Şam’ın kapısını kim çalacak?
Orhan Bursalı; Ankara’nın çok kez ABD’ye yaptığı “Suriye politikamızı destekleyin” çağrılarının arka plan düşüncesi buydu.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Suriye’de barış için Şam rejimi ile muhalifleri barıştırmak lazım, deyince kıyamet koptu. Ankara’nın komik bir şekilde “Suriye Milli Ordusu” (Özgür Suriye Ordusu) olarak isimlendirdiği, Şam’a karşı savaş için Ankara’nın maaş ve silahla donattığı paralı askeri elemanlardan bir kısmı ayaklandı, kanımız satılık değil dediler, bayrak yaktılar. Pardon, hedeflerinin başından beri umutsuz bir vaka olduklarını yeni mi anladılar.
Bu gelişme durup dururken olmadı. Devamı gelir mi bunu da bilmiyoruz, gelmezse “Suriye Cephesi’nde Yeni Bir Şey Yok!” romanı yazmayı sürdürürüz. Fakat Çavuşoğlu’nun açıklaması kendi inisyatifi tabii ki değil. İstişare edilmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi’de Putin ile dört saati aşkın görüşmesi sonucunda, iktidarın Suriye politikasının büyük bir açmaz olduğu görülmüşe benziyor.
‘REJİM İLE GÖRÜŞÜN’
Erdoğan, Suriye’den Türkiye’ye yönelik tehditleri ileri sürerek iki ay kadar önce operasyon yapıyoruz hazırlıklar tamam açıklamasına, önce Astana Zirvesi’nden (Türkiye-İran-Rusya) sonra da Putin ile zirveden destek çıkmadı, zaten çıkmayacaktı (Temmuz yazım: www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/orhan-bursali/suriyeye-yeni-mudahale-olur-mu-1960311). Putin terör sorununu çözmek için Rejim’le görüşün ve çözün dedi. İktidarın kalemşörleri ise “Putin Ukrayna ve yaptırımlar konusunda zor durumda, evet diyecek” beklentisini yayıp durdular! Putin zor durumda mı? Pek bilmiyorum.
Saray bu gelişmelerden sonra yeni bir muhasebe mi yaptı? Sanki öyle!
Saray hep yanlış hesaplar içinde oldu. En son politikası şuydu: “ABD Suriye’yi parçalıyor, orada bir Kürt özerk yapısı kurdu, bu politikadan geri adım atmaz, o halde bunun bize yaratacağı fırsat var, bir özerk bölge de sınırlarımızın 40 km (belki de daha fazla) derinlikte ve İdlib’te, bizim desteğimiz altında ve kontrolümüzde olan Şam muhalifleriyle ikinci bir ‘özerk yapı’ kurarız. ABD ile de bu konuda anlaşırız, böylece başından beri izlediğimiz Suriye politikamızı zaferle sonuçlandırırız..”
Ankara’nın çok kez ABD’ye yaptığı “Suriye politikamızı destekleyin” çağrılarının arka plan düşüncesi buydu.
HAYAT VE HAYALLER
Ve bu politika sonuçlansaydı bile ülkemizin yararına mı olacaktı, yoksa Saray’ın toprak ilhakına kadar gideceğini düşünüp savaş kazanmış bir liderin kişisel tatminiyle ve Suriye’de yeni savaşları kışkırtmalarına mı neden olacaktı? Şüphesiz ki ikincisi. Üstelik en çok şikâyet ve endişe ettikleri “Suriye içinde bir PKK/PYD devletçiliği”nin kurulması için de ABD’ye yardımcı olacaklardı.
Üstelik bu politikanın İran ve Rusya ile de yepyeni düşmanlıklara ve Suriye’de askeri sıcak karşılaşmalara yol açması da cabası...
Hayal sona mı erdi?
Hayat, bu hayale izin vermiyor. Çünkü gerçeklikten kopuk ve ülkemizin son derece aleyhine.
Peki Saray, Şam ve Esad ile 11 yıl öncesine geri döner mi?
AKP yandaşlarına, “Suriye’de kontrolümüz altındaki yerler artık bizim, PTT’miz, yerel idarecilerimiz bile var” dedirten politikasını nasıl terk edecek?
BARIŞ ADIMINI KİM ATAR
Eder mi eder. Buna çok sık şahit oluyoruz zaten. Suudi prensini katil ve cani ilan ettikten sonra kucaklaşmaları, politikalarından yeni duruma göre 180 derece yan çizdiklerinin de örneği. Almanya-Merkel, Hitler ve Hitlerciydi, ama sonra da kucaklaştılar vb!
Fakat bu kucaklaşma ülkemizin yararına olacak ve alkışlanmayı hak eder.
Soru: Bunu yaparlar, yapabilirler mi?
Seçimlere kadar “barışa doğru” adım mı atarlar ve seçmene bunun propagandasını yaparak oy toplarlar?
Yoksa, bu barış adımını, seçimleri kazanacak muhalefete mi bırakırlar ve “Biz aldık onlar verdi” propagandasına geçerler?
İlkesiz, öngörüsüz ve şahsının çıkarı üzerine kurulu politika, her şeye açıktır.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları