loading
close
SON DAKİKALAR

Çevre (Ekosistem) Kaynaklı Enfeksiyonlar İnsanları Öldürüyor

Prof.Dr. Bekir Kocazeybek
Tarih: 13.02.2012

Son 10 yıldır insan yaşamı, çevre kaynaklı enfeksiyon hastalıkları tarafından tehdit edilmektedir ve yüzlerce insan hayatını kaybetmektedir.

Son 10 yıldır insan yaşamı, çevre (hayvanlar, sular, sebze ve meyveler) kaynaklı enfeksiyon hastalıkları tarafından tehdit edilmektedir ve yüzlerce insan hayatını kaybetmektedir. Şöyle geriye dönük, fazla değil 10-15 yılı incelendiğimizde; insanların ölümüne neden olan çevre kaynaklı birçok farklı enfeksiyon hastalığının 100’lerce insanı canından ettiği ve bunların yeni teknolojik tanı yöntemleriyle tanımlandığı görülmektedir.

Son 10- 15 yıllık dönemde çevre ve ekosistem kaynaklı mikrobik hastalıkların neler olduğu geçmeden,1929 yılında İngiliz bakteriyolog Aleksander Fleming’in penisilin antibiyotiğini bulduğunda ve o gün baskın olan “artık bundan sonra mikrobiyologlar muayeneleri kapatırlar, nasıl olsa çok etkili bir antibiyotik bulundu, mikropların kökü kazınacak ya da mikrobiyoloji uzmanlarına iş kalmadı” anlayışının bugün için ne kadar öngörüsü olmayan yanlış bir düşünce olduğu ortaya çıkmıştır.

Son 10- 15 yıllık dönemde başlıca öldürücü salgın hastalıklar irdelendiğinde;

2003 yılının şubat ayında Asya (özellikle Çin, Hong-Kong), Kuzey  Amerika’da etkili olan ve 784 kişide ciddi akut akciğer hastalığı (SARS) hastalığı yaparak ölüme neden olan virus (Koronavirus) ÇEVRE’de bulunan yarasalardan misk kedilerine ve kedilerle de  YAKIN TEMAS sonucu insanlara bulaştığı bilinmektedir. 

2002 yılında ülkemizde (Tokatta) ilk kez tanımlanan ve 2002-2008 yılları arasında özellikle mevsimsel Mart- Ekim (sıklıkla Haziran- Temmuz) aylarında görülen ve bu dönemde 270 kişinin ölümüne neden olan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) %70’i keneden, %30’u ise evcil hayvanlardan, olmak üzere ÇEVREDEN insanlara bulaşmıştır(sadece 3 olgu hastane kaynaklı kazayla bulaştı).

2005-2008 yılları arasında 61 ülkeyi kapsayacak şekilde 245 (4’ü Türkiye’den) insanın ölümüne neden olan Avian İnfluenzae (Kuş gribi) ÇEVREDEN, kanatlı hayvanlarla (özellikle kümes hayvanlarıyla) YAKIN TEMAS sonucu bulaşmıştır. 

2009  yılında ÇEVREDE yaşayan Kuş ve Domuz Gribi virusunu insanda oluşturduğu yeni bir tiple (H1N1) meydana gelen ve Domuz Gribi adıyla bilinen salgın Türkiye’de 650, dünyada ise 8750 kişinin ölümüne neden olmuştur.

2010 yılında Türkiye’nin batı bölgeleride özellikle Manisa bölgesinde 5 kişinin ölümüne neden olan Batı Nil Ateşi Hastalığı ÇEVRESEL EKOSİSTEMDEN sivrisineklerden bulaştığı bilinmektedir.

Bu yıl Haziran ayında Almanya’da patlak veren ve 35 civarında insanın ölümüne neden olan ve çok ciddi  Kanamalı Böbrek Hastalığı ile seyreden ENTEROHEMOROJİK Escherichia coli (EHEC) bakterisi ÇEVREDEN (İlk önce İspanya’dan ithal edilen salatalık suçlamıştı, daha sonra gübre  ve el temasıyla bozulmuş sebze filizlerinden olduğu açıklandı).

Yine bu yıl, Eylül-Ekim ayında ABD’de patlak veren ve 21 kişinin ölüm neden, bebeklerde yenidoğan hastalığı (erken dönemde granülamatoz infartiseptica, geç dönemde menenjit yada meningoensefalit) ve erişkinlerde menenjit ve bakteriyemi gibi hastalıklardan sorumlu Listeria monocytogenesis bakterisi ÇEVREDEN kavunların  tüketilmesiyle bulaştığı ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) tarafından bildirilmişti ve bu günlerde Pakistan’da şimdilik 195 kişinin ölümüne neden olan Dang Hastalığına neden olan Dang Virusu yine ÇEVREDEN, maymun-sivrisinek aracılığı ile insanlara bulaştığı bildirilmiştir.

İnsanların yaşamını tehdit eden ve yüzlerce-binlerce insanın ölümüne neden olarak uluslar arası boyutta bilinen bu virusların ötesinde son 10-15 yıllık dönemde medyaya yeterince yansımayan ve uluslar arası nitelik kazanmayan farklı birçok öldürücü salgın yapabilen yeni mikroorganizmaların (Hantavirus, Tatarcık Virusu ve Chikungunya virus vd.). olduğu bilinmektedir Burada belirtilen ve ölümlere neden olan salgın enfeksiyon hastalık etkenlerinin;
-Çevresel faktörlerle ( İklim, biriktirici konaklar ve taşıyıcı faktörler),
-Etkin antimikrobiyal tedavilerin olmaması
-Aşılarının olmaması
-Fatalite (öldürme) oranlarının çok yüksek olması
-Nerede, ne zaman salgın geliştirebileceklerinin kestirilememesi gibi ortak özelliklerinin olduğunu görüyoruz.

Yüzyıllardır İnsan- Çevre ve Ekosistem ilişkileri belirli bir denge içerisinde giderken ne oldu da son 10-20 yılda çevre ve onunla ilişkili Ekosistem onların bir parçası olan insanlara saldırmaya, sanki intikam almaya başladı? Burada insanlığın hiç mi suçu yok? Evet var. İnsanlığın yüzyıllardır bitmek bilmeyen açgözlülüğü, hırs ve talan zihniyetiyle;
-Vahşi yaşam alanlarının ve ormanlarını yok edilmesi,
-Vahşi kapitalizme bağlı yoksulluğun artması,
-Küreselleşme ile ticaret ve seyahatin artması ve bunun getirdiği insanlar arası ya da insan- hayvanlar arası temasın sıklaşması
-Küresel ısınmayla iklim değişiklikleri
-Özellikle kuraklık
-Tek kutuplu ve globalleşen dünyada Sosyal Devlet kavramının yerini alan bireyci ve sosyoekonomik güce dayanan sağlık politikalarının yürürlükte olması, kısacası sağlık sisteminin çökmesiyle hızlı ve etkin çözümlerin kamu yararına uygulanmaması

Sonuç olarak, son 20-30 yılda teknolojik gelişmelerle ortaya çıkmayan ancak teknolojik gelişmelerle tanımlamaları yapılabilen öldürücü, salgın yapabilen ve Çevre/Ekosistemin bir parçası olan mikroorganizmaları, insan yaşamını tehdit eder halden çıkarmak için ulusal düzeyde;
1) Uluslararası ve farklı sektörel alanlarda işbirliğinin şart olduğunu 
2) Gerek akademik, gerekse kamu hizmeti yapan kurumlarda alt yapıların geliştirilmesini, eğitim ve araştırmaya dönük teşviklerin artırılması
3) Ulusal veya uluslararası ilişkilerde üretilen bilgi ve teknolojilerin paylaşılması ve kamu yararına düşünülerek, aşırı kar beklentisi içinde olunmamasını,
4) Öldürücü salgın hastalıklardan korunmada, kontrolde ve tedavide çok gereksinim duyulan bilim insanlarını, özellikle akademik ve bilimsel performanslarıyla Dr, Doçent ünvanı alan ancak hak ettikleri kadroları verilmeyen genç akademisyenleri küstürmemek, onları bürokrasi kıskacından kurtarmak ve daha çok kamu yararına bilim üretmelerinin yolunu açmak ve epidemiyolog, mikrobiyolog ve moleküler biyolog insanların iş bulmalarını sağlamak ve özellikle ülkemizde YÖK, ÖSYM, Üniversiteler Arası Kurul (ÜAK), TÜBA, TÜBİTAK gibi Bilim-Akademik Kurumlarda ilişkili İdari kurumları ideolojik kadrolaşmalardan uzak tutmak
5) Ve en önemlisi Sağlık,  Sosyal ve Ekonomik alanlarda devlet politikalarının yeniden gözden geçirilmesi ve İnsan yaşamını yok eden yeni salgın hastalıklara maruz kalınmaması için insan yaşamının her şeyden önce geldiğini ve kutsal olduğunun net olarak kavramak gerektiğini düşünüyorum.


ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları