Ürettiğiniz borç içinde batma olasılığımız ne?
Orhan Bursalı: Afedersiniz yerli ve milli iddiasındaki iktidara yakıştıramıyorum bunu! Ne rezalet! Damarlarında (ekonomi) yabancı kanı akıyor!
“Dikili ağacınız yok, ülkeye neyi inşa ettiniz, diktiniz” söylemini ikide bir gündeme getiren ve CHP’ye yerden yere vuran Cumhurbaşkanı ve diğer iktidar liderleri karşısında CHP’lilerin doğru dürüst savunma yapabildiklerini görebiliyor muyuz?
Savunma, bu Cumhuriyet sizden önce “şunları dikti, üretti, yaptı..” biçiminde büyük bir halkı aydınlatma kampanyası olarak yürütülmediği sürece, bu millet, gece gündüz televizyonların 30 kanalında birden ve aynı zamanda yayımlanan iktidar konuşmalarını dinleye dinleye, yahu gerçekten de her şey bunların zamanında yapıldı diyecek...(*)
Zaten kendilerinin de “çalıyor ama çalışıyor” söylemi, ülke çapında kabul görmedi mi?..
CHP bunu başaramıyor. Biraz haksızlık yapmış olsam da: Günlük sade suya tirit polemiklerle hayatını geçiriyor.
60 milyar doları aşkın, kendilerinden önceki Cumhuriyet hükümetlerinin ürettikleri değeri satarak iktidarlarına katık yapan bir iktidar var karşılarında.. Ama bu gerçeği günler sürecek bir kampanya ile halka açıklayacaklarına, bir sıradan haber veya parti sözcülerinden birinin demeci ile geçiştiriliyor.
Türkiye’nin borç yükü de aynı öyle, bir parti yetkilisinin uzun demeci olarak okuyoruz gazetelerde (tabii ki esas olarak Cumhuriyet’te).
Mahfi Eğilmez’in yazısından bakıyorum şimdi:
Kırılganın en kırılganı
Türkiye’nin toplam (özel+devlet) brüt dış borcu 438 milyar dolar. Bunun Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’daki payı yüzde 52. Yani toplam hizmet ve mal üretiminin yarısından fazlası dış borç. Kırılgan 5’li diye dünyanın andığı ülkeler arasında en yüksek oran bizimki. Mesela Brezilya’nın bizden fazla borcu var: 556 milyar dolar. Fakat bu borcun GSYH’deki payı küçük; yüzde 30.
Yani, Brezilya ekonomisinin bu borcu ödeme kapasitesi bize göre çok yüksek, kırılgan olmasına rağmen üretiyor.
Bizim ekonomi ise neredeyse tamamen borçla dönen bir yapıya sahip. Özellikle 2016’dan sonra dış borçta füze gibi artış var. 2002-2015 arası 3.5 kat artış..
Türkiye’nin 2002’de toplam brüt dış borcu azdı, 130 milyar dolara yakın, fakat GSYH içindeki payı da çok yüksekti: Yüzde 54.8.
Ekonomist diliyle konuşamayız, bütün bu borç yükü şunu anlatıyor: Asla makul bir borç değil. Sermaye ihtiyacında tamamen, vay alçaklar, vay faiz lobisi diye saldırdığınız Batı’ya muhtaçsınız...
Havada yerli ve milli lafları
Afedersiniz yerli ve milli iddiasındaki iktidara yakıştıramıyorum bunu! Ne rezalet! Damarlarında (ekonomi) yabancı kanı akıyor!
Yüksek borç tutarınız aynı zamanda şunu söylüyor: Aldığınız borca daha yüksek faiz ödüyorsunuz. Kırılganlık, üretemezlik, yüksek (teknolojik) katma değerli bir ekonomi yaratamayan düşük ve orta teknolojik bir ekonomiye saplanıp kalmanız, yüksek borca bağımlılığınız gereği olarak faiziniz de yüksek. Ne kadar, 150 milyar dolar toplam faiz mi ödediniz?
Tamam, tüm ülkelerin borcu var. Ama yüksek teknolojik mal ve hizmetler üretme kapasiteleri yüksek ve bir sorun yaşamıyorlar. İleri teknoloji ihracatı, toplam ihracat içindeki yapı yüzde 4’ün altında!
Bu şu demek: ihracatın yüzde 94’ü emek yoğun, düşük ve orta teknoloji üretimine dayanıyor. Yani, ihracatın getirdiği kazanç az. Yaygın yeterince sermaye üretimine katkısı zayıf. Dolayısıyla sermaye açığını da ancak borca yüklenerek kapatabiliyorsunuz.
Sermaye üretemeyen yapı
Köprüler, otoyollar, tüneller ve havaalanları.. hepsinin kaynaklarını araştırın, dış borçla döndüğünü göreceksiniz. Üstelik bunların hepsine iyi faizler ödüyoruz! Fakat bunlar ekonomiye yüksek katma değer, dolar getirmedikleri, “sermaye üretmedikleri” için, üretken ekonomiye katkıları minimal düzeyde. Mesela tünel, köprü, otoyol geçişlerini “dışarıya ihraç” edip dolar kazanamıyorsunuz!
İhracat her şey değil tabii... Bu ülke insanı için de önemli hizmetler gerek. Ama yüz milyarlarca dolar borca girerek yatırım yapıyorsanız, bunun ekonomiye çok önemli ve katma değeri yüksek geri dönüşleri olması gerekir.
Oysa iktidara geri dönüşü “çalıyor ama çalışıyor” halk söyleminden ibaret kalıyorsa!
(*) Ne zaman basın özgür olur? Kanallar, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, iktidar önde gelenlerinin politik söylem ve palavralarla dolu konuşmalarını baştan sona yayımlamadıklarında, bunlardan sadece haber bültenlerinde kısa özet vermeyi başardıklarında...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları