İmamoğlu
Ahmet Özer: Ben İmamoğlu’nu bu özellikleri ile tanıdıktan sonra 2016 yılında yaptığımız bir toplantıda kendisine mutlaka İstanbul’a belediye başkan adayı olması gerektiğini önerdim.
31 Mart yrel seçimlerinin en önemli sonucu AKP’nın İstanbulla birlikte yıllardır yönettiği bazı büyük kentleri kaybetmesidir. Bu sonuç uyguladığı politikaların yanlış olduğunu ve artık halkta karşılık bulamadığının göstergesi olarak okunabilir. Muhalefet bu sonuçları doğru okur, iyi organize olur ve yeni dönemde aldığı belediyelerde fark yaratırsa bu 18 yıllık AKP iktidarı için sonun başlangıcı olabilir.
Seçimin önemli bir sonucu da Ekrem İmamoğlu’nun güçlü bir siyasi figür olarak halkta karşılık bulması ve öne çıkmasıdır. Bu yazıda İmamoğlunun İstanbulu nasıl kazandığını ve niçin halkta karşılık bulduğunu kısaca analiz edeceğim.
Kazandıran Üç unsur
Ekrem İmamoğlu bu seçimi üç unsurla kazandı. 1) Kendi duruşu ve becerisi; insanlara hoş gelen karakteri, tavırları ve söylemleri. 2) Uzun süredir devam eden AKP iktidarının genelde Türkiye’de özelde İstanbul’daki yıpranmışlığının yaratmış olduğu bıkkınlık ve içinden geçtiğimiz konjöktur. 3) CHP’nin dışındaki muhalefetin, İyi Parti ve özellikle de HDP’nin sağlamış olduğu şartsız ve koşulsuz destek. Şimdi bu üç unsuru analiz edelim:
Kendi Duruşu ve Becerisi
Ekrem İmamoğlu’nu 2014 yılından sonrası süreçte tanıdım. Birlikte Beylikdüzü Belediyesinin öncülüğünü yaptığı “Batı İstanbul Çalıştaylarını” gerçekleştirdik. Amaç yeni kurulmuş bir ilçe olan Beylikdüzünü tanıtmak ve genç ve azimli belediye başkanı İmamoğlunu öne çıkarmatı. Bu süre içinde yaptığımız çalıştaylar çok ses getirdi. Sonrasında kitapçık olark da yayınlandı.
Bir kere kendine has özlikleri olan birisi İmamoğlu. Çalışkan, sempatik, sevecen biri. İnsanlarla doğru ilişki kurduğunu, topluma dokunduğunu görüyorsunuz; ayrıca yaptıklarını asla abartmayan ama hakkını vererek aktarmaktan da geri durmayan bir yapısı var. Seçim gecesi söylediği, “Kimsenin hakkını yemem ama kimsye de hakkımı yedirmem” sözü onun bu kişilik özelliğinin tipik bir göstergesi.
Bunların yanısıra, herkes aynı mesafede durmayı başarabilen, ideoloji, din, ırk, inanç ayırımı yapmayan; herkesi kucaklayan ve herkesime hizmet veren bir yapısı var. Bunlar İstanbul seçimlerini kazandıktan sonra kimi yorumcuların ortaya çıkıp dediği gibi, önceden planlamış bir strateji gereği yaptığı şeyler değil. Ekrem İmamoğlu tanıdığım kadarıyla zaten böyle birisi, yani bunlar onun yetişme biçiminin ürünü ve gerçek doğasının sonucu. Bu özellikleri ile İmamoğlu Beylikdüzünde başarılı bir belediye başkanlığı yaptı.
Ben İmamoğlu’nu bu özellikleri ile tanıdıktan sonra 2016 yılında yaptığımız bir toplantıda kendisine mutlaka İstanbul’a belediye başkan adayı olması gerektiğini önerdim. O bunun henüz erken olduğunu söylese de; ben İstanbul gibi bir kenti yönetmeye aday olmak için bu sürenin (ki o zaman bu süre üç yıla tekabül ediyordu) fazla olmadığını söyleyerek ısrar ettim. Hatta şimdi basın sözcüsü olan sevgili Murat Ongun başta olmak üzere bazı çalışanlar ve arkadaşları bu fikrime çok sıcak bakmadılar. Yeri geldikçe, bu konuda ısrarcı olmamam konusunda ricada bulundular. (Onlar bir dönem daha Beylikdüzünde kalalım diyordu. Ben de korkmamalarını, büyük düşünmelerini, iyi bir çalışma ile Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanabileceğini ileri sürüyordum.)
İkinci defa bu düşüncemi Mersin’de daha seçimlere birbuçuk yıl varken kürsüden hınca hınç bir salonun önünde dile getirdim. 30 Kasım 2017 yılında İmamoğlunu bazı diğer ilçe belediye başkanlarıyla birlikte bir toplantı yapmak üzere Mersin’e davet ettim. Üniversitenin Mütevelli Heyet Başkanı Ali Özveren o toplantıda bana şu soruyu sordu: “İstanbul’da 39 ilçe var neden İmamoğlu, ya da İzmir’de o kadar belediye var neden Seferihisar belediye başkanı Tunç Soyer?” Açılış konuşmasında, kürsüden Ali Beyi söyle yanıtladım; “Çünkü bu davet ettiğimiz ilçe belediye başkanları, 1,5 yıl sonra yapılacak olan yerel seçimlerde kendi illerinin büyükşehir belediye başkan adayları olacak ve seçilecekler” dedim. Şimdi hepinizin bildiği gibi o zaman kendileri bile aday olup olamayacaklarını bilmeyen bu başarılı başkanlar aday oldular ve davet ettiğimiz kişilerden Mustafa Bozbey hariç hepsi de seçildiler. Ekrem İmamoğlu İstanbul’a; Tunç Soyer İzmir’e, Zeydan Karalar Adana’ya , Muhittin Böcek Antalya’ya belediye başkanı oldular. Konuklar arasında bulunan Vahap Seçer ise Mersin’e başkan oldu. Amacım burada bunları söyleyerek kendime bir paye çıkarmak değil. Demek istediğim gören göz için perşembenin gelişi daha o zaman benim açımdan çarşambadan belli idi.
Nitekim adaylığı açıklandığında bir çok partili de başta olmak üzere “İmamoğlu tanınmıyor, kazanamz” diyerek karşı çıktı. Ama bana göre İmamoğlu İstanbul için en uygun ve en doğru adaydı. Seçimlere 8-9 y kala adaylığını İstanbul il başkanı Canan Kaftancıoğlu’ndan öğrendiğimde sevinmiş, isabetli bir karar verildikleri için Kılıçdaroğlu’nu ve kendisini kutlamıştım. Nitekim zaman bizi haklı çıkardı, İmamoğlu Türkiye’nin geleceğini de etkileyecek bir sürece imza attı.
2.KP’nin Bıkkınlığı ve Yıpranmışlığı
İmamoğlu’nu başarıya ulaştıran ikinci husus AKP’nin durumu ve oluşturduğu siyasi zemindi. Yani, doğru zamanda kazanmayı vadeden bir zeminin varlığı sözkonusuydu. AKP yılların yıpranmışlığı ile bıkkındı. Hem adayı Binali Yıldırım kendisi heycansız ve bıkkındı hem de AKP’li başkanlar 25 yıllık İstanbulu yönetme sürecinde halkı bıktırmışlardı. Halk yenilik ve yeni yüzler istiyordu. İmamoğlunun yeni olması söylenenin aksine dezavantaj değil avantajdı. Nitekim o da bunu çok iyi kullanarak avantaja çevirmesini bildi. Adaylığı açıklandığında tanınırlığı %20’nın altında iken seçime bir hafta kala tanınırlığı %96’ya ulaşmıştı. Halk onun şahsında kendine yeni bir lider buldu.
İşin AKP boyutuna gelince. AKP 25 yıldı İstanbul’u yönetiyordu. Bu süreç içinde “İstanbula ihanet ettiklerini” kendi liderlerinin bizatihi ağzından dile getirdiler. Üç dönem başkanlık yapan Kadir Topbaş’ı görevini tamamlamadan istifaya zorlayarak görevden el çektirdiler. Halk bunları untmadığı gibi, artık İstanbul’da yeni bir ruh yeni bir bilinç yeni vizyon istiyordu. Bulduğu anda da sarıldı. AKP’nın bunca yıl iktidar olmasının nedenlerinden biri de alternatifsizlik olduğu bu seçimle bir kez daha açıklığa kavuşmuş oldu.
Bunların dışında şu unsurlara da dikkat çekmek isterim: Bilindiğ gibi hukuk ve demokrasi alanında yaşanılan sorunların yanısıra ekonominin kötü durumda olması, gelir dağılımındaki adaletsizlik, sabit sermaye yatırımlarının durma noktasına gelmesi, işsizliğin dayanılmaz boyutlara ulaşması; İstanbul’u talan eden rant ve inşaat ekonomisinin sonuna gelinmesi de seçimde işlev gördü, belli bir seçmen kitlesinin davranışlarının belirlenmesinde rol oynadı. Türkiye ekonomisinin %65’ini üreten mega kentte yoksulluk, yasaklar ve yolsuzluklar sürüyordu. Tarafiğin keşmekeşliği, ulaşımın bir türlü çözüme kavuşturulmaması, yeşil alanların betona feda edilmesi nefes alınmaz hale getirmişti insanları. Bir de beka söylemi ile yapılan kutuplaştırma, karşısındaki herkesi hainlikle teröristlikle suçlama bumerang etkisi yaptı. Bu MHP’nın söylemleriydi, nitekim onun işine yarasa da Ak Partiyi zayaflatan bir işlev gördü.
Bütün bunlar olurken onlar halkın derdine derman olmayan çılgın projelerden bahsediyordu. Tepelere gösterişli camiler yapıyor, meydanları betona boğuyor, kıyıları kendi mütahitlerine peşkeş çekiyor, bunlar yetmiyormuş gibi İstanbul yeni bir çılgın kanalla yeni boğazlar yaratacaklarını ileri sürüyorlardı. Bunlar halkın değil, mutahitlerin ilgisini çeken işlerdi. Halkın ilgisini çeken vaatler ise İmamoğlu’nun çocuklara süt, öğrencilere indirimli bilet, annelere kreş, İstanbul’a yeşillik vaatleriydi. Ağustos böceği devi böylece yendi.
HDP’nin Katkısı ve Koşulsuz Desteği
Üçüncü önemli faktörde HDP’nin katkısıdır. Seçimden 9 ay önce CHP Genel başkan Yardımcısı Oğuzkaan Salıcı ile çıktığım bir TV Programında şunu demiştim: “İktidar cenahı, MHP ile birlikte HDP konusunda bir tuzak hazırlıyor. Senaryo şu: Bazı söylemselerle HDP’yi kriminalize edecek, CHP’nın ondan uzak durumasını sağlayacak ve seçimi kazanacaklardı. CHP uzak durdu ama bu sefer HDP uzak durmadı, kararlı bir biçimde batı illerinde CHP’yi destekleme kararı aldı. CHP İyi Partiyi küstürmemek ve geleneksel seçmenini kaybetmemek için böyle davaranıyordu, ama HDP yapılan baskılar karşısında AKP ile hesaplaşmak adına CHP’yi başta İstanbul olmak üzere batı metropollerinin tümünde açıkça destekledi. Bu strateji başarılı da oldu.
İstanbul, Antalya AKP’den; Adana, Mersin de MHP’den böyle alındı. Bunların kazanılmasında HDP seçmenin payı yadsınamayacak derecede büyük oldu. (Diğer büyükşehirlerin oy artırmasında da etkisi oldu.) Sadece İstanbul’da 24 Haziran Seçimlerinde HDP’ye bir milyon iki yüz bin oy veren seçmen bu seçimle büyük oranda Ekrem İmamoğlu’na oy verdi. Burada Demirtaş’ın çağrısı ile birlikte İmamoğlu’nun tavrı da rol oynadı. Bu aynı zamanda iki partinin politikalarını gözden geçirerek yakınlaşması için de bir fırsat. Bunun için CHP Kürt sorununa biraz daha sıcak yaklaşmalı, HDP de şiddetle arasına daha net tavır koymalıdır.
Sonuç
Seçim bitti, umarız YSK da Türkiye’ye yeni bir yük istanbul’a da zaman kaybettirmeyecek bir karar verir İmamoğlu yoluna devam eder. O zaman şimdi İmamoğlu’nun verdiği vaatleri yerine getirmenin ve bu vizyonunu sürdürmenin zamanı. Maltepe’de verdiği mesajlar sadece İstanbul için değil Türkiyenin geleceği için gerekli olan mesajlardı. İstanbul’da yeni bir başlangıç vaat ederek yola çıktığını kaydeden İmamoğlu, yeni nesil siyaset, yeni nesil belediyecilik, yeni nesil yerel demokrasi, yeni nesil toplumsal birlik ve yeni nesil yurttaşlık anlayışı ile hareket edeceğinin vaadini verdi. Bunlar önemli ve altı doldurulması gereken mesajlar.
Ayrıca İstanbul’u yönetirken, her zaman hukukun üstünlüğünü kabul edeceğini, korkudan değil, sevgiden yana olacağını, birleştirerek hizmet edeceğini, şehre özen gösteren, insana saygı duyan bir belediyecilik yapacağını söyledi. “Şehrin nimetlerini asla ganimet sananlardan olmayacağız. Bizim belediyeciliğimiz aynı zamanda hesap veren, şeffaf bir belediyecilik olacak. Vatandaşın tek bir kuruşunu israf etmeden, yandaşa yoldaşa peş keş çekmeden, bir şehremin, bir emin yönetici hassasiyetiyle harcayacağız.”, diyerek tüm İstanbullulara 21. yüzyıl belediyeciliğini vaat etti.
İstanbul’da yeniden akıl, mantık, bilim, sanat ve kültürün yükseleceğini, nefes alan kentsel alanlar, yeşil kuşaklar geliştireceğini söyledi. Bunlar herkesin ve herkesimin özlemini duyduğu şeyler. Sıra bu söylemlerin hayat bulmasında. Sadece İmamoğlu’nun değil herkesin bu konuda üstüne düşeni yapması Türkiye’nin demokratikleşmesi yolunda sorumluluğun gereğidir.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları