Tarih:
31.10.2012
Yeni CHP ve devlet kavramı
Ahmet Özer yazdı, ''CHP, 80 yıl önce oluşturduğu devlet anlayışını değiştirmek ve çağın ruhunu yakalamak durumundadır...''
Din ve mezhep; ırk ve milliyet çatışmaları geride kalmalıBir önceki yazıda belirtildiği üzere Yeni CHP’nin gerçekten yeni olması için bazı kavramaları gözden geçirmesi gerekir. Bu anlamda gözden geçirmesi gereken kavramların başında ise devlet kavramı geliyor. Bu gözden geçirmenin ortaya çıkaracağı sonuç öyle olmalı ki Yeni CHP devletçi yapıdan, halkın yanında duran bir yapıya dayandığını göstermeli ve bu algıyı halkta yerleştirmelidir.
Bilindiği üzere tarihsel yapıda din ve tarım imparatorluklarına dayanan ve oradan ulus devlete evrilen, bugün ise bu mantaliteyi aşan bir devlet geleneği var. İnsanlar geçmişte sekiz bin yıllık bir tarım evresini yaşadılar. Bu evrede en değerli kaynak topraktı. Toprağa sahip olan güce de sahip oluyordu, güç sahip olunan toprağın genişliği ile ölçülüyordu. Ancak insanları toprak adına ölüme göndermek kolay olmadığından bu dönemin yönetenleri, kitleleri din ve mezhep adına toprak için savaşa gönderdiler. Bu feodal zihniyet daha sonra sanayileşmeye geçilmesi ile yıkıldı, sanayileşme kapitalizmi doğurdu, kapitalizm milliyetçiliği tetikledi. Bu dönemde ham madde ve Pazar önem kazandı.
Ancak tıpkı tarım döneminde olduğu gibi bu dönemde de insanları Pazar ve ham madde için ölüme göndermek kolay değildi. Bunun için sihirli kavram ırk ve milliyet oldu. Bu dönemde ham madde ve Pazar için ırk ve milliyet üzerinden savaşlar yapıldı ve çok kan döküldü. Sadece 20. Yüzyıldaki 2 Dünya savaşında 70 milyon insan öldü bir o kadarı da sakat kaldı. Kendi kendini yok etmekten korkan insanlık II. Dünya Savaşından sonra bir “U Dönüşü” yaparak demokrasi, insan hakları, çevre bilinci, dünya barışı gibi kavramlara sarıldı. Artık tek ve belli pazarlar yerine dünya ekonomik sınırların giderek kalktığı bir açık Pazar haline geldi.
Tekçi ulus devlet anlayışı atık aşıldı
Tekçi ulus devlet anlayışı atık aşıldı
Bu çerçevede geçmişin katı, bürokratik, merkeziyetçi ve tekçi ulus devlet anlayışı ve yönetimi tartışılmaya başlandı. Bu çerçevede devletten ziyade insanı esas alan bir mantaliteye geçildi. Kutsal ceberut devlet çağdaş toplumlarda aşıldı, devletin insanı değil insanın devletinin egemen olduğu bir yapıya geçildi. İşte bu geçiş aynı zamanda siyasal partilerinde devlet konusundaki görüşlerini gözden geçirmesine neden oldu. Kendini yenileyenler ve çağa uyduranlar ayakta kaldı, zamanın ruhunu yakalayamayanlar silinip gitti. İşte bu nedenle CHP de 80 yıl önce oluşturduğu devlet anlayışını değiştirmek ve çağın ruhunu yakalamak durumundadır.
Devletçiliğin iki keskin yanı
Devletçiliğin iki keskin yanı
Devletçiliğin ise CHP açısından bu bağlamda iki yanı var: Biri devletin yaptığı olumsuzluklarla ilişkilendirilmesi meselesidir. Devleti kuran parti olarak tarihte yapılanlarla bugünkü CHP’nin özdeşleştirilmesidir. Daha doğrusu bu propagandayı yapanlar CHP’yi kurucu bir parti olarak, devletin pozitif yanlarından ziyade negatifleri ile ilişkilendiriyor. Söz gelimi CHP cumhuriyeti kurma, seçme seçilme hakkını kazanma, çok partili sisteme geçme gibi monarşiden demokrasiye geçişin altyapı taşları sayılabilecek adımlar atmış olmasına karşın bundan ziyade devletin ve devletçiliğin hanesine negatif olarak geçen olaylarla anılıyor. Çünkü toplumsal bellek pozitiflerden ziyade negatifleri hatırlamaya, hele yasak ve korku nesnesi varsa işin işinde, daha meyyaldir. Bu manada Dersim Katliamı, ezanın Türkçeleştirilmesi, camilerin ahır yapılması, 60 darbenin arkasında durulması gibi sembolik söylemlerin CHP’ye mal edilmesi ve propagandası siyaset arenasında daha fazla hoşgörüye sahip oluyor. Dolayısıyla tarihi bagajın olumlu yanlarından ziyade, olumsuz yönlerinin bugünkü CHP’nin sırtına yüklenmesi onun ileri gitmesini engelleyen önemli ağırlıklar oluşturuyor. Siyasetçinin görevi bu durumda sürekli yakınmak değil kendi kurumuna ilişkin negatif algıları silmektir. Hüner ve başarı bunu başarması oranında ortaya çıkar. O halde CHP’nin yapması gereken hala dünde kalmış ve aslında Türkiye'nin topyekun ortak belleğini teşkil eden olumsuzlukları savunmak değil, bunu üstünü örtmeden, komplekse kapılmadan günahıyla sevabıyla tarihe ve tarihçilere havale edip, geleceğe bakmak olmalıdır.
İnsan mı, devlet mi önce gelir?
İnsan mı, devlet mi önce gelir?
Devlet babında ikinci önemli husus ise CHP’nin halk devlet ikileminde halktan ziyade devletin yanında konumlandığı, bu nedenle halkçılıktan ziyade devletçi bir parti olduğu algısıdır. Hatırlanacaktır AKP’nin ortaya çıkıp büyümesindeki en önemli unsur devletin namı hesabına yazılan 28 Şubat mağduriyetini çok iyi kullanmasıydı. Bu nedenle halkın yanında durup devlet alanında halka yer ve soluk açacağı propagandası çok işine yaradı. Askeri vesayete karşı çıktı. Geçmişte de bu vesayetçi ve statükocu yapıya karşı çıkanları halk hep destekledi. Ancak AKP’nin bugün geldiği yer, bahsettiği devlet ve statükoyla özdeşleşmek olduğu halde, geçmişteki halk taraftarlığının güçlü etkileri hala sürdüğünden destek de –azalmakla beraber- hala sürüyor. Ne zaman ki foyası tam meydana çıkarsa o zaman halk da desteğini tamamen çekecektir. Bunu teşhir etmek ve AKP’nin bu konuda gerçek yüzünü göstermek işi ise ana muhalefet olarak birinci derecede CHP’nin görevidir. Ancak bunun için önce kendisinin sırtını halka dayayıp devlet nezdinde halk politikası yürüttüğüne halkı inandırması, bu konuda kendisine yönelik negatif algıyı silmesi gerekir. Çünkü CHP’nin bu hususta, iktidar partisinin tersine, geçmişte öyle kuvvetli bir negatif algısı var ki hala bunu silmede güçlük çekiyor. Bu algının devam etmesinde bazı CHP yöneticilerinin de katkıda bulunduğunu söylemek lazım.
Bazı yöneticiler hala devlet milliyetçisi
Bazı yöneticiler hala devlet milliyetçisi
CHP mevcut duruşu ve savunusu ile yer yer milliyete dayanan otantik milliyetçilikten ziyade devlete dayanan, bir devlet milliyetçiliği refleksi göstermektedir. Bu geçmiş tarihsel köklerden geldiği gibi, bugünde yer yer yapılmaktadır. CHP=Devlet algısının oluşmasında bu tarihi algının yanı sıra günümüzdeki bazı CHP siyaset adamlarının devlet vurgusunu gereğinden fazla yapmalarından da kaynaklanmaktadır. Bu haliyle bir “devlet milliyetçisi” kimliği ortaya çıkarıyor.
Örneğin Anayasanın 66.maddesindeki “Türk” vurgusu Anayasa Uzlaşma Komisyonunda tartışıldığında bazı CHP temsilcileri bu vurgunun zinhar kalkmaması gerektiğini yüksek sesle savundular ve bu kamuoyuna da yansıdı. Bu madde “Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı herkese Türk denir” diyor. Oysa bu memlekette Türk dışında etnisiteler de var ve bunlar kendilerini kendi kimlikleri ile ifade etmek istiyorlar. Olmadığı zaman ise bundan niza çıkıyor ve devlet bu noktada rıza üretmek konusunda sıkıntıya düşüyor. Çağdaş devletin görevi kendi vatandaşına rıza göstermediği gömleği zorla giydirmek değildir. Vatandaşları arasında herhangi bir konuda ayırım yapmak, ya da bunu ima edecek söz ve davranışlarda bulunmak değil, hakem gibi davranmak herkese eşit mesafede olmak ve eşit davranmaktır.
Karşı savunu inandırıcı değil
Karşı savunu inandırıcı değil
Bu noktaya karşı savunusu olanlar ise, Türk kavramının etnik bir kavram olmadığını, bu kavramın herkesi kapsadığını ileri sürüyorlar ama bu inandırıcı ve ikna edici olamıyor. Çünkü sosyolojik gerçek bu yasayla çelişiyor. Örneğin siz yasaya “Türkiye'deki bütün kuşlar kargadır diye yazsanız” bütün kuşlar yasayla karga olur mu? Ya da “Ülkedeki bütün ağaçlar kavaktır” diye bir yasa maddesi yazsanız yasayla bütün ağaçlar kavak olmaz. Çınarı, selviyi, köknarı vs nereye koyacaksınız? O halde toplumsal sosyolojiyi kendi istekleriniz doğrultusunda yasayla düzenlerseniz realite sizi tekzip eder. Geçmişte ulus devlet sürecinde bu türden yasalar yapılmış olabilir. Ama artık dünyanın geldiği yer, evrensel hukuk kaideleri buna cevaz vermiyor. Bunu en önce kavraması ve uygulaması gereken bu evrenselliği savunan sosyal demokratlar değil mi?
Değişimden korkmamak lazım
Değişimden korkmamak lazım
Şu iyice anlaşılmalıdır: Halk siyasetçiye kendisini istemediği kalıplara sokma yetkisi vermiyor, aksine ortaya çıkmış olan sorunlarını çözmek için yetki veriyor. Aynı şekilde halk yasa koyucuya istediği biçimde yasa yazma yetkisi vermiyor, verdiği yetki kendi taleplerini toplumsal gerçeklikle ile çelişmeyecek biçimde yasa haline getirme yetkisidir. Bütün bu gerçekler ortadayken hala devletçi bir tutumla kendi toplumunun önemli bir kısmını dışlayarak karşısına almak akılcı ve gerçekçi bir siyasetle bağdaşabilir mi? Bunun gibi bir çok nokta, CHP’nin bu konuda artık kendini gözden geçirmesi gerektiğini gösteriyor. Yeni CHP söylemi böyle bir gözden geçirmeye olanak tanığı için son derece önemli.
Prof. Dr. Ahmet Özer
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları
DİĞER YAZILARI