Kılçdaroğlu Genç Bakışta Gençlerin Gönlünü Fethetti
Toros Üniversitesinde gerçekleştirilen Genç Bakış’ın konuğu CHP Genel Başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’ydu...
30 Mayıs 2012 Çarşamba akşamı Toros Üniversitesinde gerçekleştirilen Genç Bakış’ın konuğu CHP Genel Başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. Öncelikle programın nasıl gerçekleştiği konusunda kısaca okuyucuları bilgilendirmek isterim. Ardından da ana muhalefet lideri Sn. Kılıçdaroğlu'nun bu program vesilesiyle verdiği çarpıcı mesajlara değineceğim.
Daha önce Abbas Güçlünün bizim üniversitemize bir Genç Bakış Programı yapma
sözü vardı. Ancak konuk ve zaman belli
değildi. 30 Mayıs tarihli Genç Bakışın sezonun
final programı olan 350. Program olaması ilgimizi çekti ve üstelik ardından konuğun
da Sn Kılıçdaroğlu olduğunu öğrenince doğrusu heyecanlandık ve bu programın
bizim üniversitemizde yapılmasına şiddetle talip olduk. Ancak perde arkasını
bilmediğimiz gelişmeler sonucunda bu program için ibrenin Çanakkale
Üniversitesi veya İzmirde bir Üniversiteye döndüğünü öğrenince hemen Sn Kılıçdaroğlunun Özel Kalemi nezdinde girişimde
bulunarak Genel Başkanı Mersinde Toros Üniversitesinde ağırlamak ve konuk etmek
istediğimizi ve bu yöndeki talebimizi
ilettik. Bunun üzerine, sağolsun Özel
Kalem Müdürü Tuncay Bey Genel Başkanla görüşerek isteğimizi iletti ve bize geri
dönerek Genel Başkanın tercihini bizden yana kullanacağını ve Toros
Üniversitesine geleceğini bildirdi. Bu bildirim bizi hem sevindirdi hem de
önemli bir yükün altına sokmuş oldu. Çünkü Sn Kılıçdaroğlu bize güvenerek
geliyordu ve pragramın sorunsuz bir biçimde gerçekleşmesi bu bakımdan
önemliydi. Bu bilginin ardından bir program nedeniyle Hataya gelen Sn
Kılıçdaroğluyla bizzat görüşerek programı netleştirdik ve hemen hazırlıklara
başladık. Sonunda o an geldi Sn. Kılıçdaroğlu üniversitemize teşrif etti, hınca
hınç dolu bir salonda yaklaşık 3.5 saat süren, soru ve cevaplarıyla düzeyli ve
performansı yüksek bir program gerçekleştirdik.
Görülen şu: Sn. Kılıçdaroğlu müthiş bir tempoyla çalışıyor, günde
neredeyse birkaç program gerçekleçtiriyor, bazen birden çok ilde çalışmalara
katılıyor, halkla buluşuyor, sorulan sorulara açıklıkla cevap veriyor ve bütün
mütevaziliğiyle toplumla kucaklalaşmaya çalışıyor. Bunu Mersin programında da gördük.
Ancak bu performansa rağmen hala neden iktidar yolunda önemli bir geleişme
kaydedilmediği merak edilen sorular arasında yerini koruyor. Çünkü Sn Kılıçdaroğlunun Genç Bakış
programında da belirttiği gibi CHP’nin özellikle bazı konularda toplum nezdinde
negatif bir algısı var. Bu algı CHP ne yaparsa yapsın hanesine artı yazmadığı
halde iktidar partisinin ise (işlediği olumsuzluklara rağmen) işine yarıyor,
sanki alternatifsizmiş gibi bir hal çıkıyor ortaya. Siyasetin bir algı yaratma
sanatı olduğu ve çoğu zaman algıların bizattihi olguların yerine geçtiği ve
işlev gördüğü düşünülürse bunun CHP açısından ne kadar önemli bir kırılma
noktası olduğu ortaya çıkıyor. Nitekim programda buna masanın her iki
tarafından da çok önemli bir vurgu yapıldı.
Gelinen noktada iktidarın üsten bakan çoğunlukçu yaklaşımı, başbakanın
öfkeli ve kibirli hali yavaş da olsa toplum tarafından görülmeye başlanmış,
kimi icraatlarıyla iyica bozulmaya başlamış olan iktidar partisi ilk defa inişe
geçmiş durumda. Ancak suyu kaynağında kestiğinizde bile sonunun gelmesi için
zaman gerekiyor. Bu zamanı kısaltmak ise yapılacak muhalefete, verilecek
mesajlara ve toplumla arasında oluşturulacak güvene bağlı olarak gelişecektir.
Bunun için CHP’nin değişimesi ve bu değişimi samimi bir biçimde göstermesi
gerekir: Toplumun, sadece CHP genel başkanın değil CHP’nin de değiştiğini ya da
değişmeye başladığını hisetmesi buna inanması gerekir. CHP tabanın ise
değişimden korkmaması, bu konuda genel başkanına destek vermesi gerekir. Çünkü
zamanın ruhunu yakalamayan bir partinin Türkiyede iktidar olma şansı yoktur.
Zamanın ruhu ise değişimi öngörüyor. Hem de samimi, içten, cesur ve inandırıcı bir değişimi. Buna niyet etmek,
bu niyette samimi olmak ve bununla
birlikte toplumun çeşitli kesimleriyle empati yapmak gerekir. Bu yapıldığında
toplum bunu hiseder ve görür, ona göre siyasal davranışta bulunur. İşte bu
minval üzere atılacak her adım, yapılacak her program, dillendirecek her söylem
ve bunun kimin tarafından dillendirildiği önem kazanıyor.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bu özellikleriyle ortaya çıktığında büyük
bir heyecan dalgası yaarttı. Bu heycanın yenilenmesi ve seçimlerde güçlü bir
alternatif yaratması için öncelikle hedeflerin doğru belirlenmesi, bu hedeflere
ulaştıracak projelerin çok iyi saptanması ve bu projeleri hayata geçirecek,
halka güven veren kadroların ortaya çık(arıl)ması lazım. Toplumun da nabzını
yansıtan üniversite öğrencilerinin soruları bu yönde işaretler ve beklentilerle
doluydu.
Kılıçdaroğlu da öğrencilerin bu ve benzeri konulardaki güncel soru(n)larına
bütün açıklığıyla cevap vermeye çalıştı. İşine gelmeyen soruları
duymazmazlıktan gelmedi, CHP’yi eleştiren tespitlerin ve soruların arkasından
dolanmadı, hakkını verdi ve hakkı teslim etti.
Örneğin Anayasa değişikliği
konusunda kararlı olduklarını ve masadan kaçan tarafın, kesinlikle kendileri
olmayacağını söyledi; 4+4+4’ün yanlış
bir proje olduğunu ve o yaşta kendi çocuğu ya da torunu olsaydı yasaya rağmen
okula göndermeyeceğini belirtti. Yasaların
toplumsal sosyolojiye uygun olması ve kamu vicdanını zedelemeyecek şekilde
olması gerektiğini ileri süren Kılıçdaroğlu mevcut yasanın hem pedagojik olarak
eğitim sistemine başarı getirmediği hem
de toplumun vicadnının kabul edemeyeceği
öçlüçer taşıdığını ileri sürdü. Özellikle okula başlama yaşı ve yasanın taşıdığı eğilimlerin pedagojik
olmaktan ziyade idolojik kaygılar
taşıdığını vurguladı.
İşte programdan satır başları:
Başkanlık sistemi tartışmasının tümüyle yapay olduğunu, gündem
değiştirmek için ortaya atıldığını, olması gerekenin parlamenter sistem
olduğunu, ancak bu sistemde varolan eksikliklerin gene sistem içinde kalınarak
giderilebileceğini, örneğin mevcüt durumda yürütme karşısında güçsüz olan
yasamanın anayasa değişikliğiyle güçlendirilerek dengenin sağlanabileceğini
belirtti.
Diğer önemli bir vurgu ise AKP’inin şahsında yaşanan lider sultasının
bizi tek adam yönetimine doğru götürdğünü, bunun giderek bir otokrasiye
dönüştüğünü, başbakanın kendini halk iradesinin yerine koyan “tek adam” tavrının
kabul edilemez olduğunu, buna karşı duracaklarını ve mücadele edeceklerini
vurguladı. “AKP’de herhangi bir ilde ikinci bir adam gördünüz mü? Tek adamlık var.
CHP’de öyle mi? O yüzden CHP kongrelerinde tartışma yaşanıyor. Ama artık
kongrelerde, kurultaylarda, masayı, sandalyeyi atanı tutup partiden atacağım”
, dedi. Bu son cümlesiylede artık pati içi mücadeleden çıkarak iktidar
mücadelesine geçtiklerinin işaretini vermiş oldu.
Aktif dış politika istediklerini, ancak bu aktif olmayı Batının isteği
üzerine, birilerinin taşeronu olarak değil kendi istekleriyle yapacaklarını,
Türkiye Cumhuriyetinin birilerinin taşeronu olmaması gerektiğini ortaya koydu. “İlk
defa bir Başbakan Batılı egemen güçlerin diliyle Ortadoğu’ya sesleniyor.
Batının egemen güçleri istiyor diye biz Suriye ile düşmanız. Neden biz onlarla
savaşıyoruz, ne alıp veremediğimiz var? Demokrasi yokmuş orada. Bizim ülkemizde
var mı ki?” diyerek, düne kadar Esedle kolkola olan, ortak bakanlar
kurulu toplantısı yapan, sıfır problemli dış politika diyen başbakana gönderme
yaptı. Bu gün dış politika konusunda dediklerinin tam tesinin yaşandığını,
Suriyeile savaş durumuna geldiğimizi, neredeyse kavga etmediğimiz hiç bir komşu
kalmadığını vurgulayarak, sıfır problemli dış politikanın iki sene içinde
sıfırı nasıl tükettiğini açıkladı.
YÖK’ün Anayasa’dan kaldırılması, üniversitelerin YÖK belasından
kurtulması gerektiğini, üniversitelerin başında sopa olmayacağını, öğrencilerin
üniversite yönetiminde söz ve karar sahibi olmaları gerektiğini, kendi
dönemleirinde burs miktarları arttırılacapğını, yurt sorunu kökünden (TOKİ’yi devreye
sokarak) çözeceklerini belirtti. “600’e yakın üniversite öğrencisi, 92
gazeteci hapiste. Bana demokrasinin olduğu böyle başka bir ülke göstersinler”
diyerek Türkiyenin demokrasi konusundaki içler acısı durumunu ortaya koydu. Birileri
buyuruyor ardından yasalar birgünde jet hızıyla çıkıyor. “Havayolu işçileri grev yapıyor. Sen misin yapan, 150 işçinin işine son
veriliyor. Sosyal devlet bunu yapmaz.
Bunun adı diktatörlük. Şimdi hava-iş
sektöründe grev yapılamaz diye bir yasa getiriyorlar. Demokrasinin olduğu
hiçbir ülkede bu yapılmaz”, dedikten sonra “böyle demokrasi olur mu?”, diye sordu. Türkiyede demokrasinin
olmadığını, özgürlüklerin ayaklar altına alındığını, bir korku imparatorluğu
yaratıldığını dile getirdi.
“Uludere’de hala hesap vermedi,
özür delemdi, emrin kimin verdiğini açıklamadı” diyen Kılıçdaroğlu, Uludere
taravmasını kurtajla açıklamak başlı başına bir taravmadır, diye tanımladı. “Başbakan
Uludere’yi nasıl unutturabiliriz dedi ama berbat etti. Her kürtaj bir
Uludere’dir dedi. Kadının bedeni kadına aittir ben o konuda yorum yapmam. Sezaryenin çok yüksek rakamlara ulaşması
siyasetin de tıp dünyasının da dikkate alması gereken bir gerçektir. Belli
bir ay dolduktan sonra kürtajın yapılması elbette tehlikeli ama buna karar
verecek olan biz değiliz, kadının gittiği doktor karar verecek. Bu siyasetin
konusu değil.”
CHP’nin yaşadığı sorunlara değinen Kılıçdaroğlu, AKP iktidarının bütün
kurumlarıyla devleti ele geçeirdiğini, kendi statükosunu oluşturduğunu
belirterek gidişatın vehametine dikkat çekmeye çalıştı “CHP bugüne kadar genellikle
eleştiren ama proje üretmeyen, halka umut götürmeyen bir görünümdeydi. Biz bu
seçimde ilk kez hayatın her alanıyla ilgili proje ürettik. 2B, tarım,
hayvancılık, gençler, iklim değişikliği... Ama ürettiğimiz projeleri halka
anlatamadık. Çünkü örgütlerimize iyi anlatamadık.“ Biz sadece AKP ile
değil, tek parti devletiyle mücadele ediyoruz, vali kaymakam devletin bütün
organları onun yanında, herkes AKP için çalışıyor. CHP’nin daha çok çalışması, proje üretmesi,
halka güven vermesi gerekiyor.”
“30 yıldır Türkiye’nin en temel sorunu Kürt sorunu. Bizim çözüm
önerimiz şu; TBMM’de toplumsal uzlaşma komisyonu kurulmalıdır. Her siyasi
partide bu sorunu çözebilecek akil insanlar var. Ayrıca parlamento dışında
ikinci bir komisyona ihtiyaç var. İçinde bilim insanlar, kanaat önderleri, bu
sorunu çözmek için yıllar yılı çalışmış insanlar olacak. Toplumun her kesimiyle
görüşmeler yapacaklar ve biz bu sorunu çözeceğiz diye masaya oturacaklar. Biz muhalefet olarak böyle bir öneri getirdik,
Meclis Başkanı’na sunacağız. İktidar bizim önerimizi eksik ya da yanlış
bulabilir. O zaman onlar bir öneri getirsin biz destek olalım. Amaç bu ülkenin
sorununu çözmek. Hep birlikte çözelim. Eğer bu sorunu çözmek için politik hayatım
riske girecekse ben riske girmeye hazırım.”
AKP başarılı deniliyor, yol yaptı konut yaptı deniyor. Elbette yapacak,
kaynak ellerinde, bütçe ellerinde, toplanan vergiler onların emrinde
denetiminde ve kullanımlarında. Burada önemli olan bu kaynağı nasıl
kullandıklarıdır. “AKP son 10 yılda bir trilyon 900 milyar dolar para harcadı tabii ki bir
şeyler yapacak! Bu bir lutuf mu. Duble
yollar yapıldı haklısınız ama terör yüzünden insanlar doğuya rahat gidemiyor. Türk lirasının aşırı değerlenmesi bizim
sanayimizi bitirdi. 23 yılda ödediğimiz
faiz 135 milyar dolar, son 8 yılda 450 milyar dolara çıkmış. Bu
üretemediğimizi, çalışmadığımızı gösterir. Borçla yönetilirsek borcu veren bizi
yönetir.”
Sonuç olarak, Sn Kılıçdaroğlu’na öğrencilerin ve parti örgütünün ilgisi çok
büyüktü, kendine güveni yüksekti, hiç teklemeden yüksek bir performansla 3.5
saate yakın konuştu, soruları cevapladı. Konuşması hem öğrenciler hem
dışardakiler tarafından beğenildi, alkışlandı. Ancak herşey dört dörtlik de
değil. Toplumun önemli bazı kesimleri hala CHP’ye mesafeli. CHP’nin aradaki bu
mesafeyi kaldırması gerekir. Değiştiğini topluma inandırması, güven vermesi
gerekir. Önce kendisi değişecek sonra iktidarı değiştirecek. CHP hem kendisinde
hem de Türkiyede yaşanacak değişimin yönüne, niteliğine ve hızına müdahale
etmelidir. Bu anlamda yapması gereken
çok şey var. Öyle görülüyorki parti büyük kurultayı Türkiyenin ve Kılçdaroğlunun kader kurultayı
olacak. Bu kurultay ya iktidara yürüyüşünün kurultayı olacak ya da AKP’ye
dördüncü dönem iktidarın kapılarını yeniden açacak. Ancak gerçek şu ki; gelinen
noktada Türkiye artık değişim istiyor. Bu değişimi ezilenlerin, sistemden pay almayanların,
mağdurların koalisyonu yapabilir. Bu kesimleri “demokrasi cephesinde”
birleştirecek olan Kılıçdaroğlu iktidarında üretimi artırarak, adil
bölüşümü ve toplumsal barışı sağlayarak
bunu yapacağının vaadini vermeli, iktidara geldiğinde bu vaadini
gerçekleştireceğine bu kesimleri inandırmalıdır. Siyasetin hüner işi olduğu,
hünerin de burada ortaya çıkması gerektiği açıktır. Türkiye gelinen noktada
bunun sosyal demokrat bir yaklaşımla Kılıçdaroğlunun öncülüğünde
gerçekleşmesini bekliyor.
Prof. Dr. Ahmet Özer
Toros Üniversitesi Rektör Yardımcısı
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları