Son yılların hegemonik partisi AKP'nin gelişim çizgisi hakkında bir analiz: Nereden nereye... (2)
Prof.Dr. Ahmet Özer: Fakat iktidar bozar mutlak iktidar mutlaka bozardı. Büyüdükçe seçim kazandıkça (iktidarın doğasında olan) güç zehirlenmesi peşi sıra sökün etti. Arap Baharı ile Ahmet Davutoğlu’nun Stratejik derinlik Çalışmasından yola çıkarak II. Abdülhamid dönemine referansla Neo Osmanlıcılığa soyundular.
Yeni bir dünya düzeni vardı ve Erbakan anlayışıyla bunun üstesinden gelmek güç değil olanaksızdı. Erdoğan ve ekibi hem içerdeki değişim isteğini hem de dışardaki değişimi farketmişlerdi. Üç önemli noktada Erbakan’dan ayrıldıklarının teminatını vererek başladılar işe:
1) Erbakan, AB Hristiyan kulübüdür, zinhar üye olunmaz, diyordu; Erdoğan, AB değerler manzumesidir, biz Türkiye’yi AB’ye sokacağız diyerek AB’yi arkasına aldı.
2) Erbakan, serbest piyasa haramdır, diyordu; Erdoğan, biz serbest piyasayı benimsiyoruz, en iyi şekilde devam ettirip Türkiye’yi küresel sermayeye eklemleyeceğiz, diyerek hem ABD’yi hem içerde iş âlemini arkasına aldı.
3) Erbakan, milli görüş için demokrasi bir araçtır, diyordu; Erdoğan ve arkadaşları, biz milli görüş gömleğini çıkarıp attık, demokrasi bizim için araç değil amaçtır diyerek liberalleri, solcuları, sosyal demokratları, demokrasiye inananları arkaladı.
İlk zamanlar sıklıkla, çoğulcu demokrasiye inandıklarını, iktidara geldiklerinde toplumun çeşitli kesimleriyle ve Sivil Toplum Örgütleriyle birlikte yöneteceklerini ileri sürüyorlardı. İlk iktidar döneminde (2002-2007) bunu kısmen denediler de.
Ayrıca Kürt meselesini de hukuk ve demokrasi ile çözeceklerini söyleyerek Kürt seçmeni kazandılar. Geniş bir ittifaklar çemberi oluşturdular, çokça müteffik edindiler. Bunları yaptıkça büyüdüler, büyüdükçe habire seçim kazandılar. Seçim kazandıkça hegemon bir parti haline geldiler, mutlak bir güç elde ettiler.
Güç Zehirlenmesi
Fakat iktidar bozar mutlak iktidar mutlaka bozardı. Büyüdükçe seçim kazandıkça (iktidarın doğasında olan) güç zehirlenmesi peşi sıra sökün etti. Arap Baharı ile Ahmet Davutoğlu’nun Stratejik derinlik Çalışmasından yola çıkarak II. Abdülhamid dönemine referansla Neo Osmanlıcılığa soyundular. Erdoğanı Arap coğrafyasında gezdirdiler. Araplar’ın kendisini Ortadoğunun lideri ve halifesi yapacağı yanılgısına kapıldılar.
Aslında Suriye meselesinin kökleri de burada aranmalı. Başta Mısır olmak üzere birçok İslam ülkesinin iktidarları Arap Baharı ile bir anda Erdoğan’nın da sıcak baktığı Müslüman Kardeşler’in eline geçmişti. Bir tek Suriye kalmıştı onların iktidarına geçmeyen. Esad Erdoğan’ın yakın dostu idi. Bu eski dosta başlangıçta ABD’nin etkisi ve itkisi ile telkinle değiş dediler, (Dış İşleri Bakanı Davutoğlu otuz kez Suriye gidip geldi) olmayınca savaş başladı.
2011 Seçimleri Değişimin Dönüm Noktası
Dışardaki bu gelişmelere parelel içerde de ciddi gelişme ve değişimler yaşanıyordu. 2010 Referandumu adalet mekanizmasını Gülen Cemaati’ne yakın olanlara teslim etmekle kalmadı, güç zehirlenmesinin de ilk işaret fişeği işlevini gördü.
2011 seçimleriyle artık yenilmezliği tescil edilen AKP hegemon parti haline geldi ve bu noktadan sonra güç zehirlenmesi iyice belirginleşti. Söylemler daha da öfkeli ve kibirli hale geldi. Artık tamamen güçlendiğine vehmetmiş, içerde ve dışarda kurduğu ittifaklara ihtiyacı kalmamıştı, ya da en azından öyle varsayıyorlardı.
Böylece ittifak içindeki müteffiklerinden birer birer koparak siyasal islama dönüş yapmanın sinyalleri verilmeye başlandı. Milli Görüş aslına rücu mu ediyordu? Bu çağdaş dünyanın da dikkatini çekti ve tartışmalar başladı. İktidarı kimseyle paylaşmak istemiyor, daha doğrusu yanına aldığı mütefiklere ihtiyacı olmadığını ayan beyan açık ediyordu.
İlk Kopuş FETÖ İle
İlk kavga, iktidar paylaşımında patlak vermesi gereken Gülen Cemaati ile 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrılması ile başladı. Dershanelerin kapatılması hamlesi ile buna cevap verildi. Daha sonra FETÖ olarak adlandırılacak örgütün dört bakanın yolsuzluklarını ve başbakanın konuşmalarını açıklamaları ile devam etti. 17 - 25 Aralık süreciyle de uzun süre birlikte oldukları FETO’dan tamamen koptu. AKP adliye ve polis operasyonu ile buna cevap verdi. FETÖ ise 15 Temmuz hain darbe kalkışması ile gerçek yüzünü ortaya koydu ve Türkiye can ve mal kayıplarıyla büyük bedel ödedi. Artık “eski dostlar” ezeli düşmandı.
Diğer Müteffiklerle Birer Birer Ayrıldı
Kobani’de Kürtleri karşısına aldı, siyasi islam çıkışları ve hayat tarzı tartışmaları liberalleri ve solcuları ürtküttü, AB ile kopma noktasına gelmesi, ABD ile çekişmesi sermayeyi geri çekti.
Dış ilişkilerinde sadece Suriye bataklığı değil, aynı zamnda sıfır problemli dış politika çöktü. Aleksander Dugin’in yolunda bir yol izlenerek Rusya üzerinden Avrasyacalık kartı öne çıkarıldı. Oysa bir süre önce bundan dolayı onca genral Ergenekon adıyla hapsedilmişti. Şimdi bunlar yeni müteffik olmuştu.
Türkeş’in deyimi ile kendileri hapiste ama fikirleri iktidardı. Rusya yeni partner adayı olarak Batı karşısında bir koz olarak saha sürüldü. S 400 anlaşması ise ortalığı iyice gerdi. Bu durum başta NATO olmak üzere ABD ile ilişkileri kopma noktasına getirdi. Almanya’nın şahsında AB ile cebelleşildi.
Sıfır problem yürümeyince, “Pro aktif” dış politika ile ikame edilmişti, pro aktiflik Türkiye’yi tamamen dış dünyadan tecrit etti. Bu kez de “değerli yanlızlık” kavramı ortaya atıldı. İlişkilerin iç içe geçtiği küreselleşme çağında yanlızlığın nesinin değerli olduğunu kimse anlayamadı. Anlaşılan oydu ki, epey zaman kaynak kaybı ve bolca bedel ödemesinden sonra hikaye tekarar başa dönecekti.
Yeni Çıkış Yeni Sistem
Neo Osmanlıcık hayali Arap Baharı’nın çökmesi ile çöktü. İçerde ise bir sistem (kimilerine göre rejim) değişikliğine giderek tek adamlıkta toplandı hayaller. Bunu da MHP’yi her aşamada koltuk değneği yaparak (ya da kimilerine göre derin devletin yanına verdiği denetçilik görevi ile MHP ve Bahçeli ile) sağladı. Tabi burada Baykal’ı da sayarsak 12 kez karşısında bir türlü başarılı olmayan muhalefetin de günahı yok değil.
Son seçim bir yerde yeni sistemin de oylaması idi. Muhalefet gene başaramadı. Erdoğan bu seçimin de galibi olarak çıktı ve aynı zamanda yeni CB Hükümet sisteminin de yürürlük bulmasının başlangıcı oldu. Türkiye açısından artık yeni bir yönetim süreci başlıyor.
Peki, şimdi ne olacak? CB Erdoğan ne yapacak, nasıl davranacak? Türkiye nereye doğru gidecek, yeni sistem başarı ile uygulanabilecek mi? Yoksa hiç tahayyül etmediğimiz yeni sorunlar mı bizi bekliyor? Bütün bu soruların yanıtları yeni bir yazının konusu.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları