‘Köprüye de karşı çıkmışlardı’ ucuzluğu.. Önce adalet ve hukuk..
Orhan Bursalı: Adaleti üretemeyen bir ülke ve iktidar, otomobil reklamı ve propagandası ile adaletsizliği örtbas ediyor.
Bir feci durum daha yaşadık, gazetecilik, hukuk, demokrasi, insan hak ve özgürlükleri, adalet adına.
Ülkemiz adına bir yargı, hukuk, adalet cinayeti daha işlendi..
Sözcü’de çalışan bir grup yazar ve yöneticisine açılan “Fetö’ye yardım” davası uydurukluğundan mahkûmiyet çıktı.
Necati Doğru, Emin Çölaşan, Mustafa Çetin, Metin Yılmaz, Yücel Arı, Gökmen Ulu ve Yonca Yücekale’ye 2 yıl ile 4 buçuk yıl arasında cezalar verildi.
Mahkemenin de inanmadığı bir dava olduğunu Avukat Celal Ülgen şöyle açıklıyor: Mahkeme yargılananların “FETÖ ile iltisaklarının bulunmadığı konusunda kanaat getirdi ki indire indire cezayı 3 yıl 4 aya indirdi”.
Şöyle bir bela sardılar hukukun başına: “Terör örgütüne üye olmadığı ve hiyerarşik yapıda bulunmadığı halde, bilerek ve isteyerek yardım etmek...”
Bunun kanıtını sormayın.
İsterlerse mesela “bir Asya Bank şubesinin önünden geçtiler FETÖ’nün bankaya para yatırın çağrısını izleyen günlerde...” bile derler..
Bu davanın, Cumhuriyet’in de FETÖ’cülükle suçlanması ve daha pek çok benzer davalar gibi, muhaliflere yönelik siyasi talimatla, kasıtla, intikam hırsıyla açıldığı çok açıktır.
Karar sonunda iptal edilecek
Adalet mekanizmasının tümüyle iktidar atamalarıyla oluşturulduğu yargı sistemi bu anlamda bağımlıdır ve siyasal irade istediği zaman verdiği ve vereceği talimatlarla bu mekanizmayı yönlendirmektedir.
Mahkemeler de normal bir zamanda, yargıya müdahale edilmediği zamanlarda böyle bir dava dosyasını kabul bile etmeyecekken, en alt sınırdan ceza vererek vicdanlarını sözde kurtarıyorlar.
Verilmezse, mahkemeyi bile dağıtabiliyorlar, hâkimleri değiştirebiliyorlar, cezalandırma atamalarını devreye sokuyorlar; tüm bunlar aslında yargıçların özgürce karar vermelerini önleyici müdahaleler... Öyle mahkemeler var ki, Anayasa Mahkemesi’ni bile takmıyor.. Böyle bir düzen yaratıldı.
Bu karara gelince, eninde sonunda dönecektir, çökecektir, iptal edilecektir ve bugün ceza alanların hepsi aklanacaktır.
İlk mahkemenin kararı da ve imzacıları da iptalin altında kendini nasıl hissedecektir?
Fatih Altaylı önceki günkü yazısında, adalet mi önemli yoksa otomobil mi diye haklı olarak soruyordu.. Güzel bir yazı.
Adaleti üretemeyen bir ülke ve iktidar, otomobil reklamı ve propagandası ile adaletsizliği örtbas ediyor.
Hayır, önce adalet, hukuk, özgürlük!
Köprü ve Kanal İstanbul
Yandaş tayfa “İlk köprüye, köprülere de karşı çıkmışlardı,” diyor Kanal İstanbul ucubesini eleştirenlere. Köprü ile ilgili söylenenlerden birer cümle seçerek yayıyor. Bunlar ucuz polemikler. Tüm karşı çıkış metinlerinin güçlü gerekçeleri var. İlk köprü 1973’te açıldı. Şüphesiz ki otomobiller için. Oysa İstanbul’da toplu taşımaya, insanların rahatça bir yerden bir yere gitmelerini sağlayacak insan taşıyan büyük sistemlere ihtiyaç olduğu yazıldı hep.
İstanbul’da ilk yeraltı metrosuna kazmayı, Taksim’de sağcı iktidarların hiçbiri vurmadı. CHP’li belediye başkanı Nurettin Sözen vurdu.
Sağcı iktidarların hepsi gösterişli yerüstü yapılarıyla uğraştılar.
1970’li yıllarda metroya başlansa ve iktidarların ve belediyelerin düzenli politikaları olsaydı, bugün İstanbul metro ağıyla donatılmış ve böyle bir trafik belası eziyeti yaşanmamış olurdu.
Köprü mü yoksa metro mu?.. Peki, ikisi de ama öncelik metronun..
Bu bir halkçı tercihtir. Bu tarakta bezi olmayanların, trafikten şikâyetçi olmaya da hakları yoktur.
Hele hele “köprüye de karşı çıkmışlardı” gibi içeriksiz ve bedava göndermelerle, İstanbul ve Türkiye’nin başına çok ağır bir bela olacak Kanal İstanbul’u savunmaları da tarihsel ve ağır bir sorumluluktur.
Ama öyle dertleri mi var!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları