Bizi hep alıcı yaptılar, bir çıkış yolu var mı?
Orhan Bursalı; Evet Özgür Özel, “Alıcı olmayacağız” derken niyeti, programı ne? Soru zor, bir program çerçevesinde yanıtını gerçekçi çalışmak, aylar, uzmanlar ve kararlı siyasetler ister.
Özgür Özel’in açıklamalarında kısa bir cümle ile geçiştirildi. ,
Metne bakmadan yazıyorum: Satın alıcı olmayacağız.
Önü yok arkası yok cümlenin ama konu ekonomi ve üreten bir ülke kapsamında sarf edilmiş.
Dışarıdan durmadan satın alan bir ülke olmayacağız, diyor.
Bunun nasıl sağlanacağı konusunda ayrıntı yok. Çünkü zor bir konu ama bir o kadar da ülkenin mutlaka başarması gereken ana derdi...
Evet ana derdi, 20 kez ekonomik çöküşün arka perdesindeki temel mesele...
Tasarruf edemiyorsun çünkü seni iktidarda şirin gösterecek ve belki de iktidarını bir dönem daha uzatacak olan, bol bol tüketici ve tüketiciye de tüketebileceği kaynakları yaratmak.
Yani öncelikle para... Bunu yerli kaynaklardan yeterince sağlayamıyorsun, ekonomi jargonu dışında bir terimle söylersek para ithal ediyorsun. Sermaye ithalatı, yani durmadan borç üretiyorsun. İç ve dış finans dünyası zaten buradan para kazanıyor. Verecek, üstelik kötü ekonomik yapın ve durumun nedeniyle yüksek faiziyle, hamuduyla geri alacak.
KAÇ TRİLYON DOLAR ÖDEDİK?
1950’den sonra aldığımız borçlara ödediğimiz faiz dolarları, trilyonu buldu mu, yoksa aştı mı?
Tüm sağcı, berbat iktidarlar, ki bunun en kasvetlisi ve har vurup harman savuranı bu iktidar; trilyon dolarlar aktı ülkeye, yetmedi dikili bir fidanı olmayan Cumhuriyet ülkesinin 70 milyar dolarlık üreten, çalışan, biriktiren üretimini ve mallarını sattı... Bunlar da yetmedi, 500 milyar dolar borç üretti.
Birkaç yıl önce bankaların insanların peşinde kredi kartları dağıtmak için koştuğu dönemleri anımsıyorsunuz değil mi? Bankalardan ucuz kredilerle, al ve harca ekonomisi... Saray’ın yarattığı kitlenin ana besini...
***
Tüketim toplumu yaratıp seçmeni mutlu etmek için, tamam paraya ulaşmayı kolaylaştırıyorsun, bir de mal gerek tabii...
O da önemli ölçüde, lüks ölçüsünde, teknoloji ölçüsünde, dışarıdan... Dışarısı sana hem malını veriyor hem de satın alman için parasını...
Sömürü döngüsünü görüyor musunuz? İkisinden de kazanıyor.
Telefonlar, tüm bilgisayar ve iletişimle ilgili her şey. Ki Türkiye ve dünya bu malların tüketimi üzerinden dönüyor. Ekonomi ve sanayi de! Bilgisayar, telefon, tüm iletişimle ilgili tükettiğimiz malların yıllık milyar dolarlar cinsinden tutarı nedir? Belki Füsun Nebil bunun toplamını çıkarır.
HEP BÖYLE DÜZEN
Ülkede makinelerin hem kurulması hem çalışması için dışarıdan yüzde 70 kadar satın almanız gerekir. Makineleri satın al... Çalışması için gerekli teçhizatı, malları, ara malları, hammaddeleri satın al... Bunlarla istihdam yaratmaya çalış.
Yani iç tüketim için dışarıdan ithalata mecbursun.
Sattıkların ve satın aldıkların arasındaki fark, durmadan döviz ihtiyacını doğuruyor. Buna açık diyorlar.
Pazar günleri 2000’de yazdığım “Türkiye kalkınamaz” serisinden beş yazı, tamamen bu kısırdöngü üzerineydi. 2000 öncesi durum böyleydi, 2000 sonrası için de aynı siyasi dümen sürdü gitti.
İktidara gelen sağcı partilerin, iktidarların hiçbiri ülkenin bu ana sorununu çözmeye hiç yanaşmadı. Nasıl olsa millet cahil, yuttur gitsin...
DÖNELİM BAŞA
Mehmet Şimşek, Saray ne yapıyor? Kendisinden öncekiler ne yapıyorsa... Kapılara gidip “Para verin” diyorlar. Yani borç peşindeler. Bu görüşmelerin bir kısmı bize “Müthiş yatırımlar geliyor, 50 milyarlar...” propagandasıyla yutturuluyor.
Muhalefet de iktidara gelseydi aynı olayı şüphesiz yaşayacaktık. Çünkü bu aşamada tek yol... Ama peki sonrası?
Evet Özgür Özel, “Alıcı olmayacağız” derken niyeti, programı ne? Soru zor, bir program çerçevesinde yanıtını gerçekçi çalışmak, aylar, uzmanlar ve kararlı siyasetler ister.
Bir de gözü karalık: Sonraki seçim dönemi beni ilgilendirmez kardeşim, ülkenin geleceği için kendimi feda edeceğim...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları