loading
close
SON DAKİKALAR

Eğitim Sisteminin Değiştirilmesinde Aslında Hedeflenen Ne?

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 10.04.2012

İmam hatiplerin de diğer lisler gibi üniversite tercih alanını genişletmek istiyor AKP Hükümeti...

Son zamanlarda 4+4+4 konusunda Türkiye adeta iki kampa ayrılmış durumda. AKP ve onu destekleyenler ile buna karşı çıkanlar. AKP iktidarı ve taraftarları bu formülü savunurken; CHP ve diğer bazı kesimler ise şiddetle karşı çıkıyor. 

Öyle ki son yıllarda görmediğimiz manzaralar yaşandı mecliste bu yüzden. Meslenin teknik, pedogojik boyutları, kız çocukları, meslek vs gibi boyutları öne çıkarılarak tartışıldı. Ancak biraz daha derinlikli bakıldığında aslında meselenin özünde, genelde din eğitimi, özelde ise imam hatiplerle ilgili yaklaşımlar olduğu görülmektedir. Din eğitimi konusunda başbakan, devletin ve hükümetlerin görevi olmadığı halde “dindar nesiller yetiştireceğiz” diyerek amacını ortaya koydu zaten. Ana muuhalefet ise buna mükabil kendi görüşünü savunmakta zorlanıyor. Çünkü konu netameli. Kahir ekseriyeti müslüman olan ülkede aksi bir sözün pahalıya mal olacağı düşüncesi var.

Meselenin özünü teşkil eden “imam hatipler” konusundaki niyetler ise belli. İmam hatiplerin de diğer lisler gibi üniversite tercih alanını genişletmek istiyor AKP Hükümeti. CHP ise buna karşı çıkıyor böyle bir uygulamanın doğru olmadığını ileri söylüyor. Her iki taraf da gerekçelerini sıralarken asıl maksadı dillendirmiyorlar. Bu noktada asıl mesele pedagjik kaygılardan ziyade ideolojiktir. Yapılmak istenen, eğitim yoluyla kendine göre ülkenin geleceğini şekillendirmektir. Çünkü ülkenin geleceğinin şekillendirilmesi ile eğitimi şekillendirmek arasında yüksek bir kooralasyon vardır. Förmülasyon şudur: Eğitimi denetleyen ülkenin geleceğini denetler. Nitekim bugün yargı ve poliste şikayet edilen cemaat kadrolaşması yeni ortaya çıkmış değil. Yıllar önce daha orta eğitim düzeyinde yönledirilien ve camaatın şemsiyesi altında okutulan kadroların bugün artık bu mevki ve makamlara gelmiş olmasıdır sözkonusu olan.

Peki iktidar şimdiki eğitim yöntemiyle neyi hedefliyor? Munhasıran cemaatin yıllar önce başlattığı şeyi daha yaygın ve sistemetik hale getirmek istiyor. Elbette bu förmülün pedagojik, sosyolojik yanları yok değil, ama meselnin ana aksi bugünden başlayarak geleceği denetleyecek kadroları kendi meşrebince yetiştirmektir. Nitekim bütün bunlar tartışılırken kimsenin halihazırda 123 bin öğretmen ve 164 bin derslik açığından bahsetmemesi de bu yüzden.

Öte yandan yapılan işe “milli eğitim” deniliyor. Oysa adı milli ama bu eğitim sistemi milli değil, çünkü bu sistemde herkes kendi ideolojisini dayatıyor. Bırakın iktidarlar değiştiğinde müfredatın değişmesini, aynı iktidarın milli eğitim bakanı değiştiğinde bile hem kadrolar hem de müfredat değişiyor/değiştiriliyor. Böylece bir eğitim kuşağı birkaç çeşit değiştirilmiş müfredata maruz kalarak tahribatla karşı karşıya kalıyor, daha doğrusu kalmak zorunda bırakılıyor. Çocuklar ilkokula başlayıp orta eğitimi bitirdiğinde, 12 yıllık zaman dilimi içinde, en az 3-4 değişmiş müfredatla karşılaşıyor, böylece gencecik dimağları adeta bir yapboz tahtasına çeviriliyor. İktidarların buradaki amacı kişilerin kendi kabiliyetleri oranında kendilerini gerçekleştirerek iyi yetişmesi değil. Amaç, çocukları kendi ideolojileri doğrultusunda yetiştirmek, kafaları boşaltarak kendi ideolojileri doğrultusunda doldurmak, kendisinin istediği ve benimsediği tipi yetiştirmektir. Çünkü eğitimin, günü düşünerek değil geleceği ön görerek dizyn etmesi gerektiği fikri vardır bu çevrelerde, burada anahtar kavram dizayn kavramıdır. Bu “dizaynda” istendik kişilikler yetiştirildiğinde, daha kolay yönetilebileckleri söz konusu oluyor. Çünkü eğitimin esas amacının kendisine ve kendisinin yöneteceği bir devlete eleman yetiştirmek olduğu yerde yaratıcılıkt değil, itaat ve sadakat ön plana çıkar.

Oysa çağımızın kalkınma çağı olduğu, kalkınmanın en değerli kaynağının insan olduğu, insani dönüştürmenin en etkili yolunun eğitim olduğu herkesin malumu. Ancak eğitim sürecinde yaratıcılıkla özgürlük arasında kopmaz bir ilişki vardır. Özgürlüğün olduğu yerde yaratıcılık, yaratıcılığın olduğu yerde üretim, üretimin olduğu yerde ise zenginlik vardır. Fakat burada asıl sorun şu ki; sosyal devlet insanların/vatandaşlarının yaratıcılıklarını orataya çıkarmanın ve kendilerini gerçekleştirmelerinin olanaklarını sunma görevi ile yükümlüyken, bu yükümlülüğünü yerine getirmek yerine kendine uygun kuşaklar nasıl yetiştirebilirimin derdine düşüyor. Dolayısıyla 1930’ların İtalyasında yapıldığı gibi, bir ülke yarattık şimdi buna uygun Türkler/Müslümanlar yaratacağız, denerek işe girşiliyor. Bu anlayışın sonucunda yıllardır hüküm süren Türk - İslam sentezi yaratıldı. Ama AKP hükümeti bununla da kifayet etmiyor förmülasyonu tersine çevirmek istiyor, İslam- Türk sentezine dayanan kuşaklar yetiştirmek istiyor. Bu yüzden dindar kuşaklar yetiştirmekten bahsediyor.

Bu çabada diğer dillerin, ana dilerin hiç bir önemi bulunmuyor. En azından tartışmalar ve yapılanlar bunu gösteriyor. Oysa ülkede çokça tartışılan Kürt sorunu nihayetinde gelip dil sorununa dayanıyor. Dil deyince de insanların ana dillerini öğrenmeleri ve bu dilde istedikleri taktirde eğitim görebilmeleri akla geliyor. Nitekim anadilinin okulda hiçbir değerinin olmadığını gören çocukların travma yaşadıkları araştırmalarca da destekleniyor. Artık tek bir etnik, dilsel ya da dinsel gruptan oluşan devletlerin kalmadığı bir dünyada yaşıyoruz. O helde herkesin kendi anadilinde eğitim görmesi siyasi bir mülahazadan ziyade insani bir durumdur. Çünkü insani insan yapan vasıflarının başında dil geliyor. Bir insanın dilini yasaklamanın aslaında insanlığını yasaklamaktan farkı yok. İktidar eğitimin ve kültürün kopmaz bir parçası olan bu meseleyle ilgileneceğine, devletin ilgi alanının dışında olması gereken inanç sistemleriyla habire uğraşıyor ve dindar nesiller nasıl yetiştiririm diye kendine verilmiş yetkiyi, genel toplumsal talepleri hiçe sayarak, tersinden bir iktidar kaymasıyla bu yönde kullanmaya çalışıyor. Ama bu kısr tartışmaların yaratığı kısır döngünün ülkeyi hiçbiryere taşımayacağı bilinmelidir.

Prof. Dr. Ahmet Özer, Sosyolog

Toros Üniversitesi Rektör Yardımcısı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları