loading
close
SON DAKİKALAR

Harika uçan ekonomi ile köşeyi dönme hayali

Orhan Bursalı
Tarih: 19.07.2018
Kaynak: Cumhuriyet

Orhan Bursalı: Türkiye ekonomisi daha on yıllarca düzelemez. Çok çok radikal değişimleri tetikleyecek önlemler alınması gerekir. Bu da öyle birkaç yılda olabilecek bir şey değil. Böyle bir mucize görülmemiş.

Ekonominin nasıl gittiğini merak ettiğinizde, İSO’nun son açıkladığı Türkiye’nin 500 büyük şirketine bakacaksınız. Kim ne kâr etmiş, birinci kim değil, üretimin teknoloji yapısına bakıyorum. Bu bize ekonominin geleceği var mı yok mu, nereye gidiyoruz konusunda temel fikir veriyor.
Burada bakacağım nokta, ilk 500’de düşük – orta ve yüksek teknoloji üretimlerinin payları nedir? Bu rakamlar gidişatı gösterir. Çünkü bu paylar, değeri – ederi yüksek üretim mi yapıyorsunuz, yoksa emeğe dayalı üretim mi ağırlıkta, temel fikir veriyor.

Ucuz ve emek sömüren ekonomi

Şimdi oranlara bakalım: Yüksek teknoloji üretimi: 2015: yüzde 3.4; 2017: yüzde 3.7 ve 2017 yüzde 3.6.
Yani katma değeri yüksek ileri teknolojilere dayalı üretimde gelişme umudu yok gibi. Yıllardır böyle, ekonomi kabuk değiştiremiyor! İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan: “Sanayimiz henüz bu vizyonun uzağında.”
Sanayiye orta-düşük teknoloji yoğunluklu üretim biçimi hâkim: yüzde 39.9... 2015’te bu oran yüzde 39 ve 2016’da yüzde 39.3 idi. Orta-düşük teknoloji üretim yapısı artarak yükseliyor!
Orta düşük teknolojik yapıya düşük teknoloji eşlik ediyor, 2017 oranı 36.2. 2016 değişik mi, 37.4. 2015: 38.9. Yani üç yıl içinde yüzde 3’lük bir azalma ancak.

Yüzde 76.1.. ucuz ekonomi

Ama orta – düşük ile düşük teknoloji yoğunluklu bir ekonomik yapının toplamı, bize temel fikri veriyor. 2017’de bu ikisinin toplamı: Yüzde 76.1... İşte ekonominin adeta değişmeyen ana gövdesi. Yani beylik bir deyimle makarna üretmeye devam!
Bu yapı ancak emek üzerinde çok ağır bir sömürü ile sürdürülebilmekte. Bu nedenle grevler bastırılmakta, OHAL’lerle yasaklanmakta! Bunu yapmasalar, ihracatçı dışarıda rekabetçi olamayacak. Fiyat kırma zorunda kalacak, o zaman da kâr edemeyecek veya kârı azalacak, böylece işini büyütemeyecek veya iflas edecek. Yoksul ekonomilerin başlıca göstergesidir bu ekonomik yapı. İthalatı hep yüksektir.
İhracat rekor kırar, ama ithalat daha büyük rekor kırar!
Bir de orta-yüksek teknoloji üretim var: Payı 20.2... Üç yıldır burada da anlamlı bir yükseliş yok: 2015: 18.9. 2016:19.5.
Bu arada Ar-Ge yapan kuruluşların sayısı da veriliyor: 254! Yani yarısının Ar-Ge ihtiyacı yok! Üretimdeki satışlar açısından Ar-Ge payı (harcaması) tabii ki düşük: 0.53! Topu topu 3.4 milyar TL harcama yapmışlar!

İkinci 500’de durum daha kötü

Peki en büyük ikinci 500 şirket arasında durum ne? Daha kötü, berbat!
Bu şirketlerin teknoloji yoğunluğuna göre üretim yapılarına bakacak olursak, düşük teknoloji yoğunluklu şirket oranı yüzde 46.2. Önceki yıla göre 2 puan artmış üstelik!
Orta- düşük teknolojik şirketlerin payı 3.1 azalarak 27.2 olmuş..
Orta - yüksek teknolojik sanayinin payı yüzde 2.2 artarak 23.4’e yükselmiş.
Dikkat: İkinci 500 şirkette, yüksek teknolojik sanayinin payı azalmış: 4.3 iken 2017’de 3.1’e düşmüş.

On yıllarca düzelmez

Türkiye ekonomisi daha on yıllarca düzelemez. Çok çok radikal değişimleri tetikleyecek önlemler alınması gerekir. Bu da öyle birkaç yılda olabilecek bir şey değil. Böyle bir mucize görülmemiş.
Bir nokta daha: İmalat sanayinin cari fiyatlarla milli gelir içindeki payını da büyütemeyen bir siyaset var: yüzde 17.5, 1998: 22.3 iken, 2003’te 17.1’e iniyor. 2018’de, yani 16 yıl içinde yerinde sayıyor: Geçen yıl 17.5 olmuş.
Ekonominin çarklarını döndürmek için, yani üretim için yüksek ithalat yapmak zorundasınız. Üretiminizi, yerli kaynaklardan sağlayan ürünlerle sürdüremiyorsunuz... Paranız yok, yatırım için o “kahrolası, ekonomimizi batırmaya çalışan dış düşman”ın parasına muhtaçsınız. Sadece parasına mı! Teknolojisine, hammaddesine, ara malına! Fikrine!
Dolayısıyla durmadan, sürekli 50 milyar doların üzerinde cari açık veriyorsunuz. Borçlanıyorsunuz daha yüksek miktarlarda ve ekonomiyi sürdürülemez duruma sokup kriz üretiyorsunuz. Dolar, fiyatlar, enflasyon...
IMF kapısını çalar mıyız? Bence hayır, en kestirme yol bedelini halka ödetmektir. Zaten halk da ödemeye hazırdır. Sorun yok.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları