğan Kuban’a göre, yüzyılın sonunda eğer dünya hâlâ yerinde duruyorsa, bugünün yoksulları yarının köleleri olacak. Tamamen katılıyorum, bugünkü ilişkiler değişmediği sürece bunu öngörmemek mümkün değil. Düşünün ki Trump gidiyor ve İslam ülkelerini kuyruğuna takıp başka İslam ülkelerine karşı kışkırtıyor!
İlk elde de 110 milyar dolarlık silah satıyor Suudilere..
Birbirlerini yemeleri için.
Keyfi biraz bozulsa da egemen bir Batı, debelenen bir Amerika, yükselen bir Doğu ve 1.7 milyarlık köletüketici, boyunduruk altında, birbirini yiyip bitiren bir İslami dünya: Kuban’ın tablosu.
***
2008’de yayımlanan “Bilgi Toplumu Sınıfı, Dünya ve İktidar Sorunu” kitapçığımdaki ana tezleri, geliştirerek yenilemek durumundayım.
Ama bugünün tablosuna bir iki fırça darbesi vuracak olursak, esas olan, dünyayı 500-300 yıllık bir sanayi toplumunun ekonomik, politik, kültürel, sömürü müktesebatının yönettiğidir.
Şüphesiz değişen bir şeyler hep var.. bakın ne kadar modernleştik, dünyanın her yerinde olan biteni anında öğreniyoruz, ama müktesebatın (500 yıllık birimi ve deneyim ve uygulamaların) özünde ve ana politikalarında değişen bir şey yok: Savaş ve sömürü.
Bu müktesebat ister “muhafazakâr” ister “ilerici” ister “sosyalist” veya sosyal demokrat olsun, tüm geçmişin partilerince ayakta tutuluyor.
ABD’yi yöneten iki parti ne zaman kuruldu?
Demokrat Parti 1828..
Cumhuriyetçi Parti 1854.
İngiliz İşçi Partisi 1900.
İngiliz Muhafazakâr Parti: 1834!
Fransa’nın, Almanya’nın ve irili ufaklı diğer ana partilerin kuruluşları hemen hep 1900’lü yılların, yani savaş, sömürge, sömürü, sınıf çatışmaları dönemlerinin partileri...
Bagajlarında taşıdıkları ana malzeme: Geçmiş.
Bu geçmişi belirleyen sanayi toplumu dönemlerinin ihtiyaç, kültür ve politikaları ve ideolojik anlayışları...
Arkalarındaki kitlenin taşıdığı da aslında geçmiş.
Bu geçmişte arkaik dönemler dahil her türlü geçmiş kültür var.
Toplumlar bir akan nehir gibi, çoook eskiden bugüne.
Hepimiz bu nehirde yıkanıyoruz.
Dolayısıyla her nesil bu nehrin-kültürün esirleri ve taşıyıcıları, artık ne kadarıysa. Beynimizin, zihnimizin önemli bölümleri bunlarla dolu.
Temel mesele şu: Bu geçmişle ülke ve dünyanın sorunlarının çözümü mümkün değil.
Yeni bir gelişme şüphesiz ki var. Ama bunun politik yönetime yansıması zor ve çok zaman alacak.
Belki keskin ve büyük dönüşümler, gelişime evrimsel büyük sıçramalar yaptırabilir.
Ama sanayi çağı siyaseti, kafası, zihniyeti, toplum ve ekonomi kültürü ve yönetim tarzları iktidarlarda ve bunların oradan sökülüp atılması çok zaman alacak.
Sorunumuz budur.
Bu çağ ve geçmiş iktidar anlayışı, sorunların altında boğuldu ama farkında değil.
Acılı bir bekleyiş var.
Orhan Bursalı - Cumhuriyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları
DİĞER YAZILARI