loading
close
SON DAKİKALAR

Medya Sermaye İlişkileri, İttat Ve İtaatsızlık

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 12.02.2012

Medya demokrasi ilişkisi ve ilişkiler ağı içerisinde haber, propaganda; gazeteci ve propagandacı zıtlığı, bu zıtlığı ortaya çıkaran koşullar...

Medya demokrasi ilişkisi ve ilişkiler ağı içerisinde haber, propaganda; gazeteci ve propagandacı zıtlığı, bu zıtlığı ortaya çıkaran koşullar ve bu tür ilişkilerin kaynağı, bütün bunların demokrasi üzerindeki olumlu/olumsuz etkileri başta batılı akademisyen ve uygulamacılar olmak üzere Türkiye’nin gündeminde sık sık yer alan bir konudur.

Medya en geniş anlamıyla kitle iletişimine dayanan bir etkinliktir. Göze ve kulağa hitap edilerek yapılan bu etkinlik yazılı veya görsel olmak durumundadır. İster yazılı ister görsel olsun medya izleyiciye ya da okuyucuya bir mesaj/haber iletme mekanizması üzerine kuruludur. O nedenle mesaj/haber/bilgi/yorum vb. gibi unsurların dayandığı bir kaynak vardır. Bu kaynağa dayanarak bir mesaj/haber oluşturur. Bu işin birinci safhasıdır. İkinci safhada mesajı tüketicisine ulaştıracak olan ileti devreye girer. Gazete, dergi, TV, Radyo gibi araçlar medyanın ileti araçlarıdır. Bu mekanizmanın ucunda yani son noktasında ise mesajın/ya da haberin ulaştırılacağı bir hedef kitle söz konusudur. Asıl amaç örgütlü toplumun demokratik mekanizması içinde doğru bilgi alma hakkını kullanabilmesi için gerekli mekanizmaları harekete geçirerek işletmektir.

Kısacası, bu mekanizma mesaj, onun iletim aracı ve hedef kitle olmak üzere üç unsurdan meydana gelmektedir. Mesaj, onu oluşturan gazeteci, haberci, televizyoncu vb. ile bunların dayandığı haber kaynakları (kişi ve kurumlar, olay ve olgular) ve ilişkiler ağı ile bir bütün oluşturur. İkinci bütün ise birer iletim aracı olan yazılı ve görsel basın araçları ile mali, teknik, insan ve istihdam boyutlarının oluşturduğu medya ve işletme ikilisinin toplamıdır. Kitleler ve onların kanaat ve niyetleri, bu mesajı ve haberleri tüketme derecesi, miktarı, düzeyi vb. gibi unsurlar da üçüncü bütünü oluştururlar.

Bütün bu unsurların bir araya gelmesi ise medyanın işleyişini, ilişki ve çelişkilerini ortaya koyar.

Akıl sahibi bir varlık olarak insan eli ve dili sayesinde bunları başarır veya gerçekleştirir. İnsanın eli ve dili insan aklının adeta dışarıya açılmış pencereleri veya uzantılarıdır. El insanın değiştirme dönüştürme gücü ve yeteneğini anlatır. İnsan değiştirerek ve değişerek insan olur. El eylemli insanın sembolüdür ve insan kendi eylemi ile insandır.

Dil ise insanın düşünce dünyasına karşılık düşer. İnsan, son tahlilde dildir. Dil sayesinde düşünce üretiminde bulunmak ve kendini ifade etmek kadar, başkalarını doğruluğuna inandığımız düşüncelere ortak etme ustalığını gösteririz. Ancak bu ustalık yöneten ve yönetilenin olduğu toplumlarda genellikle başka amaçlar için kullanılmıştır. Walter  Lippman’ın dediği gibi ‘’azınlığı oluşturan seçkin yöneticilerin, toplumdaki konumlarını muhafaza etmeleri hatta güçlendirmeleri için çoğunluğu oluşturan sesiz sürüyü ikna etmeleri gerekir. Otoriter, totaliter ya da askeri rejimlerde bu iş yasaklarlar, coplar ya da tanklarla yapılır. Biraz daha yumuşak bir yönetim de ise yasalar, mahkemeler ve cezaevleriyle gerçekleştirilir. Böylece çoğunluğunun azınlık karşısında sesini çıkarmaması sağlanır.” (28.02.1999 Radikal, Aktaran: R.Duran)
Habermas ise devlet otoritesinin bunun bazı ideolojik araç, gereç ve kurumlarla yaptığını ve yönetme meşruiyetini bunlara dayandırdığını belirtir.

Türkiye’de 1)medyanın tekelleşmiş olması, 2)sürekli bir sansür ile karşı karşıya bulunması, 3)toplumsal iç gerilimlerin ve bölünmelerin medyaya yansıması ve medyanın bunlara göre şekillenmesi en temel sorunları oluşturmaktadır. Bu gibi sorunları etrafında şekillenen bir atmosferde halkın doğru haber alma hakkı kesintiye uğramaktadır.

Bu sorunlara kısaca bir göz attığımızda şunları görmekteyiz. Medya aşırı tekelleşmiş durumdadır. Türkiye’de var olan medya deyim yerinde ise yandaş ve muhalif 2,5 grubun elinde daha doğru bir deyimle tekelinde toplanmış (ya da toplatılmış) tır. Medyanın bir hala (giderek azalan) bir bölümü Doğan Grubu’nun elinde iken diğer önemli bölümü iktidarı doğrudan destekleyen, ona göre haber ve yayın yapan İslamcı kesim ve cemaatlerin ellerdir.

Bugün artık iktidara yakın büyük holdinglerin vazgeçemedikleri işleri yanında üç sektör daha söz konusudur. Para ihtiyaçlarını sağladıkları en az bir bankaları, görsel olarak kamuya hitap ettikleri en az bir televizyon kanalları ve yazılı basında en az bir ulusal gazeteleri vardır. Aslında basın grupları mı holdingleşip iş sahasına egemen oldu yoksa işadamları egemen hale gelmek için medyayı kullanıyor, orası tartışılır. Ama ister biri ister diğeri olsun bilinen bir gerçek var; o da büyük medyanın büyük sermayenin, onun da iktidarın tekeline geçtiği gerçeğidir.

Peki, sermayenin bu medya merakı neden? Bunun cevabı gayet basittir: Büyük holdingler artık medya gücüne dayanarak büyümekte güçlerine güç katmaktadırlar. Çünkü medyayı denetleyen güç siyaseti de denetliyor. Daha doğru bir deyişle kamuoyunu istediği biçimde yönlendirerek siyaseti etkiliyor. Siyasal parti liderleri ve mensupları bu panorama karşısında ister istemez medyayı ve onun mensuplarını özellikle de onu kontrol eden güçleri önemsiyor. Bu kesimlerin isteklerine cevap veriyor ve yerine getiriyor. Böylece giderek medya patronlarının gücü kamuoyunun ve seçmenin gücünün yerine geçiyor. Bu sürecin sonunda muvazaalı ve arızalı bir demokrasi anlayışı ortaya çıkıyor. Çünkü siyaset artık demokratik kuralları bir tarafa bırakıp; halkın rızasından koparak medya gücünün ve onların patronlarının rızasını alma peşinde koşuyor. Siyasetçi bu beğeniyi kazanmak için daha doğrusu istekleri doğrultusunda yayın yaptırmak için elinde bulundurduğu devletin olanaklarından medya sahiplerini faydalandırarak, kullandırıyor. Yani kendi medyatik çıkarları için halkın kendisine teslim ettiği kamu çıkarlarını peşkeş çekiyor. Böylece demokrasi halk yönetimi rejiminden uzaklaşıp, siyaset patronlarıyla medya patronları arasında oynanan bir tahterevalliye dönüşmüş oluyor. Deyim yerinde ise bugün bu ilişkiler üzerine kurulmuş olan bir ‘’medya ile siyaset mekanizması’’ vardır.

Siyasetçileri ve iktidar(lar)ı öven onların yanlışlarını örtbas eden ve bunları halkın gözünde hak etmedikleri halde yücelten köşe yazarları ile düzmece haber, yorum ve uydurulmuş senaryolar karşılığında kullanılan siyasal güç ve bu güç tarafından verilen teşvikler, devlet arazileri, ayrıcalıklar vs. ile oluşturulmuş bir piyasa, bir tür alışveriş ve halkın gözleri önünde halka rağmen hatta ‘’onun iyiliği uğruna yapıldığı iddia edilen bir alışveriş’’e dönüşüyor.

Tamda bu noktada sözü medya uzmanı Chomsky’e bırakalım. ‘’Propaganda en kısa tanımıyla, bir bilgi ya da haberin, tahrip edilerek ya da tamamen uydurularak belirli bir kesimin özel çıkarlarına hizmet etmek amacıyla kamuoyuna yayılmasıdır. Haber, geniş geniş kamuoyunun çıkarları için üretilirken, propaganda sadece belirli bir kesimin özel çıkarı için üretilip yaygınlaştırılır.” (28.02.1999 Radikal) Bu tanımdan yola çıkarak gerçek gazeteci ile propagandacı arasındaki farkı şöyle açıklayabiliriz: Gazeteci kendi özel çıkarı ya da çalıştığı yayın organının çıkarı veya belli bir siyasi kişi ve grubun çıkarı için değil kamuoyunun çıkarı için görev yapar ve bu nedenle yaptığı haber ile kendi çıkarları arasında hiçbir organik bağ bulunmaz, daha doğrusu bulunmaması gerekir. Propagandacı ise kendisinin veya angaje olduğu başka kişi ya da kurumların çıkarlarına hizmet ettiğinden, propagandayı sonuç itibariyle kendisinin veya kendisinin de içinde bulunduğu kesimin çıkarları için yapar.

Bu oyun, gerçek demokrasi tesis edilinceye ve şeffaf devlet kuruluncaya kadar sürüp gideceğe benzemektedir. Yani medya ‘’halkın doğru haber alma hakkını’’ bir tarafa bırakarak objektif yayın yapmak yerine angaje olduğu siyasi gücün propagandalarını yapmaktan vazgeçmesi gerekir. Bunun içinde gerekli yasal, ekonomik, siyasal düzenlemelerin bir an önce gerçekleşmesi gerekir. Aksi taktirde çok iyi niyetle başlamış olsalar bile medyada ‘’Köşe başları’’nı tutanlar, bu ilişkiler ağı içinde zamanla bu bağımlı gücün propagandacısına dönüşüyor. İşin içine güdümlü propaganda girince haber de tahrip oluyor, doğru bilgi alma hakkı da…

Prof. Dr. Ahmet Özer 
Toros Üniversitesi Rektör Yardımcısı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları