İmamoğlu ve 23 Haziran
Ahmet Özer: Demek istediğim gören göz için perşembenin gelişi daha o zaman benim açımdan çarşambadan belli idi. Nitekim zaman bizi haklı çıkardı, İmamoğlu Türkiye’nin geleceğini de etkileyecek bir sürece imza attı.
Giriş
31 Mart yerel seçimlerinin en önemli sonucu AKP’nin İstanbulla birlikte yıllardır yönettiği bazı büyük kentleri kaybetmesidir. Ancak İstanbul kaybını sinidremeyen iktidar seçimi yeniletti. Bu sonuç(lar) uyguladığı politikaların yanlış olduğunu ve artık halkta karşılık bulamadığının göstergesi olarak okunabilir. Muhalefet bu sonuçları doğru okur, iyi organize olur ve yeni dönemde aldığı belediyelerde fark yaratırsa bu 18 yıllık AKP iktidarı için sonun başlangıcı olabilir. Seçimin önemli bir sonucu da Ekrem İmamoğlu’nun güçlü bir siyasi figür olarak halkta karşılık bulması ve öne çıkmasıdır. Bu yazıda İmamoğlu’nun nasıl kazandığını ve niçin halkta karşılık bulduğunu, seçimin iptalini ve 23 Haziran'ı kısaca analiz edeceğim.
Kazandıran üç unsur
Ekrem İmamoğlu bu seçimi üçunsurla kazandı. 1) Kendi duruşu ve becerisi; insanlara hoş gelen karakteri, tavırları ve söylemleri (bu kesintisiz devam etmeli). 2) Uzun süredir devam eden AKP iktidarının genelde Türkiye’de, özelde İstanbul’daki yıpranmışlığının yaratmış olduğu bıkkınlık ve içinde bulunduğumuz konjöktur (bu süreç ihmal edilmeden anlatılmalı).3) CHP’nin dışındaki muhalefetin, İyi Parti ve özellikle de HDP’nin sağlamış olduğu şartsız ve koşulsuz destek (desteğin fire vermeden devam etmesi için cesur davranılmalı).
1. Kendi duruşu ve becerisi
İmamoğlu ile birlikte 2014 sonrası süreçte Beylikdüzü Belediyesinin öncülüğünü yaptığı “Batı İstanbul Çalıştaylarını” gerçekleştirdik. Amaç yeni kurulmuş bir ilçe olan Beylikdüzünü tanıtmak ve genç ve azimli belediye başkanı İmamoğlu’nu öne çıkarmatı. Bu süre içinde yaptığımız çalıştaylar çok ses getirdi. Sonrasında da yayınlandı.
Bir kere kendine has özelikleri olan birisi İmamoğlu. Çalışkan, sempatik, sevecen... İnsanlarla doğru ilişki kurduğunu, topluma dokunduğunu görüyorsunuz; ayrıca yaptıklarını asla abartmayan ama hakkını vererek aktarmaktan da geri durmayan bir yapısı var. Seçim gecesi söylediği, “Kimsenin hakkını yemem ama kimsye de hakkımı yedirmem” sözü onun bu kişilik özelliğinin tipik bir göstergesi.
Bunların yanısıra, herkes aynı mesafede durmayı başarabilen, ideoloji, din, ırk, inanç ayırımı yapmayan; herkesi kucaklayan ve her kesime hizmet veren bir yapısı var. Bunlar İstanbul seçimlerini kazandıktan sonra kimi yorumcuların ortaya çıkıp dediği gibi, önceden planlamış bir strateji gereği yaptığı şeyler değil. Ekrem İmamoğlu tanıdığım kadarıyla zaten böyle birisi, yani bunlar onun yetişme biçiminin ürünü ve gerçek doğasının sonucu.
Ben İmamoğlu’nu bu özellikleri ile tanıdıktan sonra 2016 yılında yaptığımız bir toplantıda kendisine mutlaka İstanbul’a belediye başkan adayı olması gerektiğini önerdim. İkinci defa bu düşüncemi Mersin’de daha seçimlere bir buçuk yıl varken kürsüden hınca hınç bir salonun önünde dile getirdim. 30 Kasım 2017 yılında İmamoğlu’nu bazı diğer ilçe belediye başkanlarıyla birlikte bir toplantı yapmak üzere Mersin’e davet etmiştim. Mütevelli Heyet Başkanı Ali Özveren o toplantıda bana; “İstanbul’da 39 ilçe var neden İmamoğlu, ya da İzmir’de o kadar belediye var neden Seferihisar belediye başkanı Tunç Soyer?” diye sormuştu. Ben de, açılış konuşmasında, kürsüden, “Çünkü bu davet ettiğimiz ilçe belediye başkanları, 1,5 yıl sonra yapılacak olan yerel seçimlerde kendi illerinin büyükşehir belediye başkan adayları olacak ve seçilecekler” dedim.
Şimdi hepinizin bildiği gibi o zaman kendileri bile aday olup olamayacaklarını bilmeyen bu başarılı başkanlar aday oldular ve davet ettiğimiz kişilerden Mustafa Bozbey hariç hepsi de seçildiler. Ekrem İmamoğlu İstanbul’a, Tunç Soyer İzmir’e, Zeydan Karalar Adana’ya, Muhittin Böcek Antalya’ya belediye başkanı oldular. Konuklar arasında bulunan Vahap Seçer ise Mersin’e başkan oldu. Amacım burada bunları söyleyerek kendime bir paye çıkarmak değil; demek istediğim gören göz için perşembenin gelişi daha o zaman benim açımdan çarşambadan belli idi. Nitekim zaman bizi haklı çıkardı, İmamoğlu Türkiye’nin geleceğini de etkileyecek bir sürece imza attı.
2. AKP’nin bıkkınlığı ve yıpranmışlığı
İmamoğlu’nu başarıya ulaştıran ikinci husus AKP’nin durumu ve oluşturduğu siyasi zemindir. Hem adayı Binali Yıldırım heyecansız ve bıkkın hem de AKP’li başkanlar 25 yıllık İstanbul'u yönetme sürecinde halkı bıktırmışlar. Halk yenilik ve yeni yüzler istiyor. İmamoğlu’nun yeni olması söylenenin aksine dezavantaj değil avantaja dönüştü. Halk İstanbul’(d)a yapılanları untmadığı gibi, artık yeni bir ruh yeni bir bilinç yeni vizyon istiyordu. Bulduğu anda da sarıldı.
Şimdi gelelim 23 Haziran meslesine. Kanaatimce AKP’nin bugüne kadar gelişinde üç ünsur var. 1). İstanbul 2). Erdoğan kültü 3). Lider için bir halkla ilişkiler örgütüne dönüşmüş AKP örgütü.
İstanbul AKP için hem mali kaynakların yönetimi, hem rant paylaşımı hem de medyanın konsilidasyonu için kilit nokta. Ayrca Türkiye’nin bileşkesi bir kent. O yüzden Erdoğan’ın deyimi ile, İstanbul'da sendeleyen Türkiye’de tökezler. Bizce de İstanbul moral ve motivasyonun zirve noktasıdır. İstanbulu alan Türkiye’yi kazanır. 23 Haziran'ın böyle bir önemi var.
İkinci önemli nokta bizatihi genel başkan olarak Erdoğan'ın kendisi ile ilgilidir. Bu seçimde İmamoğlu'nun rakibi bizatihi Erdoğan’dır. Kazanırsa o kazanacak kaybederse o kaybedecek. Dolayısıyla büyük risk almış oldu. Eğer İmamoğlu bu seçimi kazanırsa bunun İstanbul özelinin dışında genel siyaset açısından iki sonucu olacak. Birincisi bu seçim Cumhurbaşkanlığı seçiminin bir provası gibi olacak ve karşı taraf için sonun başlangıcı noktasını tetikleyecek. İkincisi de Bahçeli’nin de daha önce dile getirdiği Cumhurbaşkanlığı Yönetim Şekli tartışlmalı hale gelecek. Parlementer demokrasiye dönüşle ilgili tünelin ucunda ışık belirecek.
Bunların olması noktasında zemin var. Bu noktada şu unsurlara da dikkat çekmek isterim: Bilindiği gibi hukuk ve demokrasi alanında yaşanan sorunların yanısıra ekonominin kötü durumda, gelir dağılımındaki adaletsizlik, sabit sermaye yatırımlarının durma noktasına gelmesi, işsizliğin dayanılmaz boyutlara ulaşması toplumda içten içe bir tepki biriktiriyor. İstanbul’u talan eden rant ve inşaat ekonomisinin sonuna gelinmesi de seçimde işlev gördü, gene görecek. Türkiye ekonomisini sırtlayan kentte yoksulluk, yasaklar ve yolsuzluklar sürüyor. Trafiğin keşmekeşliği, ulaşımın bir türlü çözüme kavuşturulmaması, yeşil alanların betona feda edilmesi iktidardan uzaklaşmak için işlev görüyor. 31 Mart'ta tutmayan beka söyleminin de sonuna gelindi. Keskin kutuplaşmadan kaçınma, Kürt seçmenin kafasını karıştırma hamleleri de art arda gelecektir. Dolaysıyla bütün bunlar seçimi sadece verilen oylarla düşünülmemsi gerektiğini ifade ediyor.
Bütün bunlar olurken onlar halkın derdine derman olmayan çılgın projelerden bahsediyordu. Halkın ilgisini çeken vaatler ise İmamoğlu’nun çocuklara süt, öğrencilere indirimli bilet, annelere kreş, İstanbul’a yeşillik vaatleriydi. Ağustos böceği devi böylece yendi. Nitekim öğrenci akbillerinde ve sudaki indirim sadece İstanbulda değil bütün Türkiyede taktirle izlendi.
3. HDP’nin katkısı ve koşulsuz desteği
Üçüncü önemli faktörde HDP’nin katkısıdır. Seçimden 6 ay önce CHP Genel başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı ile çıktığım bir TV programında şunu demiştim: “İktidar cenahı, MHP ile birlikte HDP konusunda bir tuzak hazırlıyor. Senaryo şu: Bazı söylemselerle HDP’yi kriminalize edecek, CHP’nin ondan uzak durmasını sağlayacak ve seçimi kazanacaklardı. CHP uzak durdu ama bu sefer HDP uzak durmadı, kararlı bir biçimde batı illerinde CHP’yi destekleme kararı aldı. CHP, İyi Parti'yi küstürmemek ve geleneksel seçmenini kaybetmemek için böyle davranıyordu ama HDP yapılan baskılar karşısında AKP ile hesaplaşmak adına CHP’yi başta İstanbul olmak üzere batı metropollerinin tümünde açıkça destekledi. Bu strateji başarılı da oldu. Fakat şimdi bir tehlike var. AKP’nin son çıkışlarıyla sadece yüzde 1’lik bir seçmen kitlesinin kafası bile karışırsa işler karışır. Buna cevaz vermemek için CHP’nin bu seçimde biraz daha cesur davranması lazım. Bu sadaece bugün için değil gelecekte iktidara yürümek için de elzemdir.
Sonuç
YSK bu süreçte sınıfta kaldı. Yarattığı mağduriyet elbette anlatılmalı. Çünkü bu karar bu ekonomik ortamda Türkiye'ye yük getirdiği gibi megakent İstanbul’a da zaman kaybettirdi. Seçmen bunuları da elbette değerlendirecektir. İmamoğlu’nun Maltepe mitinginde verdiği mesajlar geleceğin ana hatları, iptal gecesi yaptığı tarihi konuşma ise mağduriyete onurlu karşı çıkışın hattını çizdi. Maltepe’de İstanbul’da yeni bir başlangıç vaat ederek yola çıktığını kaydeden İmamoğlu, yeni nesil siyaset, yeni nesil belediyecilik, yeni nesil yerel demokrasi, yeni nesil toplumsal birlik ve yeni nesil yurttaşlık anlayışı ile hareket edeceğinin vaadini verdi. Bunlar önemli ve altı doldurulması gereken mesajlar.
Ayrıca İstanbul’u yönetirken, her zaman hukukun üstünlüğünü kabul edeceğini, korkudan değil, sevgiden yana olacağını, birleştirerek hizmet edeceğini, şehre özen gösteren, insana saygı duyan bir belediyecilik yapacağını söyledi. “Şehrin nimetlerini asla ganimet sananlardan olmayacağız. Bizim belediyeciliğimiz aynı zamanda hesap veren, şeffaf bir belediyecilik olacak.”, diyerek tüm İstanbullulara 21. yüzyıl belediyeciliğini vaat etti.
İstanbul’da yeniden akıl, mantık, bilim, sanat ve kültürün yükseleceğini, nefes alan kentsel alanlar, yeşil kuşaklar geliştireceğini söyledi. Bunlar herkesin ve her kesimin özlemini duyduğu şeyler. Sıra bu söylemlerin hayat bulmasında. Bu da kazanmayı gerektirir. Sadece İmamoğlu’nun değil herkesin bu konuda üstüne düşeni yapması Türkiye’nin demokratikleşmesi yolunda sorumluluğun gereğidir.
Bu iki hatta ilerlemeli. Bir de herkes katkı yapacağım derken bir kargaşa oluşmamalı. Kendini göstermeye değil, etkin, bilimsel ve sonuç alıcı çalışmalara ağırlık verilmelidir.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları