Tarikatçılık insanı nesneleştirir, kendisi olmaktan uzaklaştırır
Orhan Bursalı: Sanıyorlar ki bu baskı ortamıyla Cumhuriyet’i çökertecekler: Bu çevreler zaten gazeteyi satın alan ve okuyanlar değildi. Okuru ise gazeteye sahip çıkmaya başladı, karşı kampanyanın ilk iki gününde Cumhuriyet’in satışı 2500 kadar artış gösterdi.
Cumhuriyet’ten ayrılanlar arasında çok değerli insanlar var. Çoğunun gazetede yazmaması için hiçbir neden yok. Onlara karşı çıkanlara öncelikle ben de karşı çıkarım. Yokluklarını kayıp olarak değerlendiririm.
Ama zaten Cumhuriyet ve değerleriyle 180 derece uyuşmazlığı olduğu halde, kendi ruhlarına nasıl bir eziyet olduğunu göremeden gazetede yazmayı kabul etme yanlışlığına düşen ve şimdi yeni koşullarda bu çelişkiyi gidererek ayrılanlar var. Bu doğal.
Cumhuriyet bir “süper market gazetesi” olmadı. Ama kendi yayın politikası içinde kabul edilebilir veya o marjları biraz esneterek yine de kabul edilir görüşler oldu gazetede. İlhan Selçuk buna izin verdi. Fikir ayrılığına iyice düştüğü yazarlara ses çıkarmadığı zamanlar çok oldu. Çünkü hayatın akışı, büyük kalıplar içine sıkıştırılabilir değil. Ama olaylar öyle geldi ki, bağlar koptu, yollar ayrıldı.
Büyük kopuş
1990 yılında Cumhuriyet’te büyük kopuşta yaşanan buydu; Cumhuriyet’i ve ülkeyi neoliberal politika ve iktisat anlayışı mı esir alacaktı, yoksa Türkiye, kendi değer ve deneyimlerini geliştirerek, yarattıklarından vazgeçmeyerek, şüphesiz ki dünyaya da açılarak ve evrensel gelişmelerin kendisini ezmesine izin vermeyerek, bir yol mu izleyecekti.
Tartışmanın göbeğinde Özal ve politikaları vardı. Selçuk ve arkadaşları gazeteden ayrıldılar, sonra da geri döndüler.
Bugün yaşanan çok farklı
Bir toplu ayrılma olayı var...
Bir kısmına bakıyorum, zaten önceki yönetimin getirdiği kadrolar. Bir dayanışma duygusu içinde davrandılar ve istifalarını verdiler.
Ayrılmaların ikinci özelliği, bir hapishane arkadaşlığı dayanışmasının gereği olarak toplu hareket var. Bu da anlaşılabilir bir durumdur.
Üçüncü önemli nokta, liberal baskıdır.
Bu baskının bir ayağında etnik milliyetçilik çevrelerinin ve bu çevrelerle dayanışmanın yarattığı sosyal hava-baskı vardır.. ikinci ayağında ise taa yetmez ama evet kampanyasıyla kurulan, Cemaat + İktidar ile oluşturulan Ergenekon ve Balyoz operasyonlarına destekle bütünleşen sosyal ağ vardır.
Hiç yanlış yapmayan, attıkları her adımın doğruluğuna inanan ve bunun için de gerekçeler sunan bir siyasal-sosyal ağ yapısıdır bu.
Bu yapıdan ayrılanlar derhal aforoz edilir, yalnız bırakılır ve dışlanır.
Bunu göze alamayanlar kendileri değildir artık, o yapının bir parçası olarak hareket ederler.
Modern tarikat davranışı
İşte modern tarikat davranışı budur.
İnsanın birey olarak karar verememe yanının kanaat önderlerinin davranışına uyma durumu.
Ayrılanlardan bir sevdiğim arkadaş demiş ki “liberal baskıya dayanmak zor”.
Bu, durumu çok iyi anlatıyor.
Bu yapının liderleri, Cumhuriyet’ten ayrılacaklarını bir süre önce anlamışlardı ve aralarında toplantılar yapıyorlardı.
Yapıyı sıkıca bir arada tutmak ve toplu güç gösterisi ve toplu saldırı için ortamı yaratmak. Sosyal medya bunlar için en kullanışlı ortamdı.
Bir nokta daha var: Avrupa Birliği Türkiye Raportörü gibi aklıevveller ile sıkı ilişkilerini harekete geçirerek, Cumhuriyet aleyhine tvit bile attırabiliyorlar.
Ve bu uluslararası, aynı zamanda medya çevrelerinin kıskacı da bazı istifalarda rol oynamaktadır.
Satış arttı
Fakat şu kadarını söyleyeyim.
Sanıyorlar ki bu baskı ortamıyla Cumhuriyet’i çökertecekler: Bu çevreler zaten gazeteyi satın alan ve okuyanlar değildi. Okuru ise gazeteye sahip çıkmaya başladı, karşı kampanyanın ilk iki gününde Cumhuriyet’in satışı 2500 kadar artış gösterdi.
Ellerindeki en önemli aracı kaybetmenin hıncıdır bu.
Bu saldırı geri tepecektir.
Ve giden bazı arkadaşlarımız da gazetecilik yapmak için geri dönecekler, buna inanıyorum.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları