Gerçekdışılığı savunanların öldürdüğü insanlar
Orhan Bursalı; Çünkü halk sağlığı konusunda büyük sorumluluk taşıyan bu konu, “Sen öyle düşünüyor olabilirsin, ama ben de böyle düşünüyorum” biçimindeki, sıradan bir münazara/ karşı fikir tartışmaları ile zerre ilgisi bulunmuyordu.
Şu sıralarda gerçi itibarlarını çok kaybettiler, sesleri kısıldı, aşıların büyük koruyuculuğu ortaya çıkınca, TV ekranlarına da her ne kadar gerçekdışı olsa da “ilginç bakış” olarak çıkarılmaz oldular. Zaten safsataya, bilimdışılığa prim verilmesi kadar yanlış bir yayıncılık olamaz, çünkü a) Tartışılır ciddi tarafı yok, b) Halk sağlığı ve insan düşmanlığı ile topluma büyük zararı var.
Evet, “aşı karşıtları”ndan ve “aşı üretip satacaklarca laboratuvarda uydurulmuş virüs” söylemleriyle zihinleri bulandıranlardan ve binlerce insanın ölümüne yol açanlardan bahsediyorum.
Toplam 10 milyon kadar insan öldü dünyada..
Başka konulardaki yazarlık kimlikleriyle toplum üzerinde etkili olan sözde “kanaat önderleri”nin, öldürücü salgın üzerine, üstelik sistematik olarak fikir beyanında bulunmalarının ne kadar tehlikeli olduğu net biçimde ortaya çıktı.
Çünkü halk sağlığı konusunda büyük sorumluluk taşıyan bu konu, “Sen öyle düşünüyor olabilirsin, ama ben de böyle düşünüyorum” biçimindeki, sıradan bir münazara/ karşı fikir tartışmaları ile zerre ilgisi bulunmuyordu.
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ MÜ DEDİNİZ?
Demokrasi, ifade özgürlüğü gibi temel insan haklarıyla da zerre ilgisi yoktu. Toplumların adeta virüse karşı ölüm kalım savaşına girdiği bir süreçte, yaydıkları sahte düşüncelerle, insanın doğrudan varlığı ile uğraştıklarını düşünebilseydiler ve kenara çekilebilseydiler, gerçekten bir “kanaat önderi” niteliklerini kanıtlayabilirlerdi.
Hayır, bu olmadı; dahası, yok kuyruk çıkacak, DNA’na çip takılacak, insan olmaktan çıkacaksın, senden başka yaratıklar üretilecek, kısır yapacak, çocuğun insan doğmayacak noktalarına varan alçakça yalanlarıyla, virüse karşı korumasız bırakılan insanlardan kaç kişi öldü?
Çetelesini tutan var mı?
Umurlarında oldu mu, vicdanları sızladı mı, kalemlerini kırıp çöpe attılar mı, en azından toplum karşısına çıkıp büyük bir özür dileyip neden yanlış yaptıklarını açıklayan kimse oldu mu?
Hiçbir şey yapmamışlar gibi sessizliğe bürünüp hayatlarını sürdürüyorlar.
Yuh olsun hepsine!
SAFSATA NEDEN KABUL GÖRÜR?
Bu konu, toplumda gerçek öteciliğin ne kadar yaygın olduğunu göstermesi açısından da önemli.
İnsanlar kanıtı kunutu olmadan, kendilerine söylenenleri, acaba gerçek mi, yoksa aldatılıyor muyum diye düşünmeden, araştırmadan, sormadan, öğrenmeden neden safsataları kabul eder? İnsan bir yönüyle aldatılmaya mahkûm bir yaratık mıdır? Ne olursa olsun “inanç” temelli yaklaşımlar, insanda ağır mı basar?
İnsanlar neden bilimsel bilgiyi sahte bilgiden ayırmakta zorlanır? Bu ve benzer soruları yönelttiğimiz sosyal psikolog Prof. Dr. Nebi Sümer önemli ve ilginç yanıtlarla, insanı düşünce dünyasında oldukça çıplak bırakıyor, Herkese Bilim Teknoloji’de yayımlanan Gerçekdışılık mı, Akıl mı Kazanacak… başlıklı kapsamlı röportajında.
Mesela yukarıdaki soruya diyor ki: “Çoğumuz bir yargıda ya da çıkarımda bulunurken bilim insanı titizliğiyle ince eleyip sık dokumayız; en kestirme yoldan, pratik, ekonomik ve o an için belirsizliği giderecek çözümlere, cevaplara ulaşmaya çalışırız. Bu da bizi her türlü yanlılığa açık hale getirir.”
YÜKSEK KAYGI VE KOMPLO TEORİSİ
“Özellikle pandeminin ilk aylarındaki gibi, yüksek kaygı ve belirsizlik yaşıyorsak, acil çözüm arayışına girer, kestirme yollara daha fazla başvurur, her şeyi biliyormuş gibi mutlak bilgi verenlere daha kolay inanır, yanlılığa daha açık hale geliriz.”
İnsanların aşırı kaygı altında daha önyargılı oldukları bulunmuştur. Bu yüzden, aşırı kaygılı kişiler felaket senaryolarına, komplo teorilerine ve olumsuz içerikli haberlere daha kolay inanabilirler.
Toplumda dolaşan bilgi saydam değilse, otorite bilgi saklıyor, doğru bilgi vermiyor ve tarafsız davranmıyorsa, güvensizlik daha da artar.. Güvensizlikle komplo teorilerine inanma arasında güçlü ilişkiler vardır..
Peki, gerçekleri halka anlatmada bilim mi zorluklarla karşı karşıya, bilimin bildirimleri halka ulaşamıyor mu, bilimsel verilere güvenmek mi zayıf?
Yanıt: Bilim dili sistematik, analitik düşünme ve sorgulamaya dayalıdır, henüz kesin olmayan bir durum varsa bilim insanları mutlak konuşmaktan kaçınır. Sıradan insanlar ise kesin hükümleri duymak, mutlak bilgileri öğrenmek ister.
Başka bir etken daha var: Kişilerin yıllardır inandıkları görüşlerinin, tutumlarının, değerlerinin yanlışlığı somut olarak gösterilse bile buna hemen inanmaları ve değiştirmeleri bir sürü psikolojik, evrimsel ve sosyal nedenle zor olabilir.
***
Ve insana ve topluma özgü daha pek çok konu var. Dergiyi bulup okuyun!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları