loading
close
SON DAKİKALAR

Kürt Sorununda Yaşanan Türk Sorunu

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 29.06.2012

Prof. Dr. Ahmet Özer yazıyor, ''Türkiye’de yaşanan Kürt sorunu içinde gizli bir biçimde bir Türk sorunu saklı''...

Türkiye’de yaşanan Kürt sorunu içinde gizli bir biçimde bir Türk sorunu saklı. Türk sorunu dediğimiz olgu veya algı biçimi, bilgi eksikliğinin ve bilgi çarpıtmasının duygu ve düşünce biçimlendirmesi sonucu oluşan bir sorundur. Diğer bir deyişle kendini Türk hissedenlerin kendini öyle hissetmeyenleri madden, manen ve hukuken eşit görmemesidir.

Bu duygu ve düşünceyi yaratan da ortadan kaldırılması gerekende devletin kendisidir.. Bir düşünün, devlet Cumhuriyetin ilanından beri 70-80 yıl “Kürt yoktur, herkes Türktür” demiş, hatta ironik bir ırkçılıkla Kürt denilenlerin aslında karda yürürken kart -kurt sesi çıkaran Türkler olduğunu ileri sürmüştür. Bu inkarcı ve asinilasyoncu yalanlar, 70-80 yıl durmaksızın okullarda eğitim yoluyla genç dimağlara kazınmış, gerçekleri tahrif eden tarih kitapları yazdırarak resmi bir tarih oluşturulmuş, bu durum siyasi parti ve organizasyonların program ve propogandalarıyla pekiştirilmiş, medyanın propogandasıyla halka bu bilgiler sürekli pompalanmış, halkı bu yalan- yanlış bilgilerle zehirlemişlerdir. 70-80 yıllık yalandan sonra şimdi “Kürt de var Kürt sorunu da var” denildiğinde kimse buna inanmıyor, ya da inanmak istemiyor., Absurd olan şu ki, 70-80 yıldır bu yalanlarla zehirlenmiş olan halkın 70-80 günde bunların tam tersi doğruları görmesi çok zor. Oysa bizler görmesini istiyor, buna inanmasını istiyoruz. Üstelik bu kadar sistemli, şiddetli ve sürekli propogandadan sonar bu mümkün mü? 70-80 yıllık devlet himayeli ve yönlendirmeli yalanları redetmek, bunların yerine 70-80 günde doğruları koymak, yeni bir bakış ve yeni bir bilinç inşa etmek o kadar kolay mı? Değil elbette. O halde ne yapılmalı?

1) Öncelikle eğitim politikası yalanlardan arındırılmalıdır. Başta tarih kitapları olmak üzere bütün ders kitaplarında çarpıştırılmış her türlü bilgi düzeltilmeli, bunlar bilimin ışığında objektif bir biçimde gerçeklerle ve doğru bilgilerle yer değiştirilmeli. Tabi, o arada bu yalanlarla büyütülmüş, büyük kısmı Türk-İslam sentezi ile yetişmiş öğretmen camiasının zihniyet değişimine uğraması da büyük önem taşıyor. Bunlara ragmen bahsettiğimiz kitlelerin önemli bir kesimi gerçeklere direneçektir, doğru bilgilere intibak edene ve alışana kadar hayli zaman geçecektir, ama yapılacak başka şey yok maalesef. 

2) Siyasi parti liderleri başta olmak üzere bu partilerin ve siyasi organizasyonların sözü dinlenen kanaat önderleri kendi tabanlarının önüne çıkıp doğruları haykırmalı. Çünlü bir partinin taraflarının öğrenme kodları bir başka partinin söylemlerine genellikle kapalıdır. Kendi liderinin söylediklerine diğerlerinden daha çabuk kabul eder, intibak eder. Örneğin Kılçdaroğlunun son hamlesi CHP tabanında kimi itirazlara ragmen bu konuda önemli bir işlev görmüştür. Erdoğan’ın önce var, sonra yok dediği yaklaşımı ise AKP tabanında Kürt sorunu konusunda bir kafa karışıklığına neden olmuştur. MHP tabanı Kürt sorununda tam bir Türk sorunu yaşarken; BDP tabanı ise yapılan uygulamalar karşısında tam tersinden bir “Türk sorunu” yaşamaktadır. O nedenle bu hususta AKP, CHP, MHP ve BDP ile onların liderleri başta olmak üzere öncü kadrolarına büyük iş düşüyor bu uğurda. Eğer niyetleri çözüme ve hakikatlere destek vermek ise tabi.

3) Medya bu konularda önemli bir işleve sahiptir. Medya çeşitli nedenlerle (reyting beklentisi, (devletin) ideolojik (aracı haline gelme) amaçlı, birilerine yakın olma kaygısı nedeniyle) bilgi çarpıtmalarını bırakmalı, toplumu yalan, yanlış haberlerle zehirlemekten ve yönlendirmekten vazgeçmelidir. Başta liderler olmak üzere söylenenleri birinci derecede yansıtan medyanın uslubuna dikkat etmesi, barış dilini kullanması, Türk sorununu aşmada önemli bir işlev görecektir. 

4) Üniversiteler ve bilimsel araştırma yapan kurum ve kuruluşlar, tarihsel gerçekler başta olmak üzere, güncel gerçekleri bilimsel yöntemlerle elde edilmiş verilerle ya da bu verilerin ışığında ortaya koymalıdır. Özellikle üniversiteler ik şeyi terketmeli: a)Devletin ideolojik aygıtı olmayı redederek gerçek bilimsel işlevine dönmeli b) 3 maymunu oynamaktan vazgeçmeli. Bu ülkenin ekmeğini yiyen suyunu içen bilim insanlarının hem hakikatlere hem de yaşadıkları ülkeye karşı sorumlulukları vardır. Bunu yerine getirmekle yükümlüdürler.
Yıllardır yaşanan gerçeği ve akan kanı görmezden gelen; buna karşın dışardan gelip bu konularda araştırma yapan, bilgi ortaya koyan yabancılara küfreden, ajan provakatör muamelesi yapan bilim camiası bu huyundan vazgeçmeli, özellikle sosyal bilimciler yanibaşlarında duran insan(lık) dramlarıyla dolu olan labaratuara kafalarını uzarak gerçeği ama sadece gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya koymalı, bu konuda hem toplumu aydınlatmalı hem de çözüm makamındaki siyasetçilere çözüme ilişkin öneriler, yol haritaları sunmalıdır. Gerçek bilimsel anlayış ve yaklaşım bunu gerektirir. 

5) Son olarak Sivil Toplum Örgütlerine (STK) de bu konuda rol düşüyor. STK’lar yapacakları ciddi çalışmalarla gerçeklerin ortaya çıkmasına, anlaşılmasına yardımcı olacakları gibi Türk sorunun aşılmasına da büyük katkı verebilirler.

Evet Kürt sorununda bugün için büyük bir Türk sorunu var. Kökeninde çarptırılmış bilgi ve bilgisizlik yatan bu sorunla muzdarip insanlar bilgisizlik sonucunda, duyarsızlaşıyor, bu duyarsızlığın beraberinde getirdiği bir kibre kapılıyorlar. Bu kibir başkalarını kendiyle eşit görmeyen, onları ötekileştiren ve aşağılayan bir milliyetçilik perdesine bürünüyor.
 Arkasından üstünlük taslayan, “..şunu da verdik, bunu da verdik, daha ne istiyorsunuz?” şovenizmi musallat olmaya başlayınca iş kimi yerlerde çığırından çıkıyor, düşmanlığa dönüşen ön yargılara sahip olanları ırkçılıkla malul kılıyor. O nedenle böyle düşünen bir Türk bir Kürdü asla kendisiyle eşit görmüyor. Bütün sorun da buradan çıkıyor.

Oysa Kürt sorunun çözümünün püf noktası burasıdır zaten. Kürtler Türklerin Türk olarak sahip oldukları haklara kendileride Kürt olarak sahip olmak istiyor. Yani eşit vatandaş olmak istiyor. Bu eşitlik sağlandığında ve vatandaşlar tarafından hissedildiğinde sorun büyük oranda çözülmüş olacaktır. Üstelik Kürtler Kürt olarak evrensel hukuk kaidelerine göre haklarına sahip olduklarında Türklerin haklarında bir eksilme olmayacaktır. Aksine şiddet yoluyla meydana gelen can kayıpları ortadan kalkacağı gibi, güvenliğe giden milyarlarca dolar ekonomik kalkınmaya akacak, insanların refah düzeyi ve gönenci daha da artacaktır. Herşeyden önce bunun bilinmesi ve kavranması lazım
Son söz olarak şunu söylemek isterim: Bazı Türk aydınları “Kürtlerin de Türklerle eşit haklara sahip olması gerektiğini” söylüyor, yazıyor, çiziyor. Peki bu kişiler başkalarının görmediğini gören üstün kişiler mi? Hayır. Bunlar doğru bilgi sahibi ve vijdan sahibi kişilerdir o kadar. Bir insanın hakkı teslim etmesi için iki şeye ihtiyaç var: Doğru bilgiye ve en büyük adalet merkezi olan vijdana. Vicdan mühakemesinin dişlilerine doğrular geldiğinde oradan çıkacak ürün adil ve adaleti kararlar ve yaklaşımlar olacaktır. İşte bu nedenle Türkiye’nin vijdanlı kişilerinin şimdi gerçekleri bilmeye ve ona göre hem kendilerinin bir sonuca ulaşmaya hem de Türkiyeyi doğru bir sonuca ulaştırmaya ihtiyacı var.

Prof. Dr. Ahmet Özer
Sosyolog
Toros Üniversitesi

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları