loading
close
SON DAKİKALAR

İnsanın ontolojisi: Hakkında doğru bilinen yanlışlar

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 30.03.2018
Kaynak: Prof. Dr. Ahmet Özer

Ahmet Özer: Doğayı egemenliğimize almak için sonuna kadar çözdük. Ona hükmettik, tamam; ama kendimize dönüp bakamadık bile.

Karanlık bir mahluk olarak insan

          İnsan karanlık bir varlık. Bilineninden çok bilinmeyeni var.  Ayrıca, insan o kadar da yüceltiğimiz gibi yüce bir varlık değil. Gerçekçi olmalıyız. Yüzyıllardır insanı hep yücelttik, yere göğe sığdıramadık. Doğaya, hayvanlara ve diğer canlılara karşı kendimizi, yani insan türünü pohpohlayıp durduk. Hayvanların bunlara ne cevap verecek  hali, ne de dili vardı.  Zaman zaman doğada ve onların yaşam ortamlarında meydana getirdiğimiz tahribatların yarattığı değişikliklerle bize cevap verdilerse de anlamazlıktan geldik. Yaptığımız tahribatların dünyayı nasıl yaşanmaz hale getirdiğinin doğadan yükselen çığlıkları ayyuka çıktı, duymazlıktan geldik. Bu çığlığı yüreğimizin derinliklerinde duymamız gerekirdi,  duymadık. Hani “insandık”, nerde kladı “insanlığımız”?  

          Evet şimdi sormanın tam sırası: Nerde o yücelttiğimiz insanlığımız..? Neden duymadık, neden hala duymuyoruz bu acı çığlıkları? Bu da yetmiyor sürekli  üç maymunu oynuyoruz. Ha bire aç gözlü bir iştahla saldırılar devam ediyor. Ta ki “son ağaç kesilip, son nehir kuruduyncaya ve son balık tutuluncaya kadar, işte o zaman uğruna bu saldırıları gerçekleştirdiğimiz paranın yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacağız fakat o zaman da işişten çoktan geçmiş olacak.. Oysa yaşamak için bitkilerin ve hayvanların bize ihtiyacı yok, ama yaşamak için insanların hem hayvanlara hem bitkilere şidedetle ihtiyacı var. Bunu bile kabullenmedik abartılmış, pohpohlanmış boş bir gururla.

         YÜZLEŞME ZAMANI: Durum o kadar da parlak değil yani..

          Bir kere şu gerçekle yüzleşelim. Doğayı egemenliğimize almak için sonuna kadar çözdük. Ona hükmettik, tamam; ama kendimize dönüp bakamadık bile. Demem şu ki, doğayı, doğadaki sırları büyük oranda çözdüğümüz halde insanı, insan denen muammayı hala çözmüş değiliz. Bu bakımdan insan bir muamma ve karanlık bir mahluk. Bunca bilime bunca bilgiye rağmen hala %70’i karanlıkta.

          Bir başka nokta, mutluluk meselesi. Eğer mutlu olmaksa temel çabası insanoğlunun bu günün bunun neresindeyiz acaba? 30 bin yıl önce mağarada el izleri bulunan mağara adamının bugünkü insandan daha mutlu olduğunu söylüyor bilimciler. Durum buysa eğer, o zaman aradan geçen 30 bin yılda ne halt ettik? Bunca gelişme, tahribat, şehir, kirlikik,  teknoloji, yabancılaşma vs ne işe yaradı? Ne almaı var bu kadar gürültü patırtının?

          Mesela 20. Yüzyıl gelişmenin zirvesi diye övünüyoruz, değil mi? İşte bilim şöyle gelişti teknoloji böyle gelişti diyoruz. Başvurmadık kavram bırakmadık , hızlı, başdöndürücü, önüne geçilemez vs vs. . Ama aynı yüzyılın tüm çağların en vahşi en barbar yüzyıl olduğunun üstünü örtüyoruz. Bir düşünsenize bu yüzyılda sadece iki savaşta kendi ellerimizle öldürdüğümüz insan sayısı 70 milyon. Hangi hayvan türü bu denli büyük bir vahşeti gerçekleştirebilir?  Bu normal bir beynin işi olabilir mi? İnsan, erdem, ahlak vs.. deyip duruyoruz. Bir de bu savaşta sakat kalan 70 milyonu ekleyin.. Nasıl bir vahşet bu? Hani erdem, nerde ahlak, nerde bilim, niçin önlemiyor siyaset? Hala birbirimizi öldürüp duruyoruz.. Hergeçen gün o çok övündüğümüz daha gelişmiş teknolojilerle, daha hızlı, daha çok sayıda.. Ve üstelik bütün bunların hesabını da vermiyor, kendini çok akıllı ve hayvandan üstün gören insanoğlu? Ben sadece soruları soruyorum. Siz biraz düşünün lütfen.. Şimdi yüzleşme zamaı akllı varlık..!?

DERECE FARKI MESELESİ:

          İkinci yüzleşmeyi yapalım.  İnsan değerli bir varlık, insanın değeri özelliğinde, insanın özelliği ise akıl sahibi bir varlık olmasında, deyip duruyoruz..  İnsanı hayvandan üstün yapan akıllı bir varlık olması ise bu akılla hergün işlediği akıl almaz işlere ne demeli? Bu meseleye gelince ne diyeceğiz? Tamam akıl var, akıl doğanın en büyük yaratıcı eseri.

          Başta böyle değildi tabi, zaman içinde değişti, gelişti, bu hale geldi akıl ve onun türevleri. İlk önceleri insan da her bakımdan hayvan gibiydi nitekim. Sonra ön ayaklarının el olarak ortaya çıkması ve dik omurgalı hale gelmesi her şeyi değiştirdi.  Ön ayakların el olarak boşa çıkması bir çok şeyi değiştirdiği doğru. Fakat bu insanın büsbütün hayvandan koptuğu anlamına gelmez ki. Sadece gruplar, topluluklar, imaratorluklar, devletler vb kurması anlamına gelir. Yani insan zaman içinde hayvandan ayrıştı ve sosyalleşti. Nitekim büyük filozof Aristoteles’in  “İnasan sosyal bir hayvandır”, demesi boşuna değil. Kaldı ki bu kurduğu impartorlukların, devletlerin eli kanlı günahları ise ballandıra ballandıra anlatılıyor. Bunun için özel vakanüvüsler, tarihçilşer bile yetiştirildi. Kendi egemenlikleri için kendi kardeşlerini, hemcinslerini, türlerini katliamlarla, pogromlarla yok etmekten hiç geri durmayanların parlatılmış destanlarını yazıyorlar ha bire.. bu gün bile.. Bu işin bir yanı. Diğer yanına gelince.. yani hayvandan ayrılan yanına..

          Burda gelelim üçüncü yüzleşmeye: İnsanın hayvandan ayrılan yanından ziyade ortak yanı daha çoktur.  Somutlaştıralım. Bütün canlıların üç tür ihtiyacı vardır. Yeme, içme gibi doğal ve zorunlu ihtiyaçları var. Cinsellik gibi doğal ama zorunlu olmayan ihtiyaçları var..  Buraya kadar hayvanla aynı dalga boyunda insan. İnsan gibi hayvanların da hem doğal ve zorulu hem de doğal ama zorunlu olmayan ihtşiyaçları var. Buraya kadar yüzde yüz aynılar. İnsanın bir  de ne doğal ne zorunlu olmayan ihtiyaçları var. Sanat, edebiyat gibi.. İşte hayvanlarda bu yok.  Burada ondan ayrılıyor. Çünkü bunlar dile matuf şeyler. Zorunlu değil üstelik. Ama insan olmanın farkı için gerekli. Hayvanlar konuşmalarını biriktirp aktaramadıkları için bunu yapamamışlar. Fakat diğer iki şeyde insanla aynı derecede ve aynı noktadalar. Bu da doğal ve zorunlukluk bakımından bir nitelik farkı olmadığını gösteriyor. Kaldı ki zaten  ne doğal ne de zorunlu şeylerle her insan uğraşmıyor zaten.   

          Üçüncü yüzleşme de şu: Son yıllarda akıl denen şeyin derece farkı ile hayvanlarda da bulunduğu anlaşıldı. Bu yüzden olacak ki ünü filozof Nietzsche “inasan hayvanla insan arasında gerilimiş bir iptir” diyor.. Yani nitelik yerine  derece farkını vurguluyor..  Üstelik gereklerini yerine getirmediği taktirde (ki bu da ne doğal ne de zorunlu olmayan ihtiyaçlarla olabilir ancak) bir insan bu sıralamada hayvanın arkasında yer alır ancak, diyor.

          Dördüncü yüzleşme: Evet insan akıllı bir varlık; ama insan akıllı olduğu kadar aptaldır da. Evet insan yaratıcı bir varlık, ama insan yaratcı olduğu kadar yıkıcıdır. Evet, insan iyi bir varlık, fakat gerçek şu ki insan iyi olduğundan daha fazla belki de daha kötüdür. Yani, insan denen varlık, son tahlilde bunların toplamıdır.

          Koşullar, çevre, eğitim biçimi ve yetiştiği ortam, kurduğu ilişkiler birini ya da diğerini daha güçlü yapar, üste çıkarır, o kadar. Bileşik kap sitemi gibi, birini alta ittiğimizde diğeri üste çıkar. Erdemler mi, hem de yüceleri.. Onlar sonradan ortaya konulmuştur. Ama görülmüştür ki insan yaşamak için yeri geldiğinde tüm o yüce erdemlerden vazgeçebilir.

          İNSANIN AÇLIĞI

            Beşinci Yüzleşme: İnsan(oğlu) aç bir varlıktır. İnsanın  bedensel ve ruhsal olmak üzere iki tür açlığı var. Ne ki önce bedensel açlık öne çıkar. İnsanoğlunun ölümden ödü patlar, çünkü hep yaşamak ister. Yeme içme ile yaşamayı garantiye alır, cinsel dürtülerini tatmin etmeyle neslin devamını sağlar... Bunları yaparken içine girdiği arzu, istek ve şehevi duygular onu sonradan uydurulmuş ideal insandan uzaklaştırıp asıl doğasına döndürür. İşte bu noktada sorun dediğimiz şey başlar.  

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları