loading
close
SON DAKİKALAR

AKP'siz bir koalisyonun işlevleri üzerine

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 18.06.2015

Prof. Dr. Ahmet Özer; MHP’nin görmesi gereken basit bir gerçek var, o da şudur: Artık Kürtleri yok sayarak, onların haklarını inkâr ederek bir yere varılamaz.

AKP İktidarı

AKP son yıllarda gerek toplumda gerekse devlet kurumlarında birçok tahribat yarattı, demiri adeta tersine büktü. Şimdi bir iktidarın bunu düzeltmesi ve bir restorasyon sürecini başlatması lazım. Bunu yapabilmesi içinde AKP’nin içinde olmadığı bir iktidar olması gerekiyor.

Böyle bir koalisyon hükümeti, sadece iktidara gelmekle kalmamalı, devleti demokratikleştirecek, toplumu özgürleştirecek, çözüm sürecini barışla nihayetlendirecek bir iktidar olmalı. Ne var ki hali hazırda böyle bir seçenek görülmüyor. O zaman ehveni şerle, yani kötünün iyisi ile yetinnmek zorundayız. Bu da CHP’li MHP’li bir koalisyonu işaret ediyor. Böyle bir koalisyon HDP desteğine mecbur. O zaman da bir iktidar programı üzerinde anlaşmak gerikiyor. Böyle bir seçenekte ele alınacak ve öne çıkacak konular ve ilkeler şöyle sıralanabilir:

Düzeltilmesi gereken temel hususlar nelerdir?

1. Cumhurbaşkanı Erdoğanı, anayasal sınırlarına çekilmesini sağlamak: Çünkü bu seçimde AKP’nin, özellikle de Erdoğan’ın, başkanlık sisteminde ifadesini bulan otoriter yönetim özlemi dayatıldı, ama seçmen bunu reddetti. Ayrıca Erdoğan’ın seçim öncesi kullandığı nefret dili, öfkeli ve kibirli tutumu toplumu ciddi biçimde kutuplaştırdı. Şimdi bunun giderilmesi lazım.

2. AKP, paralel iddiası ve söylemiyle hukuku amaçlarına ulaşmak için adeta kullanılması gereken bir araca çevirdi. Et kokarsa tuzlarsın ya tuz kokarsa.. Hukuk devletini ayaklar altına alarak özellikle yargının bütünüyle yürütmenin basit bir alt parçası hâline getirilmesi konusunda fili ve yasal uygulamalara girişti. Toplumun temel tutkalı olan hukuk sistemi yerli yerine oturtulmalı, birilerin aracı gücü olmamalı, adalet dağıtan, güven veren bir mekanizma olmalı.

3. Devletin zor tekelini kendi siyasi ve çıkarları için kullandı. Bu nedenle güvenlik kuvvetlerine, yasama ve yargının denetim alanı dışına çıkma imkânı sağlayan geniş yetkiler verildi. Zaman zaman polis devletini çağrıştıran uygulama ve baskılar dayanılmaz noktalara ulaştı. Gezi bu baskılara ve otoriter tutuma karşı bir isyanın tezahürü olarak ortaya çıktı. Gezi ruhu unutulmamalı.

4. Basını tekeline aldı. Basında itiraz eden sesleri susturdu, olmadı işlerinden attırdı, o da olmadıysa içeri aldı. Yönlendirme ve manipülasyonlar yaptı. Bu sebeple basın özgürlüğüne kısıtlamalar getirildi, kendi meşrebine göre uyardı. Halkın haber alma özgürlüğünün aracı olan basın özgür olmazsa demokrasi olmaz.

5. Toplumu kamplara böldü. Kendi kampında olmayanların hayat tarzına müdahale etti, baskı altına aldı, ötekileştirdi. Bu çerçevede iktidarın olanaklarını kullanarak demokratik özgürlüklere kısıtlamalar getirildi.

6. Yolsuzluk ve hırsızlıklar bu iktidar döneminde tavan yaptı. 17-25 Aralıkta yaşananların üstü örtüldü, yolsuzluklara bulaşan bakanların yüce divanda yargılanmaları engellendi. Bu dönem adeta devlet yönetilmesi gereken bir aygıttan ziyade paylaşılması gereken bir ganimete dönüştü. Bu çerçevede devlet şefaflaşmalı, siyaset temiz hale gelmelidir. Çünkü demokratik bir devleti bürokratik devletten ayıran temel fark denetim ve hesap sorabilmektir. 

7. Sıfır problemli dış politika sıfırı tüketti. Sorunlu olmadığımız komşu ülke kalmadı. Kendi hırsları ve Neo Osmanlıcı emeller için Türkiye’yi savaşa sokabilecek maceracı bir dış politika izlendi, bu nedenle radikal İslamcı akımlar ve örgütler desteklendi.

8. Çözüm ve barış sürecinin adını koydu ama 13 yılda çözmedi. Çözmek için samimi ve iyi niyetli bir irade ortaya koymadı. Kürt meselesi Türkiye'nin demokratikleşmesi için mutlaka çözülmesi gereken temel bir sorundur. Sorunun çözümü oy hesaplarıyla siyasete alet ve kurban edilmemeli.

9. 12 Eylül anayasasına dokunmadı. Anayasayı değiştirmek istiyor gibi yaptı, ama gerçekte değiştirmek istemedi. 12 Eylül yasası ile idare olunma ayıbı hala sürmektedir. Bu dönem iktidarının en temel görevi yeni, demokratik ve özgürlükçü bir anayasa yapmaktır.

10. Anti demokratik yasaları düzeltmek bir yana çıkarmaya devam etti. %10 barajı gibi temsilde adaleti zedeleyen yasayı, siyasi parti yasasını, Terörle Mücadele Yasasını, düşünce ve İfade özgürlüğü konusundaki yasaları değiştirmediği gibi polise hakim yetkisi veren yasalar çıkardı.

11. AB sürecini durdu. Oysa AKP iş başına gelirken daha doğrusu iktidara gelmek için Avrupa Birliğini kullandı. İşi bitince bir kenara fırlatıp attı.

12. Güç zehirlemesine uğradı. 2010 referandumundan sonra toplumsal dinamikler ve itifak ettiği kesimlerle yollarını ayırdı. “He –Men güç bende, her şeyi ben bilirim ben yaparım” dedi.

13. Cemaatle iş tuttu sonra da iktidarda tutunmanın manivelası yaptı. AKP iktidarı her fırsatta Cemaati şeytanlaştırarak paralel bir devletten bahsediyor. Tamam da o devleti oraya kim yerleştirdi. Madem öyle paralel ile neden yıllarca koyun koyuna yaşadınız. Cemaat suç işlemişse hukukta hesabını vermeli, ama genel anlamda toplum hesabı yetki verdiği, sorumluluk yüklediği iktidardan sormalı.,

14. Gelir dağılımı uçurumu azalacağına arttı. Neo liberal politikalarla zengin daha zengin yapılırken, fakirlik ve işsizlik arttı. AKP döneminde yeşil sermayeli zenginler türetilirken, maliye diğer kesimler üzerinde bir silah gibi kullanıldı.

15. Doğayı kapitalist hırslara feda etti. Turizm bölgesi Mersine Nükleer Santral kurdu, Türkiye'nin derelerini HES kazançları için müteahhitlere peşkeş çekti, ÇED uygulamalarına riayet etmedi, kaçak olmasına karşın saraylar inşa etti. Böylece sadece doğa tahrip edilmedi, halkın hukuk ve adalet bekleme duyguları da hiçe sayıldı, tahrip edildi.

16. Roboski'nin, Somanın, Ermenek'in hesabı sorulmadı, sorulamadı. Oysa bunlar toplum vicdanında mahkum edildiler. Büyük badirelere yol açan bu katliamların hesabı mutlaka sorulmalı.
Bu liste uzatılabilir. Ama sanırım yukarıda sayılanlar makasadı izaha matuftur. Şimdi ana sorun, bu tablonun restore edilmesi, düzeltilmesidir. Bundan sonraki iktidar(lar) ya bu tahribatları giderecek düzenlemeler ve düzeltmeler yaparak halkın gönlüne taht kurar ya da o (nlar da) aynı yolun yolcusu olur.

Yapılması gerekenlerin dayanak noktası

Bu gidişatı düzeltmek isteyen partilerin bu noktalar etrafında bir araya gelmeleri gerekiyor. Eğer gözünüzü geçmişe değil geleceğe dikerseniz, AKP’nin toplum ve kurumlar nezdinde yarattığı bu tahribatın tamiri için bir araya gelinmesi zorunlu. Yani bir nevi “normalleştirme” hükümeti kurulmalı. En genel deyişi ile demokratik kurum ve kuruluşlarıyla sistemin yeniden işler hâle getirilmesi gerekir.

Güçlükler

Ne var ki bu konuda güçlükler var. Böyle bir restorasyon hükümetine AKP zaten evet demez, ister CHP ile ister başkasıyla olsun MHP’nin içinde olduğu bir koalisyon da zor. Çünkü çözüm süreci bu sürecin hem turnusol kağıdı hem de lokomotifi. Çözüm sürecini sürdüremeyen, toplumsal barışı sağlayamayan bir iktidarın zaten bunları yapma ve gerçekleştirme şansı da olmaz.
Dolayısyla MHP’nin çözüm sürecine karşı çıkan tutumu bunu engelleyebilir. O zaman da ya MHP tutumunu değiştirecek, gerçekten bu tarihi fırsat değerlendirilecek ya da tutumunda direnirse bu şans heba edilecek. Bu taktirde tekrar AKP’nin eli güçlendirilecek ve eline kullanacak kozlar verilecektir.
Eğer bu kozlar verilmezse AKP’nin, ikide birde MHP tehlikesini göstererek, milliyetçiliği tahrik etmesi ve Barış Süreci’ni baltalaması boşa çıkartılabilir. O taktirde MHP merkez sağın en güçlü partisi haline gelebilir. MHP’nin görmesi gereken basit bir gerçek var, o da şudur: Artık Kürtleri yok sayarak, onların haklarını inkâr ederek bir yere varılamaz.

Sonuç
Türkiye'nin ihtiyacı olan iktidar, barışı savunan, yolsuzluklardan hesap soran, emeğe ve doğaya saygılı olan, hukukun üstünlüğünü savunan ve koruyan, baskıya ve otoriteryenizm karşı duran bir iktidardır. Bu sağlanmadığı taktirde seçimin ne anlamı kalır. Gelen gideni aratır o zaman..

Prof. Dr. Ahmet Özer

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları