Orhan Bursalı: İktidarın belediyeleri, TÜRGEV ve benzerlerine milletin malını mülkünü, parasını peşkeş çekiyor. Bunların haddi hesabı yok.
Türkiye geçmişte de çok yolsuzluk, hukuk dışılık, kayırmacılık, yasadışılık, adrese ihaleler, ülkenin kaynaklarının doğru yönetilememesi, har vurup harman savurmayı vb. yaşadı. Bunların hepsi iktidar ve yönettikleri belediyeler kaynaklıydı.
Tamam. Buna kimse itiraz edemez.
Ama 17 yıldır yaşadıklarımız, tüm geçmişteki yaşadıklarımızın hepsini kucaklayacak özellik taşıyor.
Yukarıda saydıklarımızın 17 yıllık mali toplamını birileri hesap edebilir mi bilmiyorum. Ama şunu söyleyebilirim, parasal hacim olarak öncekileri katlayacak bir hacim ortaya çıkar. Başlıca nedeni, Türkiye’nin milli gelirindeki artış. Dolayısıyla har vurup harman savrulacak meblağın payı çok yüksek.
Kızılay’ı ülkenin vergisini kaçırmak için bir araç olarak kullanan şirket ve aynı yolu kullanan diğer şirketlerin, Ensar adlı iktidarla iç içe vakıflara ve tıpkı FETÖ örgütleri gibi öğrenci devşirmek, avlamak ve iktidarın adamı yapmak için faaliyet gösteren diğer vakıflara aktardığı milyonlarca dolarlar havalarda uçuşuyor. Paraların izini bile süremiyorsunuz.
‘Hadi başka kapıya’
İktidarın belediyeleri, TÜRGEV ve benzerlerine milletin malını mülkünü, parasını peşkeş çekiyor. Bunların haddi hesabı yok.
Ankara’nın doğalgazı iktidara yakın şirkete satılıyor. O ihalelere başka birilerinin sokulduğunu düşünmeyin, el altından çoğuna girmeyeceksin talimatı verilmiştir ve ihale adrese teslim edilmiştir. Ucuza!
Ama ihaleyi alan şirketin nerelere ne dağıtacağı da belirlenmiştir. Ensar’a şu kadar, şuraya bu kadar, oraya iki katı...bize şu kadar...
AKP belediyeleri bir gayya kuyusudur.
Muhalefet tüm bunları düzeltirken, yapılan savurganlıkları da durmadan açıklamak zorundadır. Çünkü belediyelerin paraları, babalarının parası değil, kentte yaşayanların hazinesidir.
Bütün bu olan bitenleri de utanmazsa ve alabildiğine savunanlara... Hiçbirinin yüzü kızarmıyor!
Çünkü tüm bu olan biteni savunanlar da bugünkü rejimin destekleri sayesinde ayakta duruyorlar. İktidar değişince hepsi tepetaklak gidecekler. Onlara destek veren şirketler de kendilerine “hadi başka kapıya artık” diyecek.
‘Erdoğan’ın ülkesi’ ve ‘şahsım’
İçişleri Bakanı, “Tayyip Erdoğan’ın ülkesinde, bugün herkes kendisini ifade ediyor. Kimse korkmuyor, kimse çekinmiyor” dedi. Uzun açıklamaya girmiyorum, sadece “Erdoğan’ın ülkesi” ne menem bir anlayışla ülkenin yönetildiğini, bu ülkenin kimin ülkesi sayıldığını, bu alandaki totaliter anlayışı dışa vurması açısından çok ilginçtir.
“Erdoğan’ın ülkesi”... Çok enteresan! Tüm imparatorluk da padişahın malı mülkü sayılırdı, halk da padişahın tebaası.
Bakan Bey, geçen ay Cumhurbaşkanı İngiltere’deki temaslarını anlatırken “İngiltere, Fransa, Almanya ve şahsım...” diye konuşmuş ve Türkiye adını söylemeyi gereksiz görmüştü. “Türkiye=Şahsım yani ben...”
Bakan Bey dersini iyi çalışmış, “şahsım”ı geliştirmiş ve “Erdoğan’ın ülkesi”ne net bir ifade ile kastedileni doğru tercüme etmiş.
Şüphesiz gözüne biraz daha girmiştir Cumhurbaşkanı’nın. Parti içinde zaten kızgın bir rekabet ve yarış vardır. Damat ve Soylu ayrı saflardadır. Soylu, partiyi devralabilecek midir ileride, bilinmez. Ama Erdoğan’ın ailesinden asla vazgeçmeyeceğini öğrenecektir. Yani göze girmek yetmez, ötede her şeyin üzerinde bir kan bağı var.
Türkiye kimin ülkesi?
Türkiye bir Cumhuriyet, yani burada yaşayan milletin, yurttaşların tümünün ülkesidir.
Bunu biliyorlar, ama yeniden öğrenmeye ihtiyaçları var.
Bu iktidar ve çevresi gidecek. Türkiye kendine gelecek, toparlanacak, 17 yıl ve daha öncesindeki tüm hata, yanlışlıklardan arınmış, ders çıkarmış, demokrasiyi hukuk devletini bu kez çok sağlam olarak yeniden kurmuş ve geleceği gören, planlayan bir ülke olarak ayakları üzerine kalkacaktır.
Bunu söylemek, olayların böyle gelişeceğini öngörmek için kâhin olmak gerekmiyor.
Bu ülkenin zorunlu geleceğidir.
Asla kaçamayacağı ve kaçınamayacağı...