24 Haziran Mersin sonuçları analizi - 2
Ahmet Özer: Mersin’de her zaman birinci parti olan CHP üç puan gerilemiş. Dört milletvekilliğinden üçe düşmüş. Bütün yıpranmışlığına rağmen 16 yılın sonunda birinciliği iktidar partisi AKP’ye kaptırmıştır.
SONUÇLAR VE ÖZELEŞTİRİNİN ERDEMİ
Lafı uzatmadan söyleyelim:
Sonuçlar sadece bu seçim için değil aynı zamanda önümüzdeki yerel seçimler için motivasyon kırıcı oldu.
Mut ve Gülnar ilçelerindeki 1-2 puanlık artışların dışında hemen hemen bütün ilçelerde 3 ila 6 puan arasında oy kaybı yaşandı.
Rekor düşüş Mezitli’de:
En çok oy kaybı da CHP’nın iki belediyesinin bulunduğu Mezitli ve Yenişehir’de yaşanmıştır.
Mezitli, %6 civarında bir oy kaybı ile il genelinin rekorunu elinde bulunduruyor.
O gün aday belirlenmesine müdahil olanların bugün çıkıp bununla ilgili iki laf etmesi gerekir.
Yenişehir, Toroslar ve Akdenizde de benzer tablo var
Aynı şekilde Yenişehir’de de benzer oranda bir kayıp yaşanmıştır. Akdeniz'e hitap etmesi gereken aday bırakın oyları yükseltmeyi oyların dört puan düşmesini engelleyememiştir.
Birinci sıra adayından ötürü Toroslar'da büyük oy katkısı beklentisi vardı. Maalesef burada da benzer bir sonuç yaşanmıştır.
Ne yazık ki en büyük ilçemiz Tarsus da bundan azade değildir.
Beş büyük ilçemizde de kayıp oranı 4 puan ve üstüdür.
Bunun yeniden çok iyi bir biçimde değerlendirilmesinde büyük yarar vardır.
Gerçekleri görüp ona göre hareket şart:
Bütün bunların sonucunda Mersin’de her zaman birinci parti olan CHP üç puan gerilemiş,
Dört milletvekilliğinden üçe düşmüş,
Bütün yıpranmışlığına rağmen 16 yılın sonunda birinciliği iktidar partisi AKP’ye kaptırmıştır.
Bunun üstesinden gelmenin yolu meseleyi görmezden gelmek, yanlışları halının altına süpürmek değil.
Açık, net ve objektif analizlerle bir daha bu yanlışa düşmemek için özeleştiri yapmak ve bundan sonraki sürece odaklanmaktır.
Sorumlular hesap vermeli:
Kimse bütün bunlar hiç olmamış gibi davranamaz.
Ortaya çıkan sonucun bir analizi bir muhasebesi yapılması lazım.
Yerel seçimlerde başarılı olmak için bu şart.
Ben nasıl olsa seçildim gittim, geride kalanlar düşünsün denilemez.
Adayların şahsı ile ilgili kimsenin diyecek bir şeyi yok.
(Her aday adayının aday olmak istemesi doğaldır.)
Burada sorumluluk yerelde ve genelde bu aday seçiminde belirleyici olanların omuzlarındadır.
Bu seçimi yapanların veya müdahale edip böyle şekillenmesine sebep olanların bu günde gerekli özeleştiriyi yapması siyasi erdemin ve başarının ön koşulu olacaktır.
Seçicilerin derdi Türkiye-CHP-Mersin mi?
Seçmen bu konuda ikna edilmeli.
Seçimi kazanmanın esas motor gücü gösterilecek adaylar olduğuna göre, seçim rüzgarını ve sandık çalışmasını da adaylar yapacağına göre adayların niteliğinin son derece önemli olduğu açıktır.
Ama görülen o ki bu noktada etkili ve belirleyici olanlar ülkeden ve partiden ziyade kişisel düşünmüştür.
Adayları belirleyenler; yerelde yerel seçim hesabı ile merkezde de parti içi iktidar kaygısı ile hareket ettikleri düşüncesi yaygındır.
Bu kaygılar giderilmeden tekarar yapılacak seçimlerde başarı şansı azalmış olur.
Tek adam rejimi ile ancak liyakatla mücadele mümkün:
“Tek adam rejimine geçit vermeyeceğiz” denildiğinde seçmen inanmıştı.
Soru şudur: Siyasi karyerimizi düşünerek hareket edersek ülkeyi tek adam rejiminden nasıl kurtarabiliriz?
Sonra da Erdoğan kaybetti biz kazandık demek ise kendimize inananlara saflığın ötesinde alay etmek olmaz mı?
Bu yaklaşım değil mi 16 yıllık yıpranmış iktidarı iş başında tutan.
Herkesin gözü önünde rakipsiz biçimde rejimi değiştiren.
Böyle davranıp, sonra neden şöyle ya da böyle oluyor demenin inandırıcılığı kalır mı?
Eğer siz liyakati, ehliyeti bilgiyi, birikimi, emeği bir kenara atarsanız tek adam rejimi ile de mücadele edemezsiniz.
Seçmen de size inanamaz ve güvenmez..
Seçiciler ne diyor?
Yok, eğer “Biz yetkili makamlardaydık, böyle uygun gördük” diyorsanız, o zaman da şimdi bu yenilginin hesabını vermeniz gerekmez mi?
Çünkü hesap tutmadı. Bu hesap neyin hesabıydı? Belediye hesapları mıydı? Öyleyse bu hesaplar suya düşmüştür.
Küçük olsun benim olsun hesapları tutmamıştır.
Tek adam rejimi Türkiye’yi hallaç pamuğu gibi atmakta. Kimsenin gıkı, sesi sedsı çıkmamaktadır? Nerde “Biz burada oldukça geçit vermeyeceğiz” diyenler?
Seçmen ister istemez soruyor; “Böyle mi Türkiye'yi ve cumhuriyeti koruyacaksınız?” diye.. . .
Umudu yaşatmak önemli:
Bütün bunlara rağmen umudu yaşatmanın yollarını aramalı bulmalıyız.
Kırmadan dökmeden, birlik beraberliği korumalıyız.
Bize bel bağlayan, bizi geçmişte milletvekili, belediye başkanı yapan partilileri hayal kırıklığına uğrattık.
Bu olmamış gibi davranamayız.
Mersin’de birinci parti olmayı çok rahat başarmak mümkünken bu bilerek ya da bilmeyerek (kişisel hırslarla) engellendi.
Şimdi bunlar hiç olmamış gibi hareket edilmesi kabul edilemez.
Mersin’in bu fedakâr tabana bir şey demesi gerekir.
Hiç bir şey olmamış gibi davranmak seçmene, tabana, bu partiye daha da önemlisi insanların gelecek umutlarına haksızlıktır.
Tutarlılık demokratlığın asgari koşulu değil mi?
Haktan, hukuktan, adaletten bahsedip buna aykırı davranmak demokratlıkla bağdaşmayan bir tutarsızlık olmaz mı?
Sözde demokrasiden bahsedip buna mugayir davrananların partiye hatta ülkeye demokrasi getirmesi beklenebilir mi?
Tıpkı kendisi demokrat olmayanların ülkeye demokrasi getirmeyeceği gibi… Böyle bir bekleyişe girmek ise sadece ham bir hayal olur.
Sonuç olarak;
Ortada bir cenaze var.
Bu cenaze kaldırılmadan gelecek için güzel bir dünya kurulamaz.
O gün ben yaptım oldu diyenlerin bugün de ortaya çıkıp özeleştiri yapmaları gerekir.
Halktan, partiden ve umutlarını kırdıkları partililerden özür dilemeleri gerekir.
Aksi takdirde gündüz gözünü gerçeklere kapatanlar, dünyayı sadece kendine gece yapar, o kadar. (Çözüm yolu başka bir yazıda)
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları