loading
close
SON DAKİKALAR

Kürt Memet Gene nöbete mi?

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 15.07.2013

Ahmet Özer, İkinci adımda hükümetin atacağı demokratikleşme adımları yer alıyor...

21. Yüzyılın ruhu demokrasidir

21. yüzyılın başındayız. Her yüzyılın olduğu gibi bu yüzyılın da bir ruhu var. Bu ruh ekonomiden siyasete, bilimden kentleşmeye, sanattan edebiyata her kurumu ve sektörü etkiliyor hatta kimi yer ve durumda belirliyor. Siyasetten bakıldığında yüzyılın ruhu demokrasidir. Artık ulus devlet çağına ait farklılıkları teke indirgemeye çalışan çalışma ve çabalar iflas etmiştir. Hele hele bunu sindirme, korkutma, asimilasyon, red ve inkarla sürdüreceğini sananlar acayip şekilde yanılıyor. Çünkü demokrasi ile bu zihniyet bir arada yürümez, yürümüyor. Bunu kavrayan, ona göre siyaset yapanlar kalacak, eski tarz siyasette direnenler ise silinip gidecektir. 

Peki eski siyaset tarzı ile yeni siyaset tarzı arasındaki fark nedir? Eski tarz siyaset, bir merkezin veya liderin etrafında ve lidere tapınan örgüte yaslanarak, devletin ideolojik ve baskı aygıtlarını fütursuzca kullanarak, tehdit ve öfke dilini “retorik” haline getirerek, mizahtan uzak durarak, şiddeti kullanmakta sınır tanımayarak, gerçeği eğip bükmekle de yetinmeyip açıkça yalana başvurarak ve yalanları sürekli tekrarlayarak, siyasi muhatabını ötekileştirmekte de kalmayıp düşmanlaştırarak ve kendi yarattığı bu “düşman”dan korkarak, zaman zaman panikleyerek yapıldı, yapılıyor. Hemen hatırlayalım, yıllarca sürdürülen Kürtlerin Türkleştirilmesi, Alevilerin sunileştirilmesi, sunilerin laiklik sopasıyla terbiye edilmesi ve gayrimüslimlerin dışlanması politikaları artık yürümüyor, iflas etti. Bunun yerine bütün farklılıkları zenginlik olarak gören ve bir arada kendi renkleriyle zengileştirip yaşatan politika ve yaklaşımlar yürürlükte ve revaçta.

AKP ne yapıyor?

AKP iktidarı eski politikanın yürümediğini on yıllık deneyimden sonra anladı ve barış için bir adım attı. Fakat o da eskiden koptu ama yeniyi yam içselleştiremedi. Bir çok konuda kafası karışık, çoğu zaman bir adım ileri atınca ardından hemen iki adım geri atıyor. Nitekim güçlendikçe gücünü ademi merkezi bir anlayışla demokratikleşeceğine, gücün nimetlerine sarılarak kendi statükosunu oluşturuyor. Bir adım atıyor, çağın gereklerini yerine getirmeye çalışıyor, sonra iki adım geri atarak çağın gerisine düşüyor, eskiyle özdeşleşiyor. Çözüm sürecinde de benzer bir görüntünün sergilendiğini hep beraber izliyoruz.

Çözüm süreci temelde üç aşamalı bir plan üzerine oturtulmuştu. Bu konuda iktidarla Öcalan arasında varılan mutabakata göre; birinci adımda, çatışmasızlıkla birlikte silahlı unsurlar sınır dışına çekilecekti. BDP ve PKK’ye göre bu adım önemli oranda gerçekleşti. Henüz bütün silahlı unsurlar tam olarak çıkış yapmadılarsa bile ortaya koydukları tablo bu konudaki niyetlerini teyit ediyor.  

İkinci adımda hükümetin atacağı demokratikleşme adımları yer alıyor. Ancak hükumet bu hususta biraz ipe un seriyor. “Henüz tam olarak çıkmadılar, hele bir tamamen çıksınlar bakalım” şeklinde sanki bir at pazarlığı yürütür gibi meseleye bakıyor. Burada da iki yanlış işliyor: Birincisi, demokratikleşme paketini PKK veya onun çıkışına rehin edilmiş gibi bir görüntü yaratarak kendi dizine baltayı vuruyor olmasıdır. Çünkü demokratikleşme zaten yapılması gereken bir hamle. Bu hiç bir şeyin diyeti olmamalı. İkincisi de barış süreci için karşılıklı adımları atmayarak süreci zora sokmak suretiyle kendi iktidarını da tehlikeye atmasıdır. Barış tangoya benzer. Bir taraf bir adım atarsa diğer taraf da ona uyum sağlayacak bir adım atmalı. Aksi taktirde oyun bozulur. Bozulan oyun bir bumerang etkisi yapabilir ki bu kimsenin arzu etmediği bir şeydir. 


Peki iktidar partisi bu adımları neden attı

yor? Akla şu geliyor: AKP bu konuda samimi değil. Zaman kazanmak istiyor. Barışı yapamak yerine yapıyormuş gibi davranarak oyalıyor. Barış ve çözüm süreci ilerledikçe kendisine dönük milliyetçi oylarda kayma olacağını hesap ediyor. Dolayısıyla Türkiye'nin ihtiyacı olan barış ve demokrasiyi kendi partisinin oy ve seçim ihtiyacına endeksliyor. Ya bir şey vermemek, ya da kendine göre az verip çok şey almak peşinde. Hatta az verdiğini bile geciktirerek, süründürerek vermek istiyor. Eğer düşünce buysa, bundan ne şimdi ne de sonra barış ve çözüm çıkmaz. Bu şark kurnazlığı belki AKP’ye bir seçimlik zaman kazandırabilir, ama Türkiye'ye zaman kaybettirmekten başka işe yaramaz. 

 
İktidarın paketi beklentileri karşılamıyor

Nitekim şimdi bu politikayı hayata geçirmiş durumda. Tatminkar olmayan bazı adımları zaman zaman gündeme getiriyor. Örneğin yer isimlerinin değiştirilmesi konusunda yetki İçişleri Bakanlığında olmasına rağmen ve yasal düzenleme bile gerektirmeden pratikte çözülebilecekken bir türlü yapmıyor. Oysa niyet halisane ise bölgesel ve yerel hassasiyetler gözetilerek bu konudaki talepler dikkate alınmalıydı. Parti kapatmalarına son verilmesine ilişkin düzenleme 2010'daki anayasa değişikliği görüşmelerinde onay alamamıştı. Bu hususun da pakette yer alması bekleniyor. Kamu hizmetlerinde başörtüsü yasağının kaldırılması atılacak adımlardan biri olarak sunuluyor. Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Komisyonu'nun kurulması hedefleniyor. Askeri yargının kaldırılarak yargı birliğinin sağlanması öngörülüyor. Her türlü dini, etnik ayrımcılığa son verilmesine ilişkin hükümlerin de pakette yer alması bekleniyor. Ayrıca siyasete katılmanın önündeki yasaklar en aza indirilmesi; yargı, güvenlik ve hükümlüler dışında herkesin partilere üye ve yönetici olabilmelerinin önünün açılması da sağlanmak isteniyor. YSK'nın yapısında değişiklik de düşünülüyor. Bütün bunlar yapılmalı, amenna. Ama tarafların beklentileri bu değil ki. AKP maden orada dururken kazmayı başka yere vuruyor. Çünkü BDP’nin ve PKK’nin yapılan müzakerelerde kamuoyuna yansıttıkları talepler ise başka. 


BDP’nin talepleri

BDP'nin hükümetten adım atmasını istediği talepleri arasında cezaevlerindeki KCK'lıların bırakılması, karakol, baraj ve HES yapımlarının durdurulması, anadilde eğitimin başlatılması ve kullanılması, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ile koruculuğun kaldırılması ve seçim barajının düşürülmesi yer alıyor. Ayrıca Abdullah Öcalan'ın sağlık, güvenlik ve özgürlüğünün de kendileri için son derece önemli olduğunu ileri sürüyorlar. İktidar partisi bu konularda ya bir şey söylemiyor ya da anadilde eğitim, seçim barajı ve Öcalan'a ilişkin taleplerde olduğu gibi açıkça karşı çıkıyor. Diğer bir deyişle görüldüğü üzere, AKP ile BDP’nin talepleri birbirinden çok uzak. Eğer bir orta bulunmazsa nasıl olacak? Kamuoyunu düşündüren nokta burası. Çünkü kimse artık çatışma istemiyor. Altı aydır cenazelerin gelmemesi herkesi memnun ettiği gibi umutlandırdı da. Bu saatten sonra halkın duygu ve umutlarıyla oynamamalı. Kalıcı bir barış ve nihai bir çözüm için ne gerekiyorsa yapılmalı. Herkes bu konuda üstüne düşeni yapmalı. Bu konuda atılacak adımlar toplumdan da destek görecektir. Öte yandan ana muhalefet de bu toz duman içinde bir paket açıkladı. Onun da
 paketinde 17 madde yer alıyor. 


CHP’nin 17 maddelik paketi

CHP, “1)Yüzde 10 seçim barajı kaldırılsın, 2)Demokrasi ve insan haklarına saygı gösterilsin, 3)Milletin vekillerini millet seçsin, 4)Düşünce ve ifade özgürlüğü güvence altına alınsın, 5)Toplantı, gösteri ve örgütlenme özgürlüğünü geliştirilsin 6)Din ve vicdan özgürlüğü korunsun. Her inanca eşit imkan tanınsın, 7)Basın özgürlüğü sağlansın, 8)Tutuklu öğrenci ayıbına son verilsin, 9)Özel yetkili mahkemeler kaldırılsın, 10)Yeniden yargılama yolu açılsın, 11)Halkın vekillerine özgürlük verilsin, 12)Gizli tanık hukukuna ve yasa dışı dinlemelere son verilsin, 13)Faili meçhul cinayetler çözümlensin, 14)Nevruz resmi bayram olsun, 15)Uludere Katliamı aydınlatılsın, 16)Diyarbakır 'a cezaevi değil, müze yapılsın, 17)Mayınlı araziler temizlenip köylülere verilsin.” Diyor. 

Sonuç olarak bu üç parti temel konularda uzlaşarak Türkiye'nin özlemini duyduğu barışı inşa etmeli. Bu atılacak adımlar bir çeşit yol temizliği olacak. Onun da üstüne yeni anayasa inşa edilmeli. Yepyeni bir anayasa yapmanın koşulları oluşmuyorsa o taktirde bir geçiş anayasası ile süreç ilerletilmelidir. Siyasetin görevi bunu yapmaktır. Yapmadığı taktirde kendi halkına ve tarihe karşı vebal altında kalacaktır.

Ahmet Özer

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları