‘Üniversitelerimizin derdi: Yağcı ve dalkavuksanız..’ Ve: Kaçak yapılaşmaya yeni teşvik tarihi
Orhan Bursalı; Dindar, imam hatip mezunu, ama bilimsel araştırmaları kaliteli.. Bu üçü nasıl bir arada olur demeyin. Olur. Varlar. İnanç sahibi ve bilimde özgür. Bilim, araştırmalarda Tanrı var mı yok mu’yu araştırmıyor, öyle bir derdi de yok.
Bu konu kişisel alan; bilim dünyasında önemli bir çoğunluğun inançlarla bir ilişkisi yok. Bir kısmı inanç sahibi ama o kadar.. Mesela Xavier Le Pichon, ünlü Fransız yerbilimci, Ortodoks. Fakat din tartışmasına da girdiği görülmez.
Bu konuya neden girdim? Çünkü üniversiteler tartışmasının önemli bir parçası. Üniversitelerin başına, dekanlıklara, önemli görevlere atama yapılırken hatta dahası bilim insanı seçilirken bazı üniversitelerde, “inançlı mı” diye bir kıstas var, “bizden mi”?..
Şunu sormuyor iktidar: Layık mı? İşin en iyilerinden, en ehillerinden mi? Bilimsel kariyeri ne?..
Bu dün de vardı. Bugün ise inanılmaz ölçüde uygulanması, ülke bilimine kan ağlatır bir ölçüye ulaştı. Bu iktidardan önce bu köşedeki ve o zamanki CBT yazılarımda hep şunu savundum ve o zamanki YÖK’ü yönetenlere hep çağrı yaptım ve bastırdım: “Bizden” veya “aman karşı taraftan olmasın” kriterlerini bir kenara bırakın kardeşim! Bu konuda o zamanki Türkiye Bilimler Akademisi’nin üye seçme kriterlerini de eleştirdim ve açın kapıları tanımadıklarınıza da dedim.
Bilim tek kriter tanır: Liyakat! Eğer sistemi liyakat üzerine kurmaz ve liyakata dayalı bir (hiyerarşik) yapı oluşturmazsanız, bir şey beklemeyin, ülkeye yazık edersiniz.
‘Yağcı ve dalkavuksanız..’
Bir mektup geldi. İsim vermeyeceğim, baktım iyi araştırmaları var, Türkiye ortalamasının üzerinde. Bizim Herkese Bilim Teknoloji dergisinin de izleyicilerinden. Diyor ki:
“İktidarda ha sağcılar olmuş, ha masonlar olmuş, ha sosyal demokratlar,değişen bir şey yok. Solcular ve masonların ölçüsü ‘dindar olmamak’,sağcıların da ölçüsü yağcı ve dalkavuk olmak. Her ikisi de bende olmadığından ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabildim. 25 kadar SCI indeksinde kaliteli bilimsel yayınım olduğu halde zar zor profesör olabildim. Rektör de sağcı idi ve o zamanki YÖK’ün adamı olarak atanmıştı.
Bu ülkede, benden olsun b.k’tan olsun, benden değilse oh olsun veya ölsünmantığı değişmedikçe, üniversitede liyakat değil de sadakat geçerli olduğumüddetçe ilk 500’e biraz zor gireriz. Üniversitelerimizde ve devlet kademelerinde ne zaman liyakat sadakatin önüne geçerse, yani KuranıKerim’in ‘işi ehline verin’ sözü uygulanırsa, o zaman bizim üniversitelerimiz ilk 100’lerde, 200’lerde olabilir. Gerisi hikâye... Türkiye’nin asıl problemi siyasidir. Yani muhalefetteyken doğruyu konuşmak, fakat iktidara gelince güç ve menfaate esir olup ‘dün dündür bugün bugündür’ sözünü sakız yapmaktır.” Bu konuyu daha sürdüreceğim...
Kaçak yapılara devam kararı
İlgili bakanın “İmar Affı”, yani kaçak yapı affına başvuru tarihinin uzatılacağını açıklayan demecini okuyunca hah, kaçak yapılara devam edin, hemen af için başvurun, zamanı uzatıyoruz, mesajı dedim... 2018’de seçimlere yönelik çıkartılan “İmar Affı” 2017 Aralık sonuna kadarki kaçak yapıları kapsıyordu. Bu bile uzun bir süreydi. Çünkü kaçak yapılaşmayı körüklüyordu.
Affın bitiş süresi binlerce kaçak yapının yapılmasına olanak veriyordu. Nitekim özellikle turistik yerler, sit alanları, hemen her yerde konut - işyeri genişletme faaliyetleri ile doldu taştı. Karar şunu diyordu aslında: “Yap, ben görmeyeceğim, sonra af için başvur..”
Böyle bir af mı çıkarmak istiyorsunuz, ve yeni kaçak yapı üretilmesine izin vermek istemiyor musunuz, o zaman affın yürürlüğe girdiği tarihle sona ereceği tarih aralığını kısa tutacaksınız, ki yeni kaçak yapılaşma zor olsun. Kaçak yapısı olan zaten anında başvurur, beklemez!
Eski bakan, tarih uzatılmayacak diyordu. Yeni Çevre ve Şehircilik Bakanı aralık sonuna kadar uzattı. 5 milyar toplamışlar. Para gelsin de, ortalık batsın.. Şimdi bu uzatmanın anlamı şu: Kaçak yap, affa başvur, parayı da öde...
Bakan, Denizli sit alanında üreyen yeni kaçak yapılara baksın, tabii görür mü bilinmez.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları