Barışı Tercih Etmek
Kürtler bugün sahip oldukları bu kadar hakka da sahip olmazdı.
Şırnak katliamından sonra mevsim koşulları ya da bizim bilmediğimiz nedenlerle çatışmalar hız kesti, kan akmadı. O halde şu soruyu sormak hepimizin hakkı: Bu ölümler temelli duramaz mı? Burada hem hükümetin hem de örgütün görmediği veya görmek istemediği, çatışma ve öldürmeyle bir yere varılamayacağı, bir amaca ulaşılamayacağı gerçeğidir. Otuz yıldır bunu her iki taraf da denedi sonuç 60 bin ölü oldu. Bu ağır bedel pahasına askeri açıdan bunca kayba rağmen şimdiye değin bir şey elde edilmediği bundan sonra da bir şey elde edilmeyeceği öğrenilmiş olması gerekir. Peki diyelim ki biliyorlar, o zaman da sormak gerekir, her iki taraf da bunu bildiği halde neden o zaman savaş baltalarını yeniden bilemeye başladılar. Bunun en önemli nedeni kendi taraflarını diri tutmak ve onlara bu çekişme üzerinden ben güçlüyüm mesajını vermek olsa gerekir. Ama buradaki asıl ironi şu ki onlar güçlerini gösterdikçe halkın çocukları ölmeye devam ediyor. Napolyon’un dediği gibi, bütün savaşları zenginler çıkarır ama sonunda fakirler ölür. Oysa marifet ölüm üzerinden güç gösterisi yapmak değil, insanı yaşatmaktır. Başbakan değil mi ki sürekli “insanı yaşat ki devlet yaşasın” diyen. Eğer bu dediği doğru ise şimdi daha donanımlı özel timlerle daha fazla insan öldürerek devleti ve de özellikle kendi iktidarını nasıl yaşatacak? Örgüt de Kürt halkının demokratik bir cumhuriyette özerk bir şekilde yaşamasını istiyorsa, bu ağır bedel neden? Bunlar pekâlâ demokratik yollardan da tartışılabilir, konuşulabilir, gerçekleşebilir taleplerdir çağımızda.
Örgüt diyor ki biz olmasaydık Kürtler bugün sahip oldukları bu kadar hakka da sahip olmazdı. Kürtler için bazı değerler bu 30 yıllık süre içinde ortaya çıkarıldı, ama bu uğurda çok değer de yitirildi. Ancak yaklaşık on yıldan beridir örgüt, Kürtlerin Kürt kimliği ile özgür ve eşit yurttaşlar olarak Türkiye cumhuriyeti içinde yaşamasını talep ediyor. O zaman eylemin de bu söyleme uyması lazım gelmez mi? Ama görünen o ki söylenenle yapılan uymuyor birbirine. Artık söylem ve eylem tutarlığı kurulmasının zamanı geldi ve hatta geçiyor bile. Bunun buluşma noktası ise daha fazla bedel ödemeden, ödetmeden herkesin fedakârlık yaparak bir noktada buluşmasıdır. Bu noktanın adı ise toplumsal barıştır. Bilinmelidir ki hiçbir zaman iyi savaş ve kötü barış yoktur. Savaş kötüdür, en kötü barış ise savaştan bin kat daha iyidir. Bırakalım artık babalar oğullarını gömmesin, oğullar babalarını gömsün bu onların hakkı ve aslolan bu hakkı teslim etmektir. Bunun sorumluluğu her şeyden önce iktidardadır.
Bazen savaş
atmosferi içinde kopan toz dumandan insanlar gerçekleri görmeyebilir. İşte
bunun en yakın örnekleri Arap Baharında Tunus’ta, Mısır’da, Libya’da yaşandı,
şimdi de Suriye’de yaşanıyor. Buradaki egemenler, egemenliklerini daim etmek
için hiçbir gerçeği görmek ve kabul etmek istemediler. Kaddafi son güne kadar
da isyan eden halkına teröristler, yabancıların ajanları, yolunu şaşırmış
fareler dedi ve taleplerine direndi, peki ne oldu? Maksadım benzetme yapmak
değil; uzak ve yakın tarihten kendimiz için ders çıkarmaktır. Bizim de muktedirlerimiz,
artık öldürerek yok etmekten, biz güçlüyüz ezeriz zehabından vazgeçerek daha
derinlere inip sorunu anlamaya çalışmalı. Kürtler de, eğer gerçekten demokratik
bir cumhuriyet istiyorlarsa, tek amaçları buysa, bu cumhuriyetin sadece Van’dan,
Batman’dan, Diyarbakır’dan ibaret olmadığını hatırlamalılar. Isparta’yı,
Denizli’yi, Edirne’yi de düşünmemeliler. Demem o ki, eğer maksat bağcı dövmek
değil de üzüm yemekse Batı, Doğunun bunca yıldır çektiği acıları
içselleştirmeli, Doğu ise Batının yıllar içinde oluş(turul)an hassasiyetlerini
dikkate alarak davranmalıdır. Bu işin en önemli ilk buluşma noktası burasıdır,
yani empati yapmaktır.
Sonrasında
diğer adımlar cesaretle atılabilir. Hükümet
son yıllarda askeri vesayetten sivilleşmeye doğru geçişin sağlanması konusunda
atmış olduğu cesur adımları burada da atabilir. Oysa düne kadar bunları yapmak
bir yana konuşmak bile zordu. Peki, bu işleri başaran hükümet iş Kürt
meselesine gelince neden aynı cesareti göstermiyor? Birilerin şunu hükümete
söylemesi gerekmez mi? “Söz bitti” deyip Kandile uçaklarla sefer yapmak sorunu
çözmez. Özel timi güçlendirerek yeniden şehirlere salmanın getireceği ölümler
çözüme değil çözümsüzlüğe yolaçar ancak. Yoksa amaç çözüm değil mi? Eğer çözüm
istemediğiniz halde istiyormuş gibi davranıyorsanız o zaman başka. Örgüt de
eğer gerçekten dağdan inmek istemediği halde istiyormuş gibi yapıyorsa aynı
değerlendirme onlar için de geçerli.
Ama siyasette
niyetten ziyade geçerli olan söylemdir. Söyleme baktığımızda iki tarafın da
barıştan, kardeşlikten bahsettiğini görüyoruz. O zaman bunca kan niye akıyor? Her gün anaların yüreğine
ateş düşürmek niye? Bundan bahsedenler basiretsiz değillerse o zaman kötü
niyetlerle kendi tabanlarını kandırma pahasına bu politikaları yürütüyorlar
demektir. Eğer denenerek doğru bulunmaya çalışılıyorsa o zaman da bu kadar
büyük bedellerin günahını kim(ler) ödüyecek?
Burada gerçek
aktörlere oynayacakları rolleri samimiyetle oynamalı. Burada kritik soru şu: Bütün
savaşlar, çatışmalar sonuçta bir masa etrafında toplanarak nihayete erdirilir.
Masasız barış olmayacağına göre masaya kim oturmalı ki bu savaşı
durdurabilelim?
BDP seçilmiş
temsilciler olarak parlemento zeminini bir çözüm zemini olarak
değerlendirmelidir. Ama silahların susması ise ancak çatışanların anlaşmasıyla
mümkün olabilir. Burada BDP ancak aracı ve kolaylaştırıcı rol oynıyabilir, ama
gerçek muhatap çatışan taraf olarak örgüttür. Deniliyor ki “iyi ama örgüt
Silvan saldırısıyla bunu sabote etti.” Barış yapmak istiyenler hem böyle
mazeretlere sığınamaz hem de böyle düşündükleri takdirde barış yapamaz, o
ndenle de sinirleri sağlam olmalı. Her an ve her zaman barışı berhava edecek
eylem ve söylemler, provokasyonlar gelişeceğini hesaba katarak davranmalıdır. Barışı
hedef alan herhangi bir eylemde masadan hiddetle kalkmak zaten barış
istemeyenlerin amaçlarına varmalarını sağlamaktan başka ne işe yarar? Barış
süreci sancılı bir süreçtir, inişli ve çıkışlıdır. Gerçekten barış isteyenler o
yola girdiler mi bir daha ne pahasına olursa olsun vazgeçmemeliler. Aksi takdirde
her zaman barış bozucuların oyuncağı olurlar.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları