Tarih:
12.02.2012
Kürt sorununun çözümü konusunda kritik eşik: Söz söyleme zamanı
Oysa “vur kurtul” ile “ver kurtul” bir madalyonun iki yüzü kadar birbirine yakındır.
Türkiye’nin karşı karşıya olduğu yakıcı bir sorun olan Kürt sorununun çözümü konusunda kritik bir eşiktekiyiz. Bu eşiğin açıldığı bir yol bizi demokrasiye ve aydınlığa götürürken öbürü bizi savaşa, çatışmaya ve karanlığa götürecektir. Şimdi asıl üzerinde durulması gereken husus bu sorunun çözülmesi konusunda nasıl bir adım atılacağıdır. Çünkü demokrasi ve siyaset yoluyla çözmeye karşı çıkan şahinlerin çözüm olarak dayattıkları vur kurtul mantığıdır. Oysa “vur kurtul” ile “ver kurtul” bir madalyonun iki yüzü kadar birbirine yakındır. Bu yolu “bölünüyoruz” diye feveran edip dayatanlar önce zihinlere bilerek ya da bilmeyerek bölünmeyi nakşettikleri, ardından tutturdukları yol ile bizi fiili bir bölünmeye doğru sürüklediklerinin farkında değiller mi acaba? Olaya böyle bakıldığında sorunun çözümünün hem karmaşık hem de basit olduğu gerçeği ile karşı karşıya kalırız. Karmaşıktır, çünkü sorunun tarihsel, sosyal, politik, kültürel ve etnik temelleri, ulusal, uluslar arası boyutları vardır. Basittir, çünkü MİT eski müsteşarı Cevat Öneş’in dediği gibi tek tek ayrıntılara takılıp kalmamak, resmin bütününü görmek gerekir ve her şeyden önemlisi çözümü samimi bir biçimde istiyor olmak gerekir, o zaman çözüm kolaylaşır. Ancak Türkiye’yi yönetenler resmin bütününe ya bakmaktan korkuyor ya da görmek istemiyor. Çünkü Resmin bütününe bakıldığında “bu sorun çözülmeli mi çözülmemeli mi”, sorusu öne çıkar. Evet, sorun çözülmeli denilirse atılacak her adım aşağı yukarı bellidir ve bu adımlar atıldığında ise zaten kendiliğinden her ayrıntıyı da çözecektir. Diğer bir deyişle bir bütün olarak sorun çözüme kavuşturulduğunda ayrıntıların tümü ortadan kalkmış olacaktır. Tabi sorunun topyekûn çözümü ise her şeyden evvel üç ana kavramı, samimiyeti, basireti ve politik cesareti gerektirir. Ayrıca bunlara ek olarak, empati, diyalog, güven ve hoş görü sözcükleri de çözümde anahtar rol oynayacak kavramlardır. Bunun için sorunun tespitinin ve tabi aynı zamanda çözümün içinin doldurulması gerekir. Aksi taktirde yapılacaklar boş iş, havanda su dövmek olur. Bu açıdan bakıldığında devletin içinde de düalistik bir yapı görüyoruz; yani bir devlet yok. Sorunu bastırma ile çözeceğini düşünen şahinler ile sorunun barış ve demokrasi ile çözüleceğine inana güvercinler aynı sistemin içinde bulunuyor. Şimdi ikinci kritik noktada burada yer alıyor. Daha önce güvercinler safında yeralan hükümet ve başbakan birden bire şahinleşti. Bıçak kemiğe dayandı diyerek kamuoyunu teskin etmesi gereken bir aktör olarak tam tersine ayaklandırmaya çalışıyor. Asıl tehlike de burada. Sayın başbakan şimdiye kadar bıçağın hep kemikte olduğunu bilmiyor muydu? Şimdiye kadar 60 bin insanımız öldü, o zaman bıçağın nerde olduğunu sanıyordu. Bu bizim resmi kayıtlardan bildiklerimiz, bir de bilmediklerimiz var, yaşanan göç ve kaç hareketlerinin yaşattığı acılar var, bunları düşündüğümüzde bıçağın hep kemikte olduğunu görürüz. Silvan Saldırısı ve sonrasındaki gelişmeler tasvip edilecek durumlar değil elbette ama daha öncesinde böyle çok olay var ve bundan ötürüdür ki barış çığlıkları yükseliyordu. Şimdi ne oldu da birdenbire barış çığlığı savaş tamtamlarına yenik düştü. Barışa en yakın olduğumuz bir zamanda birden savaşın içinde kendimizi bulur olduk. Kendi özel timini, sivil silahlı gücünü oluşturmaya koyuldu hükümet. Bunu askerin bu mücadeleyi savsakladığına inandığı için mi yoksa Arap Baharı benzeri bir gelişmenin Türkiye’de de yaşanmasından kaygı duyduğu için mi yapıyor? Yani halkın hizmetinde olmaktan ziyade her durumunda iktidara her bakımdan bağlı bir silahlı gücün peşinde mi? Bu soruları sormak zorundayız, çünkü başka türlü nasıl izah edebiliriz bize ’93 konseptini büyük acılarla yaşatan ve çözümsüzlüğü dayatan yöntemlere dönüşü? Hükümetin bu söylemleri kamuoyunu yatıştırmaya mı yoksa gerçekten çözüm gücü olduğuna inandığı için mi ileri sürüyor? Bu aynı zamanda Kürt sorunu konusunda nasıl bir tercih yapılması gerektiğini de ortaya koyacaktır. Çünkü çözüm için Türkiye’nin, sürecin ve dönemin ruhuna uygun kritik bazı tercihlerde bulunması lazım iktidar partisinin. Bu aynı zamanda kendi geleceğini de belirleyecek bir tercih. Bu tercihlere ve sorulan sorulara pozitif cevaplar vermek çözümden yana olmakla eş anlam taşırken, bunlara negatif cevap vermek ve ayak sürümek ise çözümsüzlüğün devamından yana olmayı ortaya koymak demektir. O yüzden bir kez daha çözümün ayrıntılarını nakşetmek ve buradan yola çıkarak genel sonuca varmak için kimi kritik soruları sormak ve bunlara cevap aramak durumundayız. Çözümden yana demokratik kamuoyu, eşitli düşünür ve bilim insanlarının, siyasi şahsiyetlerin, kamuoyunda tanınan, sorunu yakından takip eden gazeteci yazarların ve kanaat önderlerinin de düşünce, öneri ve çözümlemelerini içeren değerlendirmeleri ile barış sürecine katkı vermelerinin zamanı şimdi. Susma zamanı değil, sözün bitmediği, sözün şimdi daha kıymetli olduğu bir zamandayız. Bu sorular ve cevaplar yani “söz”, bizi çözüme götürecek olan yol haritası işlevini görecektir. “Daha söz tükenmedi, konuşacak çok şey var” demeliyiz yüksek selse tam bu noktada.. Hep demez miydik “sözün bittiği yerde şiddet egemen olur, akıl ve bilim göç eder başka yere gider”, diye. Şiddetin hakim olduğu yerde ise kan ve gözyaşı vardır. Şimdiye değin Kürt sorununda hep iki yol vardı biri şiddetin hakim olduğu askeri yol ve yöntemler, öbürü siyasetin hakim olduğu demokratik yol ve yönlemelerdir. İktidar hep ikinci yolu tercih ettiğini, bunun için demokratik açılım yaptığını, ne olursa olsun bundan vazgeçmeyeceğini söyleyip duruyordu. Şimdi bu yoldan öbürüne geçecek kritik bir eşiğin başında duruyor. Bu yol, yol değil. Sorumluluk sahibi, ülkesini seven, Türkiye’nin demokratik birliğini isteyen herkese şimdi bir görev düşüyor. Bu kadar büyük bir destekle iş başına gelmiş olan hükümette sözün bitmediğini barışın ancak ve ancak sözle geleceğini hatırlatmak ve savaş politikalarına karşı direnmektir o da. Neden mi? Çünkü asıl şimdi çözümü getirecek olan söz söyleme zamanı da ondan.ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları
DİĞER YAZILARI