Tarih:
11.02.2012
Kürt Meselesinde Son Durum
Kürt meselesi geldiği noktada gene karşılıklı çatışma ve inatlaşma ile kilitlendi.
Kürt meselesi geldiği noktada gene karşılıklı çatışma ve inatlaşma ile kilitlendi. Büyük can ve mal kayıplarına neden olan bu durumun birçok sebebi var ama en görünür olanı hem iktidarın hem de örgütün çözüm konusunda yanlış hesap yapması. Bir kere şunu belirtnek lazım. Bu gün Türkiyede bir iktdar sorunu yaşanıyor. Bu iktidar eksikliğinden değil aksine iktidar fazlalığından kaynaklanıyor. Bir ünlü söz var: İktidar bozar, mutlak iktidar mutlaka bozar. AK Parti hükümeti de üçüncü döneminde iyice bozulmaya; kendini mutlak iktidar gibi görmeye daha da tehlikelisi uygulamalarını buna göre yapmaya başladı. Öyle ki bir çok önemli konuda meclise bile ihtiyaç duymadan Kanun Hükmünde Kararnamalerle ülkeyi yönetmeye başladı. Sadece bu da değil, yargıyı istediği yönde karar almaya, medyayı istediği biçimde yönlendirmeye, sermayeyi ise adeta müşteri ilişkisi içinde hapsetmeyi başarmış durumda.
Bu neden böyle oldu? Kanımca en bariz iki nedeni şöyle dile getirilebilir: Biri, Türkiyenin 1990’lı yıllardaki çok partili kooalisyonlarının aşırı istikararsızlığının oluşturduğu negatif algının etkisiyle adeta aşırı istikrara tapınma derecesinde yönelmek. Çünkü bugün mevcut iktidar, geçmiş yıllardaki istikrarsızlığı bahane ederek ve bu konuda epey hoşnutsuz olan kamuoyunu da kullanarak 2011’lerin Türkiyesinde istikrar adına aşırı bir güç yoğunlaştırmıştır. Ademi merkeziyetçilik adına yola çıkanlar adeta katı merkeziyetçiliğin durağında takılıp kalmıştır. Türkiye için ikisi de iyi olmayan istikrarsızlıktan aşırı istikrara, diğer bir deyişle bir uçtan öbür uca bir savrulma sözkonusu. Fuat Keymanın (27.11.2011-Radikal 2) belirttiği gibi, 1990’lı yıllar demokrasinin araçsallaştığı ve içinin boşaltıldığı yıllardı, 2010’lu yıllar ise demokrasinin ekonomik istikrara adına içinin boşaltıldığı yıllar olabilir.
Dolayısıyla AK Parti bugün için güç bende istediğimi istediğim biçimdde yaparım havasında. Bunda ikinci önemli rol oynayan unsur ise AKP’yi dizginleyecek güçlü bir muhalafetin olmamamsı. CHP iç sorunlarıyla didişmekten ve geleneksel politikaların donuk alanına hapsolamaktan iktidarı düzgün bir biçimde denetlemeye ve etkin bir biçimde eleştirmeye zaman bulamıyor. Parti içi iktidar çekişmesinin kızıştığı bu günlerde değişim ve dönüşüme öncülük etmek yerine 1930’lu yılların mirasını savunma yarışı içine girmiş gözüküyorlar. Bu ise Ana Muhalaefet partisine geniş yığınlar nezdinde kaznamdırmaktan ziyade kaybettiriyor.
Hal böyle olunca AKP iktidarı çözmek isediği sorunları kendi meşrebince çözüyor, toplumun çözmesini beklediği sorunları ise adını koyuyor ama çözmüyor, sadece çözüyormuş gibi yapıyor. Bunun için geçmişe bir gözatmak yeter. Kürt Sorunu, Alevi sorunu, Ermeni sorunu, Kıbrıs sorunu, Hukuk sorunu, Düşünce ve ifade özgürlüğü sorunu, Faili meçhullar sorunu vb. Bunların tümünün adını koydu, ama aradan neredeyse on yıl geçti hiç birini çözmedi. Gene, başta İran, İsrail ve Suriye olmak üzere sıfır problemli dış politikadan neredeyse bu ülkelrle savaş politikasına gelinmiş durumda..
Bu sorunlardan en acil ve can yakıcısı olan Kürt sorununda da maalesef yol alınamadı. Şimdi başa, hatta 1990’lı yıllara dönme endişesi ve tehlikesi belirdi. Savaş son sürat devam ediyor. Dağdakiler güyea indirilecekti, içeri alınmaktan dolayı ovada adam bırakılmadı. Aydınlar, bilim insanları, hukuk adamaları, yayıncılar, avukatlar, gazeteciler peşpeşe gerekçe gösterilmeden içeri alaınıyor. Herkes sıara ne zaman bana gelecek diye beklemeye başladı. Düne kadar PKK ile görüşürken birden bire savaşmaya başlandı, Öcalanla müzakere etmekten katı bir tecride dönüldü. BDP ise bir yandan iktidarın ve yargının baskısı öbür yandan yeterince özgün politika üretemediği için tamamen devre dışı kaldı. Bunun üzerine iktidar ben istediğimi istediğim biçimde yaparım tarzı bir siyasete geldi.
Peki istediği ne? Bugün için devlet daha doğrusu devleti ele geçirmiş olan AK Parti Kürt sorununu 1) Kültrel hakları bireysel düzeyde tanımak 2)Eğer PKK’lılar silahlarını bırkıp gelirlerse buna sessiz sedasız halletmek (gözyummak) 3)Dini bütünlük çimentosuyla yeni bir birlik beraberlik inşaa etmek istiyor.
Ancak şu var: AK parti sorunun parçası alan aktörleri dışlayarak sorunu çözemez. Bir yere de varamaz. Yapılması gereken bu aktörlerin sürece dahil edilmesi. Tabi eğer çözüm isteniyorsa. Aksi taktirde sorunu çözemez. Hele öldürmekle hiç çözemez.. Ölümler daha fazla ölümü, kan kanı, intikam intikamı çağırır.. Bu kısır döngüye girildi mi sonu nereye varır bilinmez...
Peki örgüt ne yapmak istiyor, daha doğrusu AKP’nin bu pozisyonuna karşı talebi ne? O da şöyle görünüyor: 1) Kürt meselesini, özyönetim; Kürçe eğitim temelinde çözmek 2) PKK’nin yasal Kürt siyasetinin esas aktörü olarak entegre edilmesine izin verilmesini sağlamak 3) Öcalanın koşullarını iyileştirmek olarak sıralanabilir.
Her iki taraf da bu isteklerini askeri, siyasi, idolojik ve diplomatik araçları kullanarak gerçekleştirmek istiyor. Devlet, askeri açaıdan, PKK’yi devrimci halka savaşına ve bir iç savaşa yol açmadan güçten düşürerek, deyim yerindeyse belini kırmak süretiyle masaya oturtmak istiyor. İdolojik açıdan medyayı da kullanarak itibarsızlaştırmaya; siyasi açıdan KCK tutuklamalarıyla budamaya çalışıyor. Diplomatik açıdan ise bir yandan çekişmeli olduğu İsrail ve stratejik ortak dediği ABD’den lojistik destek sağlamaya çalışıyor, öbür yandan Barzani ve Talabaniden yardım istiyor. Barzani ve Talabaninin Kürtlere karşı bir mücadele içinde olmasını beklemek hayalcilikten başka bir şey değil. Ancak bu politikanın yukarıda belirtilen kısır döngüyü yaratamaktan başka bir işe yaramayacağı açık.
PKK ise askeri açıdan yaptığı saldırılarla gücünü gösermenin ötesinde devleti kendisini tanımaya zorlmak istiyor. Siyasi ve idolojik açıdan ise Kürt kitlesiyle bağlarını savaş koşullarında daha da güçlendirmeye çalışıyor. Çünkü PKK’nın asıl gücü dağdaki güç değil, asıl gücü Kürt kitlesi ile kurduğu bağ ve bu bağın oluştırduğu sosyolojik meşrutiyettir.
Azımsanmayacak bir Kürt kitlesi bütün olan bitene rağmen şöyle düşünuyor: “Eğer PKK olmasaydı ve devlete karşı mücadele etmeseydi, haklarımızın gündeme gelmesi bir yana kimse adımızı sanımızı bile duymayacaktı. Bugün eğer Kürtler birtakım haklar kazanmışsa bu PKK’nın sayesindedir.” İşte PKK’nın en büyük gücü Kürt toplumunda oluşturduğu bu algıda saklı. Tabi buna karşılık PKK’nın silalı eylemlerinin Kürtlere çok zarar verdiğini, Kürt gençleri başta olamak üzere bir çok köyüne, ormanına, zenginlik kaynağına malolduğunu; ilerlemesini durdurmaya neden olduğunu ileri süren Kürtler de yok değil. Ama bugün için siyastte hakim durumda olanlar bunlar değil, birinci görüşte olanlardır. Sonuç itibariyle bu kısr çatışma ortamından çıkılması elzemdir. Bu konuda başta siyaset kurumu ve sivil toplum kuruluşları olmak üzere herkese tam da şimdi büyük görev düşüyor. Yarın olduğunda geç olabilir.
Prof. Dr. Ahmet Özer
Toros Üniversitesi Rektör Yardımcısı
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları
DİĞER YAZILARI