loading
close
SON DAKİKALAR

Hukuk Düzeni, Demokrasi ve Değişim

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 23.12.2015

Prof. Dr. Ahmet Özer; İnsan değerli bir varlık. İnsanın değeri özelliğinden kaynaklanır. İnsanın özelliği ise onu diğer varlıklardan ayıran yanına dayanır.

İnsanın değeri

İnsan değerli bir varlık. İnsanın değeri özelliğinden kaynaklanır. İnsanın özelliği ise onu diğer varlıklardan ayıran yanına dayanır. Bu yan düşünme yeteneğine sahip olmasıdır. Düşünen insan bir arada barış içinde yaşamak için kendine göre uygun düzen(ler) geliştirmiştir. Bunlardan en önemililerinden biri rızaya dayanan demokrasi düzenidir.

Bir düzen kurmanın önemi

Bunun için insanlar belli sınırlar içinden bazı hak ve yetkilerinden kendi rızalarıyla feragat ederek bunu bir takım kişilere ve kurumlara devreder, sonra bu işleyişin maddi yönünü karşılamak için kazancından/ürettiklerinden ve tüketiklerinden vergi verir, hatta kendisi ya da çocukları güvenlik namına askerlik yapar vs.

Açgözlülüğün yarattığı bozulma

Ne ki insanoğlunun haris ve aç gözlülüğü çoğu zaman bu düzeni bozar. O zaman düzen dediğmiz şey kitaplarda yazıldığı biçimi ile yürümez. Yönetenlerin daha fazla egemenlik, daha fazla iktidar hatta daha fazla para peşinde koşmaları işi zıvanadan çıkarır. Böylece adı demokraside olsa bozuk ya da bozulmuş düzenler ortaya çıkar. Tepkiler beraberinde baskıları, baskılar daha büyük tepkileri, daha büyük tepkiler daha büyük şiddeti ve baskıyı beraberinde getirebilir. Böylece kıyımlar ve baskılar giderek dayanılmaz hal alabilir ve insanlar isyan etmeye başlar. Çünkü rızanın ortadan kalktığı bir düzenin meşruiyeti de ortadan kalkar. Yönetim rıza yerine baskı ve korku ile boyun eğmeye yönelirse, buna isyan etmek bir hak olarak ortaya çıkar.

Oysa 21.yüzyılda arzulanan bu değil, çünkü herşey insanın kendine özgü yapısında yatmaktadır. Bu yapı yalın ve tek katmanlı değil, aksine çoklu birleşik bir yapı ve evrenin bütün katmanları onda yansımasını bulmaktadır. “Bir bakıma makrokosmos, insanda özetlenmiştir. O, bir mikrokosmostur; bir küçük evrendir,” denebilir. Bunu bir düzene sokmak, bir düzen içinde yaşaması şart ama nasıl?

Düzen şart ama nasıl?

İnsan bir toplum düzeni kurmak ve bu düzen içinde yaşamak zorunda ise onun mekanizmalarını bulmak ve yaşatmak zorunda. Çünkü onun her şeyden önce fizik varlığını korumak için diğer insanlarla bir arada yaşaması ve işbirliği yapması gerekiyor. Ancak insanda toplumsal eğilimler kadar ona karşıt eğilimler de bulunur.

İnsan aynı zamanda çıkarı için başkalarına zarar vermekten, gücünü başkalarını yok edinceye kadar kullanmaktan çekinmeyen bencil bir varlık olabiliyor. İnsan insanın ilacı olabilirken Hobbes’ın dediği gibi maalesef aynı zamanda “insan insanın kurdu” da olabiliyor.

Gücü sınırlandırmak

Bu nedenle insanlar bir düzen kurduklarında gücün sınırlarını güçsüz olanı düşünerek sınırlandıran sistemler oluşturmuşlardır. Çünkü sınırsız güç kullanılması toplum yaşamını zehirler ve onu yok eder. O yüzden doğa yasalarının dışında ve üstünde bir “olması gereken”i gösteren normların (kuralların) bulunması gerekirdi. Bu normları bulan insanoğlu buna toplum içinde herkesin uyması gereken “hukuk düzeni” dedi.

Birarada yaşamanın çimentosu hukuktur

Peki hukuk neye göre nasıl olacak veya nasıl işleyecekti. İşte burada da işin püf noktası şudur: Toplum içinde bireylerin güvenilir olmasını sağlayan hukukun öncelikle kendisinin güvenilir olması zorunlu. Çünkü kendisi güvenilir olmayan normlar silsilesi başkaların güvenliğini nasıl sağlayabilir ki. İşte bunu da sağlayacak bir otorite oluştu, ona da devlet denildi. Yani hukuk, devleti oluşturdu. Bu noktada asıl sıkıntı bizatihi devletten çıktı. Ya devlette güvenli değilse?

Devlet güvenilir değilse

Burada da işin püf noktası şudur: Hukukun gerçek bir güvenlik sağlamasının önemli bir koşulu da hukuk düzeninin arkasında bulunan devletin, somut anlamda yönetenlerin de kendilerini aynı hukuka tabi kılmasıdır. Bu da eşitlik ilkesinin gereğidir. Yani cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, yüksek yargı, komutanlar, zenginler herkes bu hukuka tabidir. Kimse hukuk kurallarından azade değil. O yüzden demokratik devlette üstünlerin hukuku yok, hukukn üstünlüğü vardır. O yüzden demokratik devlette devletin insanı yok, insanın devleti var.

Güvenirliğin koşulu meşruluktur

Nitekim devleti meşrulaştıran şey bir taraftan bireyleri kaba güce karşı korumasıysa, diğer taraftan onun da koruma önlemleri sistemine, bu yoldaki sınırlandırmalara kendisini de sokması, meşru hukuktan ayrılmaması yani hukuk devleti niteliğine sahip bulunması olmaktır.

Onun için ahali devletin yaptıklarına, ettiklerine rıza gösterir. Toplumun rızasına dayanmayan eylem ve uygulamalar ise meşruiyetini yitirir.

Bu yüzden hakimin verdiği cezaya herkes razı oluyor, bu yüzden polis çağırınca gidiliyor, bu yüzden devlet hapishaneler yapıyor ve suçluduluğuna karar verdiği insanları buraya kapatıyor ve herkes de bu olan biteni meşru bir işlem olarak görüp kabulleniyor, onaylıyor ve uyuyor. Düzen böyle kuruluyor ve işleyip gidiyor.

Düzen bozulmuşsa

Peki ya böyle kurulmuş olan düzen adil işlemiyorsa, kişlerin keyfi tutumları hüküm sürüyorsa, ya birileri bu mekanizmaları ele geçirip kendi çıkarı için kullanıyorsa, kısacası hukuk egemen ve üstün olması gerekirken kendini üstün gören güçlü birileri egemen oluyorsa, yukarıda belirtildiği üzere, işte o zaman rejim meşriyetini kaybeder, birey ve toplum buna haklı olarak rıza göstermez, buna direnir ve onu değiştirmeye çalışır, bu onun en doğal hakkı haline gelir.

Değişim şart

Diğer bir deyişle insanın yukarıda anlattığımız vasıflarından ötürü bir düzenden memnun olmama hakkı vardır. Ancak bu hak tek başına yetmez. Çünkü bir hakka sadece sahip olmak pasif bir edinimdir, önemli olan onu aktifleştirmek yani kullanabilmektir. O halde düzenden memnun olmayanların onu değiştirme görevleri de vardır. Bu görevi yerine getirmenin riskleri olabilir. O taktirde herbir birey bunu diğerinden beklemeye başlarsa toplumsal felç durumu meydana gelir o zaman da hiçbirşey değişmez.

Demek ki sadece istemek yetmez yapmak da gerekir. Bu aynı zamanda bir vatandaşlık görevidir. Bu aynı zamnda insanın değerinden kaynaklanan, insanın insanlık onuruna yakışır düzeyde yaşama hakkıdır. Bunu yapmıyorsa o zaman laik olduğu biçimiyle yönetilmeye devam olunur.

Bu çerçeveyi herkes Türkiye koşullarına uygulayabilir. (Devamı Gelecek yazıda)

Prof. Dr. Ahmet Özer

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları