Tarih:
19.07.2014
Demirtaş'ın Yeni Yaşam Belgesi Üzerine
Birgül Ayman Güler; Selahattin Demirtaş, üç cumhurbaşkanı adayından biri. Partisi HDP, açık adıyla Halkların Demokratik Partisi.
Selahattin Demirtaş, üç cumhurbaşkanı adayından biri. Partisi HDP, açık adıyla Halkların Demokratik Partisi.Erdoğan’ın “Cumhurbaşkanlığı için vizyonbelgesi” dengi olmak üzere, ilan ettiği belgeye “yeni yaşam belgesi” adı verilmiş. Demirtaş’ın belgesi de Erdoğan’ın 50 sayfalık vizyon belgesi gibi 55 sayfa olmakla birlikte, düz yazı değil görsel nitelikte bir broşür olduğu için hacim bakımından çok daha mütevazı.
Erdoğan ile Demirtaş Belge’leri, içerik bakımından birbirine hayret verecek kadar çok benziyor. Bu iki adayın aslında aynı hedefler için aday olduklarını söylemekte hiçbir sakınca yok.
Demirtaş’ın rüyası 10 başlıktan oluşuyor. Ama dönüp duruyor ve her defasında “farklılıkların tanınması” temasına varıyor.
İki Belge’nin ortak hedefleri şunlar:
Yeni Anayasa yapılması kaçınılmazdır.
Çözüm süreci sürdürülecektir.
Her türlü “tekçilik” ortadan kaldırılmalıdır. Ulusal devlet ve laik devlet sona erecektir.
Farklılıklar temeldir. Çoğulculuk esastır. Sosyal/etnik ve kültürel/dinsel farklılıklar demokrasinin kurucu unsuru olacaktır.
Laiklik özgürlükçü olmalıdır; yani devlet din üzerindeki yönetim/denetimini terk etmelidir.
Devlet küçültülecektir; milletin / halkın hizmetkarı konumuna çekilecektir.
İki Belge’nin de değindiği ama içini farklı doldurdukları konular ise, Demirtaş’ın Belgesi temelinde şöyledir:
Cumhurbaşkanlık Adaylığı Broşürü, Temmuz 2014
“Farklılıklar” etnik ve dinsel gruplara ek olarak cinsiyetleri de içerir.
Kadın sorunu başlığı altında LGBT kesimin cinsel kimlik eşitliği de eklenmiştir.
Osmanlı kurgulu bölgesel güç olma hevesinin, ortadoğuda ağır sonuçları vardır. Türkiye’nin Batı’da askıya alınmış ilişkileri sorundur. Dış politikaya da “eşit yurttaşlık”, “farklı kimlik” penceresinden bakılmadıkça dünya barışı tehlikededir.
Neo-liberal esnek çalışma koşulları emekçi haklarını ortadan kaldırmaktadır; emekçilerin örgütlenmesi önemlidir.
Eğitim parasız kamusal haktır; eğitimde anadil temelinde çok dilli yapı gerekir; eğitim bütçesi eşit ve adil paylaşılmalıdır; zorunlu din derleri kalkmalıdır; YÖK kalkmalı, üniversiteler özerk olmalıdır.
Gençlerin işsizlik ve eğitim sorunu çözülmeli ve [Erdoğan da aynı fikirde olmak üzere] gençlere yönetimde söz hakkı verilmelidir.
Demirtaş’ın “yeşil”i, Erdoğan’da “çevre”dir. Demirtaş “yeşil”e hayvanların yaşama hakkını da ekleyerek fark yaratmış durumdadır.
Radikal Demokrasi
Demirtaş, “yeni yaşam belgesi”nin radikal demokrasi olduğunu ilan etmiştir. Belge’ye göre radikal demokrasi şu demektir:
Otoriter, anti-demokratik, bürokratik, cinsiyetçi devlet anlayışına karşı;
Tek-tipçi dayatmalara, mezhepçi ya da ulusalcı anlayışlara karşı;
Çoğulcu;
Farklılıkların eşit olduğu;
Ankara odaklı bürokratik, hantal, merkeziyetçi yapının değiştirildiği;
Güçlendirilmiş yerel yönetimlerle işleyen;
Açık ve şeffaf bir devlet.
HDP ve Demirtaş’ın radikal demokrasi dediği bu liste, fazlası var eksiği yok, Erdoğan’ın olduğu gibi benimsediği listedir.
Tek fark şu ki, Erdoğan buna ‘radikal demokrasi’ değil, ‘Medeniyetimizin büyük mirası’ der. Erdoğan’ın Belgesi incelendiğinde, ‘Medeniyetimiz’ sözüyle İslamiyeti kastettiği açıkça görülmüş durumdadır.
Bu gerçekten de son derece ilgi çekicidir.
Çünkü ‘radikal demokrasi’, Marksizm sonrası (post-marksizm) diye anılan kuramlardan biridir. Kendilerini Marksist köklerden tanımlayan Laclau ve Mouffe adlı iki akademisyenin ortaya attıkları bir çerçevenin adıdır.
Radikal sözüyle “post” olsa da, yani köküyle hiçbir ilişkisi kalmamış olsa da, Marksizmi çağrıştıran bu çerçeve kimi solun aklını alır. Oysa batan liberal Batı’yı kurtarmaya soyunmuş bu çerçeve, liberalizmin canevi olan demokrasi kavramını küresel zamanlara uyarlamaktan başka hizmet görmemiştir.
AKP gibi sağ-muhafazakarlar tek-tipçi dedikleri ulusal ve laik yapılara gelenekçilik adına karşı çıkarken, radikal demokratlar da farklı bireylerin ancak ait oldukları toplulukların farklılıkları tanınırsa ‘demokrasiye katılım gücü’ sağlayabilecekleri umuduyla aynı yola girmişlerdir. Madem liberalizmin bireysel katılımcı demokrasisi tıkandı, madem sınıfsal yapılar çaresiz, o halde demokrasiyi başka toplumsal ilişkilere açalım! Bu toplumsal ilişkiler olsa olsa farklılıkların ifadesidir; ezilen farklılar, sesini duyuramayan farklılar! O halde demokrasinin kurucu taşı “kimlikler” olabilir. Böylece aydınlanmacılığın bireyleri tek-tipte benzeştirme baskısı da durdurulabilir; yeniden çoğullaşırız! Çoğulluk özgürleşme olduğuna göre, sosyal ve kültürel [yani etnik ve dinsel] kimlikler bir üst kimlikte eritilmeyerek ‘demokrasiden vazgeçmek’ten kurtuluruz!
Bizde açıkça görüldüğü üzere, küreselleşme zamanının bu postmodern siyaset düşüncesi, bir yandan AKP’ye Osmanlı modelini “yeni Türkiye” modeli olarak sunma olanağı verirken, bir yandan da BDP/HDP’ye güttükleri “devlet ve toprak davası”nı örterek yürütme olanağı vermiştir.
Böylece ‘Yeni Türkiye’ ile 'Yeni Yaşam', 100 yıl önce kurtuluş savaşıyla bertaraf edilmiş parçalayıcı sömürgeciliğin ve bunun sınır çizme histerisinin 21. yüzyıldaki sloganı olmuştur.
Konumuzla ilgiyi yitirmemek için şimdilik şunu söylemek yeterlidir.
AKP ile HDP ya da Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan ile Demirtaş, birbirleriyle yarışan iki ayrı aday değildir. Bunlar aynı kanalın suyudur.
Prof. Dr. Birgül Ayman Güler
CHP İzmir Milletvekili ve PM Üyesi
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları