Kendimizle yüzleşmek -3
Prof. Dr. Ahmet Özer: Yaşadığımız ve eve kapandığınız bu zor günleri fırsat bilip kendimizle yüzleşmemiz gerekir
İnsan, değerli bir varlıktır. İnsanın değeri onu diğer varlıklardan ayıran yanına dayanır. Bu da akıl ve gelişmiş düşünme yeteneğidir. İnsanın özelliği ise onu diğer insanlardan ayıran yanlarıdır. Buna da kişilik diyoruz. Sadece yaşamak, nefes alıp vermek, para pul ile hava atmak, mutfak ile tuvalet arasında bir boru olmaktan öteye gidemez.
Kişilik, değer yaratmakla ölçülür, birçok şeyle zenginleşip anlam kazanır. Kişiliğimizi geliştirmek için arada sırada bilgisayarımızı çer çöpten temizlemek için resetlediğimiz gibi bizim de kendimizi gözden geçirerek yenilememiz çer çöpleri atmamız, temizlenip yenilenerek yola devam etmemiz lazım. Üç gündür anlattığım bu meseleyi bu gün bir meselle sonlandırıp diğer yüzleşmelere geçeceğim.
PAŞA VE DÖRT KARISI..
Güçlü kuvvetli, hükmü her tarafta sürüp giden, ölümü aklına bile getirmeyen bir paşa ve paşanın da dört karısı varmış. Birincisine, bütün arzularıyla ve şehvetiyle bağlıymış; ikincisine malını, mülkünü, servetini vermiş; üçüncüsünü ise içten gerçek bir muhabbetle seviyormuş; gelgelelim dördüncüsünü hiç önemsemez, yüzüne bile bakmazmış.
Gel zaman git zaman Azrail haber göndermiş: “Paşa, tedbirini al, canını almaya geliyorum” diye. O hiç ölmeyecek gibi düşünen, her emri yerine getirilen, kendini güçlü ve dünyanın en kudretli adamı sanan adam birden bire korkmuş, paniklemiş. İlk defa ölüm karşısında ne kadar güçsüz olduğunu kavramış ve ilk defa kendisiyle bu manada yüzleşmiş. Ölümü düşününce korkuları azmış, paniklemiş. Çünkü zeminde yer tutanlar düşse de incinmez, ama yüksekte yer tutanlar düştüklerinde çok incinirler.
İşte paşa o ilk şokla, her gece yanından çıkmadığı birinci hanımın yanına koşmuş: “Sen benimle mezara geleceksin değil mi?” diye sormuş. Birinci karısı: “Valla Paşa kusura bakma gelemem”, demiş. “Yahu hani ölümde kalımda beraber olacaktık” diyordun ne oldu? Kadın gayet sakin yanıtlamış, “O lafın gelişiydi Paşa, şimdi iş ciddiye bindi, gelemem” deyince; Paşa, soluğu ikinci hanımın yanında almış, nasıl olsa ona bunca mal mülk verdim o gelir diyerek. Durumu izah etmiş, “Bilirsin ben yalnızlığa dayanamam, hele kabirde hiç yalnız kalamam. Bütün malımı mülkümü senin üstüne yaptım. Sen benimle geleceksin değil mi?” diye sorunca, ikinci karısı “Yalan yok” demiş “Gelirim gelmesine, mezarın başına kadar, ama seni gömdükten sonra başkasına giderim” demiş. Bunu duyan Paşa iyice yıkılmış. Ezi malxırabo.../evi yıkılasıca ben, ben ne yaptım?” diye hayıflanmış. Kendisiyle yüzleştiği gibi etrafıyla da yüzleşmeye başlamış.
Dövünerek çıkmış oradan, hemen üçüncü kadının yanına koşmuş. Ona durumu izah edip kendisiyle gelmesini istemiş. O da “Gerçekten üzüldük ama ne gelir elden?” deyiverince iyice şoke olmuş bir halde ayrılıp gitmiş.
Böyle kara kara düşünüp giderken hiç önemsemediği, o güne kadar ehemmiyet vermediği dördüncü karısının yanından geçiyormuş. Hiç yüzüne bile bakmadan geçip gidiyormuş ki dördüncü kadın arkadan seslenmiş ona, “Ne o paşa, bugün çok melül ve mahzunsun?” Paşa ona cevap verme tenezzülünde bile bulunmamış, ama kadın arkasından seslenmeye devam etmiş, “Duydum başına geleni Paşa, ama merak etme, ben seninle geleceğim” deyivermiş. Bunu duyunca, Paşa bir kez daha sarsılmış. Allah Allah demiş, nasıl olur, ben sana hiç kıymet vermedim, rumet göstermedim, yüzüne bile bakmadım... Şimdi sen kalkıp “seninle kabire ben geleceğim” diyorsun, bu nasıl olur?
İlk defa kendisiyle yüz yüze gelip acı gerçekle karşılaşmış, ne ki artık çok geç(miş..)
Bunun üzerine oracıkta ellerini semaya kaldırıp Allah’a yalvarmış, “Azrail’e söyle, bana biraz mühlet versin, şu yanlışımı düzelteyim, sonra canımı alsın”, diyerek. “Baksana çok önem verdiklerim, mal mülk verdiklerim benimle gelmiyorlar ama hiç önemsemediğim benimle geliyor”. Azrail’den jet hızıyla yanıt gelmiş “Pazarlık yok Paşa, sen onu baştan düşünecektin” diyerek. Peki, nedir bu hikâyenin asıl esbabı mücibesi?
Birinci kadın, dünya zevklerini temsil ediyor bu meselde; arzu ve isteklerimizdir onlar. Yaşarken onlara ulaşmak için neler neler yaparız bir düşünün. İkinci kadın mal mülktür, mevki makamdır. Yaşarken bunlar için kardeş kardeşe düşüyor. Mal mülk için baba ile oğulun arası açılıyor. En yakın arkadaşlar bile para pul yüzünden küsüp ayrılıyor. Oysa biz ölünce mal mülk, mevki makam başkalarına gidiyor. Hani demişti ya kadın “seni gömer başkasına da giderim” diye. Üçüncüsü ise sevdiklerimizdir, eşimiz, dostumuz en yakınlarımızdır. Onlar gerçekten üzülürler ama ölüm karşısında ellerinden bir şey gelmez.
Bizimle gelen dördüncüsü nedir peki? İşte o bizim kişiliğimiz, şahsiyetimizdir, diğer bir deyişle amelimizdir. Ne yapmışsak odur. Öldükten sonra bu dünyada da o konuşulur, öbür dünyaya inanıyorsanız, orda da hesaba çekilecek gene bu amel’dir. Ama yaşarken hep diğerlerine önem veririz bunun yüzüne bile bakmayız. Hatta mal, mülk, para pul, mevki makam için kişilikten fedakârlık edip onu bozuk para gibi harcarız! Oysa bize asıl lazım olan adamın adamlığını belirleyen odur, yani şahsiyetimizdir, kişiliğimizdir.
O yüzden olacak ki, Acemlerin bu konuda, hoşuma giden, çok enteresan bir betimlemesi var, derler ki; “Adam vardır adamların nağşidir, Adam vardır it ondan yağşidir.” Demek aslolan adamlıktır, sadece yaşamak değil; nasıl yaşadığın da önemli. Yaşarken değer yaratıyor musun, yoksa değerleri bozuk para gibi mi harcıyorsun?
İşte bu yüzden yaşadığımız ve eve kapandığınız bu zor günleri fırsat bilip kendimizle yüzleşmemiz gerekir.
Geçip giderken kuyruklu bir yıldız gibi arkada iz bırakmak olmalı yaşamın amacı ve anlamı. Asıl önemli olan odur. Anılmaya, hatırlanmaya değer bir iz...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları