Geleceğe hazırlanmanın en etkili aracı, eşitlikçi ve dayanışmacı toplum..
Orhan Bursalı: Ülkeleri bu durumdan kurtaracak olan en sihirli bir şey, sahip olunan, yaratılan nimetlerin daha eşitçe ve dayanışmacı bir şekilde hakça dağıtılmasını sağlamaktır. Bunu gerçekleştirecek toplumlar öne çıkacaklar ve kendilerini büyük tehlikelerden koruyabilecekler.
Tehlikeler büyük, hem dünya hem ülkemiz için. Muhafazakâr düşünce ve politika, günlük çıkarlarını düşünen liberal düşünce ve politikalar, iktidarda kalmaya odaklı eyyamcı iktidar ve politikacı tipi, yarın için adım atmaz.
Dahası, inkâr yolunu tutar, hakikat-gerçek ötesi -post truth- dönemin resmileşmesini bence, büyük tehlikeler karşısında inkârcılığa sapmak zorunluluğu yarattı. Çünkü kendilerinden istenen, günlerini ve iktidarlarını zorlayacak ve popülizm yapamayacak kararlar almalarını gerektiriyordu. Bir de günümüz gerçeği, kendi milliyetçi çıkarları için dünyayı tehlikeye atan Trump benzeri politikacılar..
Büyük göç tehlikesi
İklim değişimi tehlikesi yerel, ülkesel değil küreseldir. Yani herkes aynı gemide. Bir okurum, S. Güven anımsattı: “En önemli yakın tehlikenin kuraklıkların da artması ile oluşacak göç dalgası olduğunu anımsatmak isterim.. Kaç yüz milyon insanın refah içindeki ülkelere hareket edeceğini, bu ülkelerin nasıl tavıralacağını tahmin edersiniz..”
Bu başlı başına büyük sorun, dünkü “Aa, iklim mi değişiyormuş” yazımdaki temanın göbek konularından.. Ama dünkü genel yazımda değinmedim.
Göç aslında yıllardır başladı. Hem iklimsel nedenler hem iktidarlardan umutsuzluklar, hem Batı’nın emperyalist saldırılarının bu ülkelere aman vermemesi, hem daha iyi yaşam ve dünya nimetlerinden daha büyük oranda yararlanmak hepimizin hakkı büyük ve küresel aydınlanmasının yoksul ve kepaze yönetimlerdeki toplumları sarmasından.. (Özellikle İslam ülkeleri, tabii Latin Amerikalılar dahil).
Sihirli değnek var mı?
Ülkeleri bu durumdan kurtaracak olan en sihirli bir şey, sahip olunan, yaratılan nimetlerin daha eşitçe ve dayanışmacı bir şekilde hakça dağıtılmasını sağlamaktır. Bunu gerçekleştirecek toplumlar öne çıkacaklar ve kendilerini büyük tehlikelerden koruyabilecekler.
Tabii bir de toplumu küresel iklimsel devrilişe karşı hazırlayabilen toplumların ayakta kalma şansı fazla olacak.
Felaket gelsin bakarız anlayışı toplumları çökertir. Çünkü felaket patladığında artık yapılacak her şey için çok geçtir ve bunu karşılayacak kaynak bulman imkânsızdır. Mesela Norveç, petrol kazancının belirli bir kısmını gelecek nesiller için ayırıyor. Ülkesini iklimsel felaketlere ne kadar hazırlıyor, ayrı bir mesele.
Zengin ülkelere doğru kitlesel ölümleri bile göze alarak Doğu ülkelerinden çıkılan büyük göçün yarattığı travma, yaşayacağımız yüzlerce katı büyük felaketlerin birer örneğidir. Bu insanca iyi yaşam içindir.
Ama iklim değişikliğinin yaratmakta olduğu olgu ise tamamen hayatta kalabilmek için olacak.
Solculuk nedir?
Kılıçdaroğlu CHP’li belediye başkanlarıyla yaptığı toplantıda, “alt kesimleri yukarıya yükseltmek, solculuk budur” diye tanımladı ve belediyelere bu görevi verdi. Hiç itirazım yok. Daha dayanışmacı, daha eşitlikçi ve paylaşımcı bir toplumu yerelde yaratabilirlerse, ve bu da ölçümlenebilir ve gösterilebilirsetarihsel bir başarı olacaktır. Hep yazdığım gibi, yerelin dip dalgası, bütün kötülükleri yıkacak etki yaratabilir ve iktidar yerelden fethedilir.
Bu politika aynı zamanda felaketler ve tehlikeler karşısında dayanışmacı bir toplumun yaratılmasına hizmet eder.
Dayanışmacı ve eşitlikçi, hakça bölüşümcü toplum, slogan olarak da öne çıkartılmalıdır.
Olayın siyasi bilinci önemli
Toplumu geleceğe hazırlamak için, dere yataklarındaki binaları yıkmak, sel felaketlerine karşı önlem almak çok yetersizdir. Toplumun alt katmanlarına yardım ederken, bunun bu kesimlere bir çıkar sağlamak ve siyasi rüşvet vermek için yapılmadığını, sosyal ve politik ve toplumsal dayanışmacı politika bilinciyle yapıldığı kavratılmazsa, amaca ulaşılmaz.
Siyasal ve toplumsal bilinç ayağı çok eksik kalır. Kitleleri bu bilinçle cihazlandırmak için belediyeler ve CHP ne yapacak bilmiyorum!
Bilge hoca Doğan Kuban diyor ki, HBT’nin son sayısında (mutlaka okunmalı) “..Yok olmadan gelecekteki kuşaklar için daha yaşanabilir bir ortam yaratmamız gerek. Bizden sonraki insanlığa, insani bir miras bırakmalıyız. Bu durumu tarihe bir ün bırakmak için değil, insanın kendi cinsine karşı yapacağı son bir jest olarak düşünebiliriz..”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları