loading
close
SON DAKİKALAR

Üniversitelerde Anabilim Dalı Başkanlığı ve Rektörlük Seçimleri İle Mobbing Sorunu

Prof.Dr. Bekir Kocazeybek
Tarih: 11.02.2012

Yüksek Öğretim Kurumları ve üst kuruluşlarıyla ilişkili 2457 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu ve bağlantılı yönetmeliklerde sonradan yapılan değişikliklerle üniversitelerde önemli iki yönetim organı olan Anabilim Dalı Başkanlığı ve Rektörlük tayininde seçim m

12 Eylül 1980 askeri darbenin ürünü olan ve Türk halkına bir deli gömleği gibi giydirilen 1982 Anayasasının 130 ve 131. maddelerinde düzenlemesi yapılan Yüksek Öğretim Kurumları ve üst kuruluşlarıyla ilişkili 2457 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu ve bağlantılı yönetmeliklerde sonradan yapılan değişikliklerle üniversitelerde önemli iki yönetim organı olan Anabilim Dalı Başkanlığı ve Rektörlük tayininde seçim mekanizması getirilmiştir.

20 yıllık dönemde demokrasi ve seçim laflarıyla Üniversite Öğretim Üyelerinin özgür iradesi sonucu Rektör tayini yapılıyor gösterilse de gerçek anlamda tabandaki özgür Öğretim üyesi iradesi Rektörlük makamına atamalarda yansımamıştır. Bu irade zaman zaman Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) bazen atama makamının iradesi ile farklı gelişmiş, 1980- 2001 arası muhafazakâr akademisyenlerce anti- demokratik, vesayetçi olarak ilan edilen Kurul yapısı, 2001’den sonra gelen AKP iktidarı ve 2007’den sonra Cumhurbaşkanlığı makamına Abdullah Gül’ ün gelmesiyle muhafazakâr ve cemaatçi bir yapı kazanmış ve kurul birden demokratik olmuş ve AKP’nin vazgeçilmez bir kurumu haline gelmiştir. Bu son referandumda Anayasa değişiklik paketine dahi alınmamıştır. Kurulun bu iki dönemdeki farklı yapılanması Üniversite Rektör aday belirleme seçimlerini çok net olarak etkilemiş, YÖK’ten ve atama makamından güya onay almış aday bunu seçimlerde lehine kullanmaya kalkmıştır.

Anabilim Dalı Başkanlık seçimleri ise 20 yıldan beri genelde Rektörlük ve Dekanlık organlarına göre şekillenmiş, Anabilim Dalı Öğretim üyelerinin oy kullanmaları sıklıkla bu iki makama yakın olan Başkan adayına oy verme paralelliği göstermiştir. Aslında seçim demokrasinin vazgeçilmez bir mekanizması olarak, özgür bilimsel ve akademik düşüncelerin beşiği üniversitelere yakışan bir unsur olsa da, gerçek ruhundan uzaklaşmış tabiatı gereği seçim ortamının galip geleni olduğu gibi bir de mağlubu ve onu destekleyenleri olmuştur.

İşte tam bu noktada gerek üniversitelerde gerekse Anabilim Dallarında seçim mekanizmalarıyla demokratik bir sistem oluşturulmaya çalışılırken seçim kazanıp, makama oturanlar adeta seçimi kaybeden kesime karşı son yılların popüler kavramlarından biri olan MOBBİNGİ (PSİKOLOJİK YILDIRMA) yürürlüğe sokmuşlardır.

Peki mobbing nedir? Mobbing kavramı kararsız ve şiddete yönelmiş topluluk anlamına gelen mobile vulgus sözcüğünden gelmekte, İngilizce de bir yerde toplanmak, saldırmak rahatsız etmek anlamını veren mob’dan gelmektedir.1960’lı yıllarda ilk kez Avusturyalı bilim insanı Konrad Loren tarafından hayvanların bir arada toplanarak, yabancı sürüden bir hayvana karşı uyguladıkları taciz anlamında kullanılmıştır. Mobbing kavramı bugünkü kullanım şekliyle 1980’li yıllarda Dr. Heinz Layman tarafından kullanılmış ve “iş hayatında baskı, şiddet ve psikolojik yıldırma hareketi” olarak tanımlanmıştır.

T.C. Başbakanlığının 19 Mart 2011 tarihli 27879 sayı ile resmi gazetede basılan 2011-2 sayılı MOBBİNG genelgesine göre “kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör işyerlerinde gerçekleşen psikolojik taciz, çalışanların itibarını ve onurunu zedelemek, verimliliği azaltmak ve sağlığını kaybetmesinin nedeni olarak çalışma hayatını olumsuz etkilemede çok önemli bir faktör” olarak gösterilen MOBBİNG üniversitelerde de çok ciddi bir problem olarak yaşanmaktadır.

MOBBİNG’ le Savaşın Derneği web sayfası incelendiğinde; Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanının bir yardımcı doçente karşı mobbing uygulamasından dolayı yargıtayca onanmış para cezası ve sonraya bırakılmış beş aylık hapis cezasını aldığı haberi dikkati çekmektedir: Ayrıca Selçuk Üniversitesi Rektör adayı Rektörlük seçim çalışmaları sırasında verdiği 12 Kasım 2011 tarihli röportajında MOBBİNG’e (Psikolojik şiddet uygulamaları) izin vermeyeceğini, sıkça görülen yıldırma ve kaçırma eylemlerine göz yummayacağını ifade ederek, her personelin yani bir anlamda seçimi kazanan veya kaybedeninde “atama, eğitim faaliyetleri ve Üniversitenin olanaklarında eşit faydalanacaklarını taahhüdünü vermektedir. Rektör adayı bu beyanatı durduğu yerde vermemekte, üniversitelerde genelde yaşanan seçim atmosferinin getirdiği gerginlik sonucu gelişen MOBBİNG uygulamalarını bir anlamda uygulana geldiğinin ipucunu vermektedir.

Bu MOBBİNG sorunu üniversitelerde her Rektörlük ve Anabilim Dalı Başkanlık seçimi sonrası yaşanmaktadır. Örneğin benimde dahil olduğum İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve diğer Fakültelerin Anabilim Dalı seçimlerinde seçimi kaybeden Anabilim dalı başkan adayına yakın asistan, doktora öğrencileri yada uzmanlar ile doçent unvanı almış akademisyenlere MOBBİNG uygulanmakta özellikle Doçent olanlara Doçent kadrosu çeşitli bahanelerle verilmeyip, yıldırma ve kaçırmaya dönük MOBBİNG uygulamaları Anabilim dalı başkanlığı ve onu destekleyenler tarafından yürütülmektedir. Bu uygulamaların Dekanlık ve Rektörler tarafından örtülü olarak destek verildiği ve prim tanındığı şüphesizdir.

Gerek üniversitede Rektörlük seçiminde gerekse Anabilim Dalı başkanlık seçimini de kaybeden adaylara yakın alt kademe akademisyenlerin çalışma motivasyonları bozulmakta, maddi ve manevi zarara sokulmakta ve yıllarca emek verdikleri kurumlarından kaçma noktasına getirilmektedir, bu da üniversite içi çalışma hayatının verimliliğini ve huzurunu bozmakta iş barışının zedelenmesiyle aile ve toplum yaşamı da çok ciddi bir şekilde etkilenmektedir.

Tüm bu nedenlerden dolayı Başbakanlığın genelgesi doğrultusunda üniversitelerde başta ita amirleri Rektör ve Dekan olmak üzere, Anabilim Dalı Başkanları geldikleri makamların bugün onlar için, yarın bir başka kişiler için olduğunu düşünerek MOBBİNG uygulamalarının içinde olmamaları, bu uygulamayı yapmaya çalışanlara prim vermemeleri ısrarla yapanlara gerekli disiplin ve adli ceza soruşturma ve kovuşturma işlemlerini yürürlüğe sokmaları gerekmektedir. Ayrıca yükseköğretimin en tepe kurumu olan YÖK’ünde bu sorun karşısında başörtüsü hususunda gösterdiği benzer duyarlılığı göstermesinin zamanı çoktan gelmiş hatta geçmektedir.

       

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları