İki dünya savaşı belası ışığında Montrö’yü tartışmak
Orhan Bursalı; 1936 Montrö Anlaşması ile 1924 Lozan Antlaşması’nın boğazlar üzerindeki maddeleri değiştirildi. Türkiye uzun mücadeleler sonucu boğazların askerisizleştirilmesi maddelerini değiştirdi ve boğazların savunması sağlandı.
Sanki boğazlar bugünün sorunu imiş gibi, anlaşmayı değiştiririz deleriz geçeriz, etrafından dolaşırız, süper devletlere karşı şantaj veya pazarlık aracı olarak kullanırız diye tartışılıp duruyor. İnsan boyundan büyük işlere kalkışmasın, başı dertten kurtulmaz, üstelik ağır bir de darbe yer.
Birinci Dünya Savaşı’nı anımsayın. Almanya’nın tersanelerden taze denize indirilmiş Breslau kruvazörü, Akdeniz’de kendine benzer Goeben kruvazörü ile birlikte Akdeniz’de görevlendirilir. O sırada Balkan Savaşı sürmektedir. Derken dünya savaşı patlar, Akdeniz’de İngiliz gemileriyle savaşa tutuşurlar ama kaçarlar, Çanakkale Boğazı’ndan Marmara’ya girerler. İktidarda Almancı Enver hükümeti vardır.
KARADENİZ’DE SAVAŞ
Abrakadabra.. iki gemi Osmanlı’ya devredilir, Midilli ve Yavuz isimlerini alırlar. Sonra Alman gemi komutanının emrine diğer Osmanlı gemileri de verilir, Karadeniz’e açılırlar; Rus limanlarına baskın yapar ve Rus donanmasına karşı savaşırlar. Hikâye uzun! Ama Osmanlı savaşa girmiş, yok olmuştur. 1917 Ekim Devrimi liderlerinin doğu bölgesinden birliklerini çekmesiyle oradaki işgallere son verilmiş olur. Ekim devrimcileri daha sonra Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nın arkasında duracaklar ve Atatürk ile Ruslar arasında dostluk sürecektir. Taa Ata ölünceye kadar.
Sonuç: Boğazlar, Ruslar açısından duyarlı konu. Avrupalı ve Amerikalıların boğazlar üzerindeki baskısı, Ruslar için büyük bir güvenlik krizidir.
BOĞAZLAR KRİZ ALANI
1936 Montrö Anlaşması ile 1924 Lozan Antlaşması’nın boğazlar üzerindeki maddeleri değiştirildi. Türkiye uzun mücadeleler sonucu boğazların askerisizleştirilmesi maddelerini değiştirdi ve boğazların savunması sağlandı. Hikâye uzun.
İkinci Dünya Savaşı’nda da boğazlar konusu büyük gerilimlere sahne oldu. Ruslar, Ankara’nın Almanya yanlısı politikalarından rahatsızlık duydu; güvenlik endişeleri tavan yaptı. Ankara’nın Amerika’yı ve İngiltere’yi Ruslara karşı “kışkırtıcı girişimlerine dönüştü” (*) Ruslar, boğazların savunmasında kontrol ve üs istedi. Hikâye uzun burada da dipnottaki kitabı okuyun.
Yani, İkinci Dünya Savaşı esnasında da Ruslar güneyden gelebilecek saldırı tehlikeleri olasılığı karşısında öfkeli oldular. Aynı dönemde Ermenistan ve Gürcistan’ın Türkiye’den toprak talepleri konusunda da (Ruslar toprak istedi!) alışılmışın dışında yorumlarla karşılaşıyoruz kitapta.
RUSLAR İÇİN GÜVENLİK KONUSU
Neyse konu tarihi tartışmak değil, boğazlar meselesi, Karadeniz’de sahili olan ülkelerin ve Rusların doğrudan güvenlik konusudur. Karadeniz’i ya bir barış denizi ve güvenlik alanı yapacaksınız ya da “savaş gemilerini Montrö’den geçiremezsek Kanal İstanbul’dan geçiririz” diyerek (Saray) Amerika ile Ruslar arasındaki düşmanlıklara ve gerilimlere, güvensizliklere ve savaş oyunlarına açacaksınız.
Saray’ın, Kanal İstanbul ve Montrö Anlaşması gerektiğinde değiştirilebilir yaklaşımını bu çerçevede değerlendirmezsek hata ederiz. Saray, Rusya ile AB/ Batı arasında, ikisiyle de istediği gibi pazarlık edebileceği veya ikisini birbirine kırdıracağı veya gerektiğinde birisinin ağında yer alacağı bir “savaş oyunu” stratejisinin aletine dönüştürmek istiyor, Kanal İstanbul ve Boğazlar anlaşmasını...
Tehlikeli olan budur.
RUS AÇIKLAMALARINA BAKALIM
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova, Montrö’nün alternatifi olmadığını söylemiştir. Arkasından Ankara Büyükelçisi Yerhov da Montrö Sözleşmesi tartışmaları için “Değiştirilmesi söz konusu değil... Sözleşme Karadeniz’de bölgesel güvenliğin sağlanması açısından önemli ve mihenk taşıdır” dedi.
En son Putin devreye girdi, Erdoğan’ı aradı ve Montrö konusunda görüştüler. Rus tarafının açıklaması:
“Türkiye’nin Kanal İstanbul inşa etme planlarıyla ilişkili olarak Rusya tarafı, bölgesel istikrar ve güvenliği temin etmek için Karadeniz boğazlarının 1936 Montrö Konvansiyonu şartlarına uygun olarak mevcut işleyişinin korunmasının önemini vurguladı.”
Şimdilik bu kadar diyelim.
(*) Hazal Yalın, 1945, Türkiye- SSCB ilişkileri, Kırmızı Kedi’de yeni yayımlanan kitap, tüm bu politikaları belgeler ışığında deşerek tartışma açıyor.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları