Üniversitelerde Anabilim Dalı Başkanlığı ve Rektörlük Seçimleri İle Mobbing Sorunu
Yüksek Öğretim Kurumları ve üst kuruluşlarıyla ilişkili 2457 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu ve bağlantılı yönetmeliklerde sonradan yapılan değişikliklerle üniversitelerde önemli iki yönetim organı olan Anabilim Dalı Başkanlığı ve Rektörlük tayininde seçim m
12 Eylül 1980 askeri darbenin ürünü olan ve Türk halkına bir deli gömleği gibi giydirilen 1982 Anayasasının 130 ve 131. maddelerinde düzenlemesi yapılan Yüksek Öğretim Kurumları ve üst kuruluşlarıyla ilişkili 2457 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu ve bağlantılı yönetmeliklerde sonradan yapılan değişikliklerle üniversitelerde önemli iki yönetim organı olan Anabilim Dalı Başkanlığı ve Rektörlük tayininde seçim mekanizması getirilmiştir.
20 yıllık dönemde demokrasi ve seçim
laflarıyla Üniversite Öğretim Üyelerinin özgür iradesi sonucu Rektör tayini
yapılıyor gösterilse de gerçek anlamda tabandaki özgür Öğretim üyesi iradesi
Rektörlük makamına atamalarda yansımamıştır. Bu irade zaman zaman Yüksek
Öğretim Kurulu (YÖK) bazen atama makamının iradesi ile farklı gelişmiş, 1980-
2001 arası muhafazakâr akademisyenlerce anti- demokratik, vesayetçi olarak ilan
edilen Kurul yapısı, 2001’den sonra gelen AKP iktidarı ve 2007’den sonra
Cumhurbaşkanlığı makamına Abdullah Gül’ ün gelmesiyle muhafazakâr ve cemaatçi
bir yapı kazanmış ve kurul birden demokratik olmuş ve AKP’nin vazgeçilmez bir
kurumu haline gelmiştir. Bu son referandumda Anayasa değişiklik paketine dahi
alınmamıştır. Kurulun bu iki dönemdeki farklı yapılanması Üniversite Rektör aday
belirleme seçimlerini çok net olarak etkilemiş, YÖK’ten ve atama makamından güya
onay almış aday bunu seçimlerde lehine kullanmaya kalkmıştır.
Anabilim Dalı Başkanlık seçimleri
ise 20 yıldan beri genelde Rektörlük ve Dekanlık organlarına göre şekillenmiş,
Anabilim Dalı Öğretim üyelerinin oy kullanmaları sıklıkla bu iki makama yakın
olan Başkan adayına oy verme paralelliği göstermiştir. Aslında seçim
demokrasinin vazgeçilmez bir mekanizması olarak, özgür bilimsel ve akademik
düşüncelerin beşiği üniversitelere yakışan bir unsur olsa da, gerçek ruhundan
uzaklaşmış tabiatı gereği seçim ortamının galip geleni olduğu gibi bir de
mağlubu ve onu destekleyenleri olmuştur.
İşte tam bu noktada gerek üniversitelerde
gerekse Anabilim Dallarında seçim mekanizmalarıyla demokratik bir sistem
oluşturulmaya çalışılırken seçim kazanıp, makama oturanlar adeta seçimi
kaybeden kesime karşı son yılların popüler kavramlarından biri olan MOBBİNGİ
(PSİKOLOJİK YILDIRMA) yürürlüğe sokmuşlardır.
Peki mobbing nedir? Mobbing kavramı
kararsız ve şiddete yönelmiş topluluk anlamına gelen mobile vulgus sözcüğünden gelmekte, İngilizce de bir yerde
toplanmak, saldırmak rahatsız etmek anlamını veren mob’dan gelmektedir.1960’lı yıllarda ilk kez Avusturyalı bilim
insanı Konrad Loren tarafından hayvanların bir arada toplanarak, yabancı sürüden
bir hayvana karşı uyguladıkları taciz anlamında kullanılmıştır. Mobbing kavramı
bugünkü kullanım şekliyle 1980’li yıllarda Dr. Heinz Layman tarafından
kullanılmış ve “iş hayatında baskı,
şiddet ve psikolojik yıldırma hareketi” olarak tanımlanmıştır.
T.C. Başbakanlığının 19 Mart 2011
tarihli 27879 sayı ile resmi gazetede basılan 2011-2 sayılı MOBBİNG genelgesine
göre “kamu kurum ve kuruluşları ile özel
sektör işyerlerinde gerçekleşen psikolojik taciz, çalışanların itibarını ve
onurunu zedelemek, verimliliği azaltmak ve sağlığını kaybetmesinin nedeni
olarak çalışma hayatını olumsuz etkilemede çok önemli bir faktör” olarak
gösterilen MOBBİNG üniversitelerde de çok ciddi bir problem olarak
yaşanmaktadır.
MOBBİNG’ le Savaşın Derneği web sayfası incelendiğinde; Kocaeli Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dekanının bir yardımcı doçente karşı mobbing uygulamasından
dolayı yargıtayca onanmış para cezası ve sonraya bırakılmış beş aylık hapis
cezasını aldığı haberi dikkati çekmektedir: Ayrıca Selçuk Üniversitesi Rektör
adayı Rektörlük seçim çalışmaları sırasında verdiği 12 Kasım 2011 tarihli
röportajında MOBBİNG’e (Psikolojik şiddet uygulamaları) izin vermeyeceğini,
sıkça görülen yıldırma ve kaçırma eylemlerine göz yummayacağını ifade ederek,
her personelin yani bir anlamda seçimi kazanan veya kaybedeninde “atama, eğitim
faaliyetleri ve Üniversitenin olanaklarında eşit faydalanacaklarını taahhüdünü
vermektedir. Rektör adayı bu beyanatı durduğu yerde vermemekte, üniversitelerde
genelde yaşanan seçim atmosferinin getirdiği gerginlik sonucu gelişen MOBBİNG
uygulamalarını bir anlamda uygulana geldiğinin ipucunu vermektedir.
Bu MOBBİNG sorunu üniversitelerde
her Rektörlük ve Anabilim Dalı Başkanlık seçimi sonrası yaşanmaktadır. Örneğin
benimde dahil olduğum İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve diğer
Fakültelerin Anabilim Dalı seçimlerinde seçimi kaybeden Anabilim dalı başkan
adayına yakın asistan, doktora öğrencileri yada uzmanlar ile doçent unvanı
almış akademisyenlere MOBBİNG uygulanmakta özellikle Doçent olanlara Doçent
kadrosu çeşitli bahanelerle verilmeyip, yıldırma ve kaçırmaya dönük MOBBİNG
uygulamaları Anabilim dalı başkanlığı ve onu destekleyenler tarafından
yürütülmektedir. Bu uygulamaların Dekanlık ve Rektörler tarafından örtülü
olarak destek verildiği ve prim tanındığı şüphesizdir.
Gerek üniversitede Rektörlük
seçiminde gerekse Anabilim Dalı başkanlık seçimini de kaybeden adaylara yakın
alt kademe akademisyenlerin çalışma motivasyonları bozulmakta, maddi ve manevi
zarara sokulmakta ve yıllarca emek verdikleri kurumlarından kaçma noktasına
getirilmektedir, bu da üniversite içi çalışma hayatının verimliliğini ve
huzurunu bozmakta iş barışının zedelenmesiyle aile ve toplum yaşamı da çok
ciddi bir şekilde etkilenmektedir.
Tüm bu nedenlerden dolayı
Başbakanlığın genelgesi doğrultusunda üniversitelerde başta ita amirleri Rektör
ve Dekan olmak üzere, Anabilim Dalı Başkanları geldikleri makamların bugün
onlar için, yarın bir başka kişiler için olduğunu düşünerek MOBBİNG
uygulamalarının içinde olmamaları, bu uygulamayı yapmaya çalışanlara prim
vermemeleri ısrarla yapanlara gerekli disiplin ve adli ceza soruşturma ve
kovuşturma işlemlerini yürürlüğe sokmaları gerekmektedir. Ayrıca yükseköğretimin
en tepe kurumu olan YÖK’ünde bu sorun karşısında başörtüsü hususunda gösterdiği
benzer duyarlılığı göstermesinin zamanı çoktan gelmiş hatta geçmektedir.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları