loading
close
SON DAKİKALAR
Son DakikaSon Dakika

Yeni bir güne açılan kapı olarak Newroz

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 20.03.2013
        

Bunu yeni gün olarak Newroz müjdeliyorsa bu 30 yıllık çatışmanın, kayıpların, ölümlerin, haksızlıkların da bir sonu olmalı...

21 Mart günü Newroz'u hep beraber bu kez barış umuduyla şenlik ve şadlık içinde kutlayacağız. Newroz hem çok güncel hem de çok tarihi bir metafor. 

Doğru bir gelecek için geçmişe bakmak gerek denir; hal bu ise biraz bu kavramı irdelemek lazım. Newroz kavramı içinde iki ayrı yelpazede değerlendirilebilecek iki ayrı anlam taşıyan bir söylemi ifade ediyor. Tarihi kaynak ve yaşantılardan süzülerek gelen bu anlam ve içerikler günümüz gelişmelerine de ışık tutuyor. Çünkü bu gün içinden geçtiğimiz sürecin sonunda beklediğimiz şey, eskinin geride kaldığı, yeniyi müjdeleyecek yeni bir gündür. Değil mi ki tarih bu günü anlamamızı sağlarken geleceği oluşturmamıza da katkıda bulunur. Bu bakımdan Newroz hem içerdiği mesajlarla bu günüe anlamlı bir ilham veriyor hem de barışa dair mesajların bu günde verilecek olması onun anlamına uygun müthiş bir işlev yüklemiş oluyor. 

Newroz'un birinci anlamı (nu=yeni, roj=gün, nuroj) yeni gün anlamına geliyor. Mevsim itibarıyla bakıldığında, kış ile baharı birbirinden ayıran, doğadaki değişimi, uyanışı anlatan, kıştan bahara geçişi simgeleyen bir değeri var. Newroz'la birlikte sadece geride kalan kar, kış, eziyet değil aynı zamanda gelenin müjdelediği bahardır, bolluktur, berekettir. Dolayısıyla yeni günle birlikte bütün olumsuzluklar geride kalırken bütün iyilik ve güzelliklere kapılar açılmıştır. Şimdi Newroz'un birinci anlamıyla günümüze baktığımızda; giden/gidecek olanın, yaşanan olumsuzluklarla birlikte yanlış ekonomi politikaların yol açtığı yokluk, yoksulluktur; bundan sonra oluşacak zihniyet değişiminin sonucu olarak gelen gelecek olan ise bolluk, bereket ve zenginlik olacaktır.

Newroz'un ikinci anlamına gelince, bu biraz daha siyasi bir içerik. Bu anlamıyla Newroz sömürüye, zulme, haksızlığa başkaldırışı ifade eder. Nitekim efsanedeki zalim yönetici Dehak çocukların başını kesip, beyinleriyle omuzlarında çıkan yaraları iyileştirecek kadar ileri gittiğinde; iki oğlundan birini bu uğurda kaybeden demirci ustası Kawa, sıra ikinci oğluna gelince bu haksızlığa artık daha fazla dayanamaz, balyozu eline alır Dehak’ın sarayına yürür. Dehak’ın zulmünden bizar olmuş halk, bu spontane çıkışı hep birlikte izleyerek zalim Dehak’ın sarayına yürürler, Dehak’ın zulmünü sarayı ile birlikte başına yıkarak, zilletine son verirler. O nedenle o günden beri Newroz aynı zamanda Ortadoğu halklarının sömürüye, zulme ve haksızlığa başkaldırı günü olarak sembolleşmiştir. 

Günümüze geldiğimizde ise, 30 yıllık savaşı sona erdirecek, barış sürecinin Newroz'la beraber içerik bulması, aynı zamanda bu anlamda haksızlıkların geride kalacağının müjdecisi olacaktır. Bu yönüyle de Newroz büyük işlev yüklenmiş görünüyor. Tabi bu sadece barışı müjdelemekten ibaret kalmamalı,barışın gereği ne ise yerine getirilmelidir. O zaman Newroz’un yaşama dair estetiği, işleviyle birleşecek,  mükemmellik olarak addedilecek olan kalıcı barış ortaya çıkacaktır. O halde, herkesin nasıl bir baharı varsa ve bunu yeni gün olarak Newroz müjdeliyorsa bu 30 yıllık çatışmanın, kayıpların, ölümlerin, haksızlıkların da bir sonu olmalı ve bu da Newroz da barış olarak öne çıkmalıdır. Çünkü bunca zamandır çok yıkıldı, artık yapılmalıdır, artık yapmanın, onarmanın zamanıdır.. Bütün bunlar çok güzel, peki ya aksi olursa, diye endişeler var. Bunlar içinde önlem almak elzem olacaktır. 

Bir kere işin başında hayal kırıklığı yaşatmamak için, herkese doğruları söylemek lazım. Önce ne olmayacak onu söyleyelim: “Öcalan hemen silahları sustursun, silahlı militanlar hemen dışarı çıksın, sonra da silahları hemen bıraksınlar” şeklindeki bir yaklaşım ve beklenti hayal kırıklığına yol açabilir. Çünkü gerçekçi olmak lazım, bunlar öyle üst üste devletin vereceği talimatlarla yerine gelecek şeyler değil. 

Elbette çatışmasızlık olacak ama hemen silahların bırakılacağını beklemek fazla saflık olur. PKK bir adım attığı zaman, karşıdan atılacak adım beklenecek. Eğer devlet bu adıma karşı bir adım atarsa o zaman dışarı çıkacak. Dışarı çıktıktan sonra eğer anayasada beklenen adım(lar) atılırsa o zaman da silahların bırakılması deklere edilecek; bu beyanın ardından bir genel af gündeme gelebilir, o zaman da silahların üçüncü bir tarafa teslimi gündeme gelecek vb. Fakat bütün bunların başarıya ulaşması için sadece devletle örgütün anlaşması yetmeyecek; halkın onayı da gerekecek, bu nedenle toplumsal algılarının da buna göre yönetilmesi gerekecektir. 

Yani ilk adımlar psikolojik alt yapının hazırlanmasına yönelik olmalı, sonra somut adımların başarıya ulaşması beklenmeli. Bunun da en vazgeçilmez koşulu; tarafların samimi ve iyi niyetli davranmasıdır. Birinin diğerini alt etmeye yönelik manevralar yapması, mevzi kazanmaya dönük taktikler uygulaması, siyasi ve pragmatik sonuçlar almaya dönük işlere koyulması işe yaramaz, tam tersine süreci baltalar. O zaman yeni gün yeni gün olmaz, o zaman eskiyi aratacak manzaralarla karşı karşıya kalabiliriz. 

Son bir notla bitirelim bu yazıyı. Bir filozof mutsuzluğun kaynağını, geçmişte yaşanan olumsuzluğu bu güne taşıyıp, kendi huzursuzluğunu yeniden üretmek; ya da gelecekte daha olmamış yaşantılardan sadece kötü sonuçlar çıkarıp, bu günü baskı altına almak suretiyle içinde bulunduğu haleti ruhiyeyi (yani iç barışını) bozmak şeklinde ifade ediyorlar. Barış ta aynen böyledir. Onu iki şey fena halde bozar. Bir; geçmişte yaşananlardan ders çıkarmak yerine, onu bugün üzerinde bir tehdit unsuru olarak kullanmak yapıcı değil yıkıcı bir etki yapar. İki, bugün atılan adımları görmezden gelip, henüz atılmamış olan bazı adımların gelecekte sorun yaratacağını öne sürerek bugünü esir almak veya bu gün üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanıp karamsarlığa da aşan kötümser bir hava yaratmak olsa olsa barış istemeyenlerin işine yarar. O halde karanlığa kurşun sıkmaya gerek yok. Herkes sorumlu davranmalı. Çünkü bu toplum çoktandır bu barışı hakkediyor. Eğer bir konuda hak sahibi oluyorsak o hak bize aynı zamana da sorumlu davranma görevi de yükler. 


Ahmet Özer

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları