Tarih:
01.05.2017
Nasıl bir muhalefet... Bu ‘zafer’ neyin göstergesi? Ve: Babıâli’de Cinayet
Biz birlik içinde beraber yaşamanın ilkelerini ve formülünü eninde sonunda bulacağız. Savaşsız, birbirimizi anlayarak, bu ülkenin tüm güzellik ve nimetlerini ve üretimini ve kazancını paylaşarak...
Bugün 1 Mayıs, Emeğin Bayramını kutluyorum. İktidar ve egemen sınıflar tarafından adım adım gasp edilen Emek, tüm iktidarlara karşı savunulan bir üretici güçtür. “Emek artık iktidara geldi” diye bayrak sallayan ve yine tüm artı değerini emeğin üzerinden çıkaran “sosyalist iktidarlara” karşı bile, hatta daha da güçlü savunulması gereken bir güç......dedikten sonra bizi bekleyen yakın geleceğe bu kez muhalif güçler tarafından bakalım.
Referandum sonuçlarına bakılarak şöyle bir söylemle söze başlanıyor: Yüzde 48.6 sol oylar..
Ben de “ne ilgisi var” diyorum.. Yok hayır, gerçekten yüzde 48.6 sol oylar olsa içimi sadece bir sevinç kaplar. Kimse havalara girmesin. Bu yüzde 48.6 için söyleyebileceğimiz tek şey: Demokrat oylar’dır.
Tek sorulu bir ‘kamuoyu yoklaması’
Her şeyde tek yetkili ve denetlenmesi yasalarca bile çok zor bir kişiye, bu kişinin görünen isminin de RTE olduğu biliniyordu, böyle bir otoriter anayasaya Evet mi Hayır mı.. Bu kadar.
Hayır’ın içinde kim olursa olsun, demokrattır.
Evet’in içindekiler de, iktidardan veya şu şekilde nasiplenenler, pay alanlar, sadaka alanlar, bilinçsizler, cahiller, “bu iktidar döneminde para yüzü gördük” diyen yoksullar ve iktidarın yeni yarattığı orta sınıf... Şüphesiz ki, ne olursa olsun, tüm yaptıklarına rağmen (vardır bir bildikleri, derler!) İslamcılıklarından ötürü oy verenler...
Ve iktidar gözden düşmeye başlayınca, bunların önemli bir kesiminin de kopacağını bilelim.
Büyük bir demokrat kitlenin varlığı ortaya çıktı, referandumun kesin hesabı budur. Türkiye’de müthiş bir demokrat kesim var: MHP’lisiyle birlikte...
Bu kitle, Cumhuriyetin her şeye rağmen sağlam temeller üzerinde durduğunun göstergesi olarak da kabul edilebilir.
Kürt kardeşlerimin önemli bir çoğunluğunu da dahil ediyorum. Biz birlik içinde beraber yaşamanın ilkelerini ve formülünü eninde sonunda bulacağız. Savaşsız, birbirimizi anlayarak, bu ülkenin tüm güzellik ve nimetlerini ve üretimini ve kazancını paylaşarak... Bunun koşullarını oluşturacağız. Başka çaremiz yok.
Umut yaratmalı
Ortaya çıkan demokrat kitle gerçeğinin sadece umut yaratması gerekir.
Zamanın demokrasi lehine işleyeceğini düşünelim. Dünyadaki muhafazakâr yükselişin çok başka temelleri var, onlar kaybettiklerini korumak ve yeniden kazanmak istiyorlar...
Bizde ise sadece demokratlık yükselebilir. Çünkü kaybedeceğimiz bir refah yok, tam tersine kazanmanın peşindeyiz. Dahası, bu iktidar döneminde trilyonların ülkeye akması ile kazandıklarımızı, yine bu iktidar sayesinde kaybetmek tehlikesi ile karşı karşıyayız!
Bunu korumanın ve geliştirmenin tek yolu da, bu iktidarın gitmesi ve daha büyük bir demokrasinin inşasının gerçekleştirilmesidir.
Özetle şunu diyorum: Bu bilinçle -sol falan değildemokrasi cephesini inşa edecek bir programla muhalif güçler birliğini sürdürmeli.
Başkanlık kazanılabilir ve tüm zırvalıklar ayıklanarak gerçekten demokrat bir Türkiye’nin temelleri atılabilir.
Zamanın iyinin ve güzelin yararına işlediğini kabul etmeliyiz. Ortaya çıkan genç nüfusun Hayır’cılığı da bunu gösteriyor... (Devam edeceğiz)
BABIÂLİ’DE CİNAYET
Gazeteciyi Kim Öldürdü?
Haluk Şahin, şaşırtıcı güzellikte bir “roman” ile karşımıza çıktı. Müthiş bir kurgu, su gibi akan bir anlatım, bugünün gazeteciliği ana teması etrafında örülen, aynı zamanda “devrimci geçmiş” dönemi dahil, “Gazeteci” ile Gazeteciliğin katilleriyle hesaplaşan bir roman. Roman mı desem, yoksa yaşadıklarımızın çok başarılı bir kurgu ile yeniden inşa edilmesi mi.. Haluk, bir dönemin “faşist polis”inin vicdan temizleme mücadelesini de, geçmişle yüzleşmelerle kurgunun içine çok iyi yediriyor: “Kimlerin aleti olduk?”
Tabii başrolde “Gazeteci”yi öldüren bir alçak var: Gazeteciliği öldürmek için her şeyi yapan patronla, iktidarla işbirliği yaparak ve bunun nimetlerini yiyerek..
Usta, beynine sağlık. Zaten “Unutulmuş Bir Suikastın Anatomisi” kitabındaki iz sürüşün, artık diyebilirim ki, bu “Cinayet” romanının habercisiydi.
Verdiği bir demeçte “En büyük korkum bu kitabı bitirmeden ölmekti” diyor. Çok iyi anlıyorum! Yenilerini bekliyoruz!
Orhan Bursalı - Cumhuriyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları
DİĞER YAZILARI