Saray’ın seçim stratejisi: Her şeye reddiye... Biz tertemiziz
Orhan Bursalı: Bir suç örgütünün, mafya liderinin iftiralarına boyun mu eğilecekmiş? Muhalefetin bu iddiaları Meclis’e taşıması üzüntü vericiymiş... Biz bu iftiralarla mı uğraşacakmışız?
Cumhurbaşkanı’nın dünkü konuşması iki yıllık seçim propagandasının ana hatlarını içeriyordu. Tüm suçlamalara reddiye ve muhalefete, tabii esas CHP’ye cepheden saldırı. Reis, esas bildiğini uyguluyor: Kamplaştırma ile AKP’ye oy verecek seçmeni konsolide.
Neden böyle derseniz, sanırım çaresizlikten ve başka bir stratejinin kendi ideolojisine, anlayışına, iktidar pratiğine uymaması.
Tüm suçlamalara reddiye!
Saray ve partisi bir saflık abidesidir ve ruhani olarak arınmıştır. Kendisi ve arkadaşları Allah’ın yolunda iman etmiş bir İslami partidir. Böyle bir partinin yolsuzluk, rüşvet, milletin hazinesini ve belediye kaynaklarını iç etmesi mümkün değildir. Kendisine, partisine ve yakın çevresine, arkadaşlarına yöneltilecek her türlü suçlama, AKP’ye değmez, yalandır, iftiradır...
Bildiğimizi okuruz
Bir aydır ortalık suçlamalardan kan revan. Hepsini dinledi, seyretti, suçlamaların doğrudan kendisine de yöneldiğini gördü ve karşı saldırıya geçme kararı aldı.
Bir suç örgütünün, mafya liderinin iftiralarına boyun mu eğilecekmiş? Muhalefetin bu iddiaları Meclis’e taşıması üzüntü vericiymiş... Biz bu iftiralarla mı uğraşacakmışız?
CHP belediyeleri ortalığı mahvetmişmiş. Buna göz yumamayacaklarmış (Hepsine kayyum mu atayacaklar, belediyeleri tamamen işlevsiz mi kılacaklar, bilinmiyor! Ama seçimlere giderken böyle bir girişim beklenir (mi)?)
Lider, 17-25 Aralık 2013’te ortalığa dökülen rüşvet ve yolsuzluk hikâyelerini de silip süpürmüştü. O FETÖ’nün işiydi, uydurmasıydı, ama olayın içindeki dört bakanını da harcamıştı...
AKP’li belediyelerde dönen olayların da hepsi yalandı. Belediyelerin kırk parası peşkeş çekilmemişti. İhaleler bildik şirketlere, eşe dosta verilmiyordu, kim bunları dile getiriyorsa belki de kâfirdi, dış düşmanlarla işbirliği halinde ülkenin yerli ve milli hükümetini yıkma girişimleriydi.
Görmem, işitmem, bilmem
Peki, bir lider olan biten karşısında bu kadar mı gözlerini kapar ve bildiğini okur?
Ne yani, gençlik arkadaşının, Sedat Peker ile mafiyöz işbirlikleri yaptı, para aldı, seçim kampanyalarında yenildi içildi diye, ipini mi çeksindi? Ne yaptıysa AKP için yapmamış mıydı, arada sırada kendi çıkarlarını da ön plana çektiyse de... O zaman seçmen kendisine güveni yitirmez, bu adamları nasıl en yakınlarına kadar yükselttin demez miydi?
2007 seçimlerinde kendisine en büyük yardımı yapmış, iki sağ partinin birleşmesini ve bir güç odağı olmasını engelleyerek oyların AKP’ye akmasını sağlamış Mehmet Ağar’ı şimdi arenada aslanların ağzına mı atsındı?
“Eski Türkiye”nin elemanlarının şimdi iktidarın elemanlarına dönüşmesi kötü bir şey olur muymuş.
Öğrenilmiş çaresizlik mi?
Her neyse... İlgileneceğimiz nokta, AKP liderinin, her şey bu kadar ayan beyan ortalığa serilmişken, neden stratejisini tüm bunları yok sayma, görmeme, reddetme ve iftira kabul etme noktasına geldiğidir.
Artık yerine koyacağı başka bir yol haritası koyamamaktan mı, yoksa ben tüm bunların yalan olduğunu seçmenime kabul ettiririm, gibi kendine olan Himalaya güveni mi; veya ne?!
Öyle bir güven ve kibir ki eskiden AKP’ye oy vermiş herkesin oyunu alarak yeniden cumhurbaşkanı seçilecek ve Meclis’te çoğunluğu elde edecek havasında... Öyle bir güven ki, insanların yoksullaştığını, aç gezenin olmadığını söyleyebilecek kadar adeta siyasi olarak kendinden geçmiş bir siyasi lider.
Kızgınlığından mı böyle söyledi, kısa çalışmada evde oturan işçilere İşsizlik Fonu’ndan ödenen ayda önce 1100 sonra 1500 TL ile geçinebileceğini mi sandı, esnafa, bir kısmına verdiği 1500 - 3 bin TL ile gözlerini ve karnını doyurduğunu mu düşündü, TÜİK’in, yoksulluk sınırının altındaki halkın yüzde 27 olduğuna ilişkin bilgisinin yalan mı olduğunu düşündü...
Bilmiyoruz. Ama bildiğimiz siyaseti dişe diş noktasına sürükleme kararlılığı içinde olduğu. Ve söylediği şeyler arasında reddiyeden başka iler tutar bir bilgi kırıntısının bulunmadığı...
Yoksa öğrenilmiş çaresizlikten mi böyle?
Neden sustular, anladık...
Günlerdir yazıp çiziliyordu yargı neden harekete geçmedi diye. Geçti, ama iddialara karşı değil, bu iddiaları dillendiren Cumhuriyet’e karşı. Bir de tabii ki Sedat Peker’e karşı. Tehlikesiz işler...
Çünkü Cumhuriyet’e dava açmanın hiçbir siyasi sakıncası bulunmuyor, hatta getirisi var: Terfian daha önemli yerlere atanmak gibi.
Açamazlardı, çünkü siyasi iradeden bir işaret gelmemişti. Açsalardı başlarına gelebilecekleri, RTE’nin bu konudaki tutumunu dünkü açıklamasıyla anlayacaklardı.
Yaşadığımız bir ay, nasıl büyük ve total bir vesayet altına girildiğinin yeni belgesidir. Tüm ülke, tüm Cumhuriyet, tüm devlet...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları