Acının ve nefretin kadınları
Ahmet Özer: Size şunu söyleyim ki, birşeyi bilmek için sadece yaşamak gerekmiyor varsa onların acısını dinleyecek yürek dinlemek de çok şey öğretir insana.
Evet kadın.. Bizim kadınlarımız. Anamız.. avaradımız.. yarimiz.. Ne ki sözde yüceltilen ama yaşamda ufaltılan... Kitapta eşit denilen ama hayattın her alanda eşitsizliğe maruz kalan kadınlar... Eşitlik, özgürlük ve adeltten yeterince kendine düşeni almayan, alamayan kadınlar... Ne işte, ne siyasette, ne tarlada ne de büroda eşitliğin gadrına eşitsizce uğrayan kadınlar.. Sonra cennet sözleri, baş tacı lafları ile geçen ve geçiştirilen kadınlar.. Biyorum biraz sert sözler bunlar.. Ama sarsmak ve kendimize gelmek için biraz da gerekli. Son derece de acı..
Acının tüm faturasını erkeğe kesmek yerine biraz da kadın hemcinslerinin sesindeki titrekliği dinlese hissetse dünya.. Nasıl olurdu dersiniz? Bu sesteki renkleri, titretişimleri, ızdırabı, mutsuuzluğu görürmüydü, hisedermiydi dersiniz? Daha güzel olurdu sanki dünya ve belki bugün pankartları kadınlar değil de erkekler tutardı. Ve bel ki de dağıtılan çiçekler erkeklerin elinde olurdu.
Çiçekle geçiştirilecek bir husu değil bu..!
Kadın kadına bazı noktalarda sahip çıkması gerekirken sahiplik denince sadece erkek akla geliyor nedense. Öyle ellerinde çiçek dağıtmakla kadınlar günü kutlanmaz bilesiniz! Soruyorum size, ey koca koca adamlar: Acı kutlanır mı? Kutla, çiçek dağıt, akşam eve git bağır çağır. Bu bir gün meselesi değil velakin. Mesele derinde. Mesele zihniyet meselesi. Mesele farkında olmak, meselesi yani.
Farkındalığın farkında olmak gerek..!
8 mart farkındalıktır aslında, tabi farkında olana. Gerisi gösteridir. Çoğu da gösteriye meze teferruatı.. Ya da ne bileyim, dostlar alışverişte görsün, o yaptı ben de yapıyorum, bakın görün, siyset mi ticaret mi ve ya modanın ve reklamın sihrine kapılmak mı.. bilmem ki..!
Yokse içinin derindeki sesi mi sandınız. İşte bu yüzden diyoruz ki; kadının ağırlığını hissetmesi gerektiği şey, günün değil tüm günlerin bilince çıkarılmasıdır ve bir günün değil bütün günlerin serpiştirildiği aylar ve yıllardan, şiddetin, cinayetin kovulmasıdır, Budur günün demi, günün gün olmasının farkındalığı.
Bir kadının çığlığı..!
“Bu günü kutlamaktan ziyade kendi adıma reddediyorum. Neden mi çünkü yaşananlar bir günün kutlaması ile geçmiyor ki.. ben binlerden bin, milyonlardan milyonum. Sen, o, ben ve onlar ve biz ve bizler. Hastalanmış bir toplumun kadınlığını yaşayamamışlarındanız. İşte bu yüzden diyorum ben üzülenlerindenim. Sadece ben mi, bahsettiğim diğerleri gibi ben de yaşıyamadım kadınlığımı. Evet doğru bildini ben üzülenlerdenim. Evet öyledir yaşayamadım kadınlığımı... Ben dedimse, sen anla, sen dedimse diğerlerini de kat.. öyle çok ki hangi birini saysam, hangi birini söylesem.. bilmem ki.
Bir de yapanları asalım, keselim, hadım edelim, idam edelim diyorlar.. Derde deva mı? Soruyorum size hocam, neden işin kolayına kıçılıyor? Ta başından alınmıyor tedbirler.. ta en abaşından. Bebekken, okula giderken, ilkokula, liseye ve üniversitede okurken. Ve neden dorğru dürüst bir eğitim verilmiyor bu konuda. Kadın neden insan olarak görülmüyor. Hala asansorden, salçadan, battaniyedn fetva çıkarılıyor. Rakel’in dediği gibi ‘bir çocuktan bir cani nasıl çıkarılıyor?’ Buna cevap veremeleyenler mütahitlere yeni iş çıkarıyor.. Daha büyük cezaevleri olursa on yıl yerine yüz yıl olursa cezalar bitecek mi sakat şehvet yüklü dehşet dengesi?”
Acının tüm yükü neden onların omuzlarında?
Ah kadınlar vah kadınlar savaşların yok ettiği nesilleri ayağa kaldıran kadınlar. Tecavüze, tacize, cinsel istismara uğrayan kadınlar. Bağrındaki ağıtları arşı inleten kadınlar. Feryat figanları dünyayı saran kadınlar. Gözyaşlarını aman kimse görmesin diye utancından içine akıtanlar.. Cinsel, psikolojik ve fiziki şiddete maruz kalan kadınlar. Dövülen sövülen her fırsatta toplumu fırsat bilerek aşağılanan kadınlar. İş vaadiyle kandırıp dağ bayır dolaştırılan kadınlar .. Barışın kurallarını tanımayanlar tarafından savaş kuralsızlıklarının zulm ettiği kadınlar. Her yerde her şartta kullanılan, mecburen mutlu görünen kadınlar. Akıllıların kahrını akılsızlararının ceremesini çeken kadınlar. Hunharca katledilen Özgecanlar.
Canları çıkıncaya kadar canı alınanlar..
Hatırlıyorumda Özgecan’ın hunharca katlinden sonra öyle bir protesto öyle bir hava oluştu ki, bir daha bir kadın cinayeti olmaz sanırdın. Ne oldu? Özgecan'dan sonra kaç kadın şiddete uğradı diye bir kadına sorsam cevap verebilir mi acaba? Yada kaçı şiddet gördü, kaçı öldürülü? Cevap verebilir mi? Tabiki veremez. Özgecan da unutuldu. Yıldönümlerinin dışında ne anan ne analıyan..
Yok derseniz bana ben de derim ki size bir bakın etrafınıza. Etrafı yeterince izlemiyorsanız işte size hiç yalan söylemeyen rakamlar. Buna ne diyeceksiniz bakalım. Kutlama ile birlikte yeni rekor haberi ne biliyormusunuz? Diye soruyor 8 mart 2018’de Ali Sirmen köşesinden; al işte başla okumaya: Tahmin ettiğiniz gibi dünya kadın cinayetleri sıralamasında olduğumuz yer.
Bu yıl Dünya Kadınlar Günü’nden sekiz gün önce sona eren şubatta bir ay içinde cinayete kurban giden kadın sayısı tam 47’ye varmış. Bu yeni bir rekordur biliyor musunuz? Herkese hayırlı olsun! 2017 ortalamasında da 409 olay ile kadın cinayetleri yüzde 25 oranında artış göstermişti. 2013’te 237, 2014’te 294, 2015’te 303, 2016’da 328, 2017’de 409. Sürdürülebilir bir ekonomik kalkınmayı ve insanca yaşamayı bir türlü yaşama geçiremeyen ülkemiz, sürdürülebilir kadın öldürmede maşallah çok becerikli. Marmara’da 77, Ege’de 76, İç Anadolu’da 48, Akdeniz’de 64, Doğu Anadolu’da 28, Güneydoğu Anadolu bölgesinde 59 vaka vakai adiyeden bile sayılmamış.
Yani demem o ki..!
Evet, yani demem o ki her yıl bir öncekini aratıyor. Ölümler ölümleri, cinayetler cinayetleri kovalıyor. Ve sonra nutuklar geliyor, Peşi sıra unutuluyor. Evet unutulan ölümler. Bu perdenin bir de arka yüzü var tabi ki... Birbirlerine karşı görevlerini yerine getiremeyenler yapmış oldukları çirkin davranışlarını unutturmak adına hediye etmişler bu ve buna benzeri günleri diyesim geliyor, emekçi kadınları bir yana ayırarak tabi.. . Adı anneler günü, adı babalar günü, adı sevgililer günü, kadınlar günü, ya da ne bileyim ne günü, adı her neyse... Dönüp dönüp kutlanıp ertesi gün unutulan günler ve unutulan sorumluları ve sahipleri.
Şu an kim bilir kaç kadın dayak yiyiyordur. Evet, evet bu yazıyı okuduğunuz şu an bile. Riyaya gerek var mi ki? Ya da ne bileyim kaçı ölümle burun burunadır şimdi? Kaçı gözyaşlarını içine akıtıyordur? Kaçı ne hallerde hangi ellerde kim bilir. Sonra da bu günlerin adına kutlama deyip insanı acı şeylere güldürüyorlar. Biliyormusunuz şu an bi başlasam bi dünya zehir zemberek sözler yazarım ama yanında çiçek açmış sözlerimde olur tabi ki. Çünkü çok insanı dinledim. Gerek sosyal medyada gerek normal hayatta kadınlar aradı beni. Onların sesindeki ağlamaklı titreklik hali hâlâ kulaklarımda. Elimden ne geldiyse yapmam gereken hiçbir şeyden kaçınmadım vicdanlı herkes gibi.
Sonsöz
Size şunu söyleyim ki, birşeyi bilmek için sadece yaşamak gerekmiyor varsa onların acısını dinleyecek yürek dinlemek de çok şey öğretir insana. Hayat öğretiden ibarettir. Dünya kimse için mutlu olunmaya gelinmiş bir yer değildir malesef. Her zaman dış görünüşe aldanmamak gerekir. Kahkahalar içinde mutlu sandığımız insanların yükü kendilerinden başkasını öldürür bazen... Ama aslolan insanın insanlık onuruna yakışır bir derecede yaşaması değil mi?. Ve asıl aslaolan bunu sağlamakla görevli olanların bu görevlerini yerine getirp getirmediğidir. Bu sözlerle herkesin insanca yaşayacağı bir hayat diliyorum. Ama herkese, Kadın/Erkek ayırmaksızın çünkü kötülüğün cinsiyeti yok malesef...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları