loading
close
SON DAKİKALAR

‘İstanbul ülkeyi çökertecek noktaya ulaştı’

Orhan Bursalı
Tarih: 11.09.2016

Orhan Bursalı; Bilge insanımız Doğan Kuban şimdilerde, bağımsız olarak her hafta yayımlanan 'Herkese Bilim Teknoloji' dergisinde aydınlatıcı, kapsayıcı ve ses getirici yazılarını haftalık sürdürüyor.

Bilge insanımız Doğan Kuban şimdilerde, bağımsız olarak her hafta yayımlanan “Herkese Bilim Teknoloji” dergisinde aydınlatıcı, kapsayıcı ve ses getirici yazılarını haftalık sürdürüyor. Biliyor muydunuz? Bugün piyasada olan derginin 24. sayısında, Kuban hoca olağanüstü bir yazı kaleme aldı.
Diyor ki hoca, İstanbul, tüm ülkeyi çökertecek noktaya ulaştı!
Durun, nasıl olur demeden gerekçesine bakın:
“İstanbul ulaştığı megalopolis boyutlarıyla, ülkenin vücudunun taşıyamayacağı bir koca kafa haline dönüşen, ekonomik etkinliğin yurt yüzüne dengeli yayılmasına engel olan ve Anadolu halkının topraklarını terk ederek ülke tarımını dış dünya pazarına dönmeye zorlayan ve sonuçta uluslararası sermayenin aşağı düzeyde bir ortağı olarak fakir halkı tüketici olmaya teşvik eden, giderek Türkiye’nin sömürülen bir topluma dönüşmesine neden olacak bir emme basma mekanizması olarak çalışmaktadır...
Bu kent her zaman bir çekim merkezi olacaktır. Fakat ülkeyi ekonomik olarak çökertmesine olanak vermemek gerekir. Günümüzde o sınıra ulaştık.”

Dengeyi nüfus artışı bozuyor
Kuban, yazısında, dünyanın dengesini bozan temel nedenin artan nüfus olduğunu belirtiyor. Küresel iklim değişikliğine buna ekliyor. Diyor ki:
“Dünyanın nüfusu 1800’de bir milyardan, 215 yılda sekiz milyara ulaştı... Nüfus artışının göstergesi işsiz ve açların, nüfusu kalabalık ülkelerde, büyük kentlere göçüdür... Türkiye’de kente göç, sanayileşme geliştiği için değil, yapılaşma (inşaat) üretimin en büyük parçası olduğu ve ülke yeteri kadar sanayileşmediği için oldu... 1980’den sonra kent nüfusu yüzde 70’i geçti. Köyler boşaldı. Tarlalar toprak oldu. Geleneksel Türk tarımı çöktü.”
Nüfusu 20 milyona ulaşmış bir kentin sağlıklı yaşamını gerçekleştirebilen bir planlama yöntemi henüz keşfedilmediğine değinen Hoca, “Batı’nın en kalabalık kentleri olan Londra, New York, Paris’in nüfusları bugün İstanbul’dan az. İstanbul’un nüfusu 1950’deki bir milyonun 17- 20 katı. İşgal ettiği alan 500.000 nüfuslu İmparatorluk başkentinin 250 katından fazla” diyor.

Megalopolis: Fakir ülke hastalığı
“Megalopolisler çare bulunamayan bir fakir ülke hastalığıdır; ülke ekonomisinde yarattığı dengesizlik yanında, toplumun en zengin katlarıyla en fakir katlarını yan yana getirdiği için toplumsal ayrışmanın da mekânıdır” diyor Kuban ve şu kent sosyolojisi saptamasını yapıyor:
“Bu durum, fakir sınıfları iki türlü bilinçlendiriyor: Kentsel çevre, ulaşamadıkları zenginliğin görüntüsüdür. öte yandan yaşadıkları çağın olanaklarını, yüzeysel olsa da, onlara gösteriyor ve öğretiyor. Bu öğrenme tüketme eğilimini artırıyor ve kapitalizmin işine geliyor” ve bu toplumsal aşırı büyüme sonucu, dünyanın her yerinde, bizim gibi ülkelerde ahlaksız ve dengesiz toplumlar oluşuyor, “İstanbul gibi kentlerde bir fiziksel planlama ekonomik olarak da yapılamaz” diyor.

Halkı yurt yüzeyine yayma
Kuban tek çare görüyor: İstanbul “sınırsız bir spekülasyonun doymak bilmez iştihasına sunulmuşken planlanamaz. Tek çare, halkın planlı olarak yurt yüzeyine yeni yaratılacak sanayi merkezlerine, zaman içinde yerleştirilmesi ve ülkenin ekonomik dengesizliğinin önüne geçilmesidir... Kontrol edilebilir büyüklükte yerleşmelere transfer, ülke ekonomisinin giderek çökmesine engel olabilir.”
Böyle yapılar suç ve kötülük üretir diyor Kuban:
“Uygarlık adına yaratılan bütün olgu ve araçlar büyük kentlerin.. kötülükleri üretmesine engel olamaz... Her türlü suç, cinayet, hırsızlık, arsa ve yapı spekülasyonu, kuralsız davranışlar, eğitim, ulaşım, sanat etkinlikleri, müzeler, planlama, kent estetiği, yol, kaldırım, kentsel işlevler yeşil alan, konut, adalet, güven, sağlık, temizlik ve daha pek çok alan, kent için bir yaşamsal kalite standardı tanımlarlar.”

Peki ne yapmalı?
“Yaşam kırılgandır. İnsanların geleceğe güvenleri azdır. Onun için megalopolisler uygarlığın ortadan kaldırmaya çalıştığı bütün kötülükleri içerirler. Büyüklükleri oranında suç yuvalarıdır.
“İstanbul’u hiçbir planlama boyutu, estetik ve insan davranışı ile Viyana, Berlin, Stockholm ile karşılaştırmak olası değildir.
Anadolu’ya yeniden yerleşmemiz gerek!”

***

Çok özetledim, yazıyı okuyun lütfen... Ayrıca, İstanbul’un kuzeyinin de yeni otoyol, yeni havaalanı yeni yerleşimlerle esir alındığını anımsayın... Kuzey İstanbul, bir de Kuban’ın bu yaklaşımıyla değerlendirilmeli!
Katmerli ve planlı bir batıştan bahsedebiliriz...

Orhan Bursalı - Cumhuriyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları