Tarih:
17.07.2014
Erdoğan'ın Vizyon Belgesi Üzerine
Birgül Ayman Güler; Vizyon'un aşağıdaki 8 başlık itibariyle; ulusal ve laik Cumhuriyet'i ortadan kaldırmak ve; dinsel inanç harcıyla tutunacak bir milliyetler devleti oluşturmak hayalinden ibaret olduğu sonucuna vardım...
Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adaylığı için ilan ettiği “Cumhurbaşkanlığı Seçimi Vizyon Belgesi” elli sayfalık uzun bir metin.Metnin birinci alt başlığı “Yeni Türkiye Vizyonumuz”. Bir anlamda ‘giriş’ bölümü. Aday burada, Belge'nin bakışını, ideallerini, beklentilerini, hedeflerini, nasıl bir ülke düşlediğini, nasıl bir gelecek hayal ettiğini milletle paylaşma aracı olduğunu söylüyor.
Bu bölüme göre, kendileri 2002 yılından bu yana ülkeyi “demokratikleşme; refah; şehirleşme; uluslararası ilişkiler” olmak üzere dört alanda dönüştürmüş durumdadırlar. Şimdi de dört temel hedefleri vardır: (1) demokrasi, (2) siyasi – toplumsal normalleşme, (3) refahı yükseltmek, (4) öncü ülke olmak.
Vizyonun dört hedefi olduğu belirtilmişse de, Belge’de bunların her birine ayrı başlık açılmamıştır. Belirtilen hedeflerden ilk ikisi “Demokratik Yönetim” başlığı altında toplanmış, diğer iki hedefe “refah toplumu” ve “öncü ülke” diye ayrı başlıklar açılmıştır.
Refah ve öncülük başlıkları altındaki sözler, alışılagelmiş Başbakanlık konuşma metinleridir denebilir. 'Demokratik Yönetim’ başlığı ise niyetin, açıkça dile getiremeyenlerin asla kaçınamadıkları yinelemelerle doludur.
Belge üzerinde yaptığım okumadan sonra, Vizyon'un aşağıdaki 8 başlık itibariyle;
ulusal ve laik Cumhuriyet'i ortadan kaldırmak ve; dinsel inanç harcıyla tutunacak bir milliyetler devleti oluşturmak hayalinden ibaret olduğu sonucuna vardım.
(1) Temel sadakat ağı “mensup olduğumuz medeniyetin değerleri”dir.
Sözkonusu medeniyet'ten kasıt nedir? 'Muasır medeniyet' ya da 'şehir medeniyeti' gibi nitelendirilmiş kullanımlar dışında, sözcüğün tek başına kullanımı, özel bir anlama sahip olduğuna işaret etmektedir. Belge'den aynen alınmış şu cümleler, "Medeniyet" sözcüğüyle İslamiyet'in kastedildiğini göstermektedir.
"Eşsiz çoğulcu medeniyet mirasımızı çağdaş standartlar üzerinde harekete geçirmek zorundayız.
Biz yaratılanı Yaradan’dan ötürü seven bir medeniyete mensubuz....
Türkiye’nin tarihinden ve üzerinde bulunduğu coğrafyadan miras aldığı medeniyet bugünkü dünyanın belirleyici bir rengidir.
Biz millet olarak büyük bir medeniyete sahibiz....
Bu çoğulculuk bizim medeniyet mirasımızın en önemli başarılarından birisidir. Asırlarca her dinin, her kimliğin bir arada, beraberce kardeşçe yaşamasını mümkün kılan bu medeniyet mirasının barındırdığı hoşgörü, birlik ve saygı ilkeleri günümüzde de canlı tutulmalıdır....
Siyasi sınırlarımız bizim medeniyet atılımımızı sınırlamamalıdır. Hoşgörüsüyle, çoğulculuğuyla büyük bir medeniyetin mirasçısı olarak dünyaya açık olmalıyız.....
İşadamımız, sanatçımız, bürokratımız, diplomatımız, öğretmenimiz, akademisyenimiz bakışını medeniyet ufkuna genişletmelidir. Nasıl geçmişte çoğulculuğu başardıysak, gelecek dünyada da çoğulculuğa katkıda bulunan bir Türkiye olmalıdır. Fikir, sanat ve iş dünyamız bu medeniyet mirasını yeni bir bakışa çevirmelidir....
Yeni Türkiye; bütün farklılıkları ile birbirini seven, birbirine kenetlenmiş, kendine güvenen, özgür, sorumlu ve erdemli insanlarıyla yeniden dünyanın medeniyet merkezi olan bir Türkiye olacaktır....
Biz büyük bir devlet ve millet olarak, medeniyetimizin temel değerleri, demokratik cumhuriyet ilkesi ve anayasal düzen dairesinde her sorunu daha çok demokrasi, daha çok vatandaşlık hukuku ve daha çok refah ile çözme gücüne sahibiz....
Dini özgürlükler ve serbestiyet, bizim medeniyet geleneğimizde de bu anlamıyla asırlarca yaşanmış, yaşatılmıştır."
(2) Cumhuriyet, 1920 Ruhu ve 1921 Anayasası ile sınırlı olarak değerlidir.
Bu dönem ademi merkeziyetçiydi; ideolojisizdi; tüm sosyal [=etnik] ve kültürel [=dinsel] farklılıkları bir araya toplamıştı.
[1921 Anayasası, bu yılın hemen başında çıkmıştır. Henüz saltanat - hilafet kaldırılmamış; Cumhuriyet ilan edilmemiş; "Türk vatandaşlığı" kurulmamış; tekke - zaviyeler kapatılmamış; laiklik ilkesi gündeme bile gelmemiş durumdadır. Hepsi bir yana henüz kurtuluş savaşı bitmemiştir. Yani söylenen şey, Cumhuriyet'i reddetmekten ibarettir.]
(3) Eski Türkiye, 1920 Ruhu'nu ortadan kaldıran Türkiye Cumhuriyeti'dir.
Cumhuriyet’in 1920 sonrasındaki dönemleriyle 1921 Anayasası'ndan sonra yapılan tüm anayasaları, katı merkeziyetçi [=üniter] ve ideolojik [=Atatürkçü] niteliktedir.
Sosyal – kültürel kimliklere karşı red, inkar, asimilasyon tavrı sergilemiştir.
(4) Kimlikler - devlet ilişkilerini yeniden tanımlayacağız.
Bunun bir aracı cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi idi; gerçekleşmektedir.
İkinci aracı da Yeni Anayasa’dır.
Çeşitlilikte birliği savunan çoğulcu ve özgürlükçü bir anayasa yapacağız.
[=Anayasalardaki Türk vatandaşlığı bunun nedenidir; kaldırılacak ve Eski Türkiye'ye son verilecektir.]
(6) Tek tipçi düzen [=ulusal-laik devlet], etnik ve dinsel topluluklara kimlik verilerek yıkılacaktır.
“Statükocu anlayışlar, ulus devleti tektipçi, dışlayıcı, inkâr edici, ayrımcı bir anlayışa indirgiyordu. Bu anlayış, vatandaşının sahip olduğu kimlik özelliklerini zenginlik değil, tehlike olarak konumlandırıyor, bu ise sistem karşıtı enerjinin birikmesini sağlıyordu.”
Bu duruma bir yandan kimlik sorunlarını giderecek Çözüm Süreci'ni sürdürerek ve
öte yandan devlet – din ilişkilerini yeniden düzenleyerek son vereceğiz.
(7) Devlet – din ilişkisinde devletin din üzerindeki denetimine son verilecektir.
“Devletin inancı ve etnik kimliği olmaz.”
“Dini özgürlükler ve serbestiyet bizim medeniyet geleneğimizde asırlarca yaşanmış yaşatılmıştır.”
“Laiklik, aslında dini hayatın serbestiyeti, dini ve inanç içerikli özgürlüklerin güvence altına alınması için geliştirilmiş bir kavramdır.”
[Laiklik elbette bu demek değildir. Laiklik devlet-din ayırımı ve dinin devlet yönetiminde ve denetiminde olması demektir; özgürlüklerin ancak böyle güvence altına alınabileceğini öngörür.]
“Son dönemde laikliği dinin üzerinde bir baskı aracı gibi kullanan söylemlerin ve uygulamaların tasfiyesi sayesinde, laiklik gerçek anlamına kavuşmaktadır.”
“Devletin görevi, dinlerin ve inançların kurduğu ve yaşattığı kurumların, yani sivil toplum örgütlerinin serbestiyetini güvence altına almaktır.”
“Devlet-din ilişkisini belirleyen unsur sivilliktir. Toplum kendi dini yaşamını, kendi yorumunu kendisi gerçekleştirmelidir.”
(8) Adalet ve Yargı, sosyal - kültürel kimlik farklılıklarına göre yeniden örgütlenecektir.
“Bizim tarihimiz, adalet kavramının siyasetin merkezinde yer aldığı bir tarihtir. Devlet iktidarı, adalet ile meşru kabul edilmiştir. Bu yüzden adalet sadece bir yargı teşkilatının değil, devletin muhatap olduğu bir talep mahiyetindedir.”
“Adalet toplumsal olduğu için, millete ait yargılama yetkisi de tüm farklılıkların yansıtılması suretiyle kullanılabilir. Ancak bu şekilde tüm farklılıkların güven kaynağına dönüşebilir.”
“Yargı teşkilatı milletin tüm farklılıklarının yansıyacağı, hukuka ve adalet idealine uygun yargılamayı sağlayacak bir şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.”
Bu sözler, "Anadilde Savunma Hakkı" adı altında yürütülen PKK/HDP kampanyasının AKP tarafından kurumsal bütünlük olarak kabul edildiğini ortaya çıkarmaktadır. Anlaşılıyor ki mesele yalnızca "savunma hakkı" değil, bütün olarak mahkemeler ayrılığı meselesidir; Erdoğan Vizyonu bunu hedef olarak tanımlamıştır. "Tüm farklılıkların yansıtılması" sözünden anlaşılıyor ki, mahkemeler ayrılığı yalnızca "sosyal farklılar" yani etnik gruplar için değil "kültürel farklılar" yani dinsel gruplar için de düşünülmektedir.
Diğer Birkaç Nokta
Erdoğan Vizyonu, özel sektörü temel sayarak serbest piyasa ekonomisinin vazgeçilmez olduğunu ilan etmektedir.
Her ne kadar "ülkemiz bir refah devleti"dir sözü kullanılmışsa da, bu sözün tarihsel ve bilimsel değil gündelik dildeki anlamda kullanıldığı görülmektedir. Bilindiği gibi Refah Devleti Keynes politikalarının ürünüydü; gelişmiş kapitalist ülkelerde 1930 - 1970 döneminde geçerli bir örgütlenmeydi.
Yine Sosyal Devlet kavramı kullanılmışsa da, durum bunun için de aynıdır. Kavram "sosyal yardım devleti" anlamında kullanılmıştır. Konu vergilendirme, kamu yatırımı, karma ekonomi bağlamında değil, dezavantajlı nüfus kesimlerine yardımlar çerçevesinde dile getirilmiştir.
Vizyon, Uluslararası Toplum kavramını da benimsemiştir. Bu aktörün komşu ülkelerde ve dünyanın farklı yerlerinde askeri, iktisadi, siyasi müdahalelerine karşı çıkmak bir yana, Suriye'ye müdahale etmemesinden yakınarak geç kaldığı durumlar bakımından sitemle karşılanmaktadır. Oysa bu terim, bilindiği gibi Tony Blair aklıyla Irak işgali için geliştirilmişti. Tony Blair kendi ülkesiyle ABD'yi ve birkaç zengin ülkeyi uluslararası toplum adı altında "güçlü ülkeler yalnızca ulusal çıkarları etkilendiği gerekçesiyle değil, evrensel insan haklarının ihlal edildiğine hükmettiklerinde dünyanın her ülkesine her türlü müdahale hakkına sahiptir" diyerek 'yetkilendirme' cüreti göstermişti.
Erdoğan Vizyonu, küresel yönetime eleştiri de getirmektedir. Eleştirisi, mevcut küresel aktörlerle mekanizmaların kültürel homojenlik özelliklerine ilişkindir. Bu anlayışın dilinde kültürel olanın dinsel çevre anlamına geldiği yeterince açıktır. Aşağıdaki alıntıyı bu anlam çerçevesinde okuduğumuzda, "dinler arası diyalog" ürünü olan bir küresellik yenilenmesi isteğinde bulunduğu görülür:
"Bugün küresel siyasi yapılar insanlığın sorunlarını çözmekte zorlanmaktadır. Çünkü bu yapılar kültürel homojenliği esas alarak kurulmuştur. Fakat küresel dünya artık buna izin vermemektedir. Gelinen noktada dünya sistemi adalet üretmekte zorlanmaktadır."
Türkiye'yi "Medeniyet" adıyla İslami değerlere dayanan bir devlet rejimine dönüştürmek, küresel çeteler içinde Türkiye adına olmaktan çok "kültürel -dinsel temsilci" olarak yer almak, Yeni Türkiye adı verilmiş vizyonun özeti olmaktadır.
Ve elbette, 50 sayfalık bu uzun Vizyon'da Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk adı bir kez bile geçmemiştir.
Gençlik ve eğitim sistemi için kurulan hayal, Yeni Türkiye'nin ne olduğunu bir kez daha açıkça görmemize olanak vermektedir:
"2023 yolunda milli ve manevi değerlerine bağlı, ahlâklı, etkin, girişimci, donanımlı, evrensel değerler ile kendi tarihinden aldığı değerleri harmanlamayı bilen bir gençlik tasavvur ediyoruz."
"Eğitim sadece okullar, derslikler inşa ederek, sınıfta öğretim yaparak verilmez. Asıl ihtiyaç, uygarlık değerlerimizin benimsetilmesinin, demokratik, bilinçli ve donanımlı bir insan olma idealinin özümsenmesinin sağlanmasıdır."
"2023 yolunda kendi geleneğine değer veren, o geleneğe yaslanarak evrensel düşünce ve değerlere açık insanlar yetiştirmeliyiz."
Erdoğan Vizyonu "Medeniyet"imizin değerleri ile "Evrensel" düşünce ve değerler arasında salınmaktadır. Bu değerler arasında "ulusal"a yer yoktur.
"Evrensel" düşünce ve değerler ne demektir?
Belki bu soru üzerinde biraz kafa yorsak, Erdoğan Vizyonu'nun "Medeniyet" değerlerimize mi yoksa kozmopolit 'kültürel' değerlere mi yaslandığı sorusuna doyurucu ve belki de şaşırtıcı açıklamalar bulabiliriz.
Tablo: Erdoğan Cumhurbaşkanlığı Vizyon Belgesi Notları
VİZYON: Kime Karşı | Vizyoncular |
Statükocu, elitist, vesayetçilere karşı | Değişim ve dönüşüm hareketi |
Tutucu, kapalı; ekonomik oligarşiye karşı | Değişim, demokrasi, açıklık, refah iradesi |
Tüm farklılıkları bir potada eritmeye çalışan tekçi anlayışa karşı | Büyük bir medeniyetin mirasçısı olarak…. Çok kültürlü ve çoğulcu bir medeniyet tasavvuru |
Kendi tarihinden kültüründen dilinden ve coğrafyasından uzak kalanlara karşı | Geçmişte başardığımız çoğulculuğu yeniden inşa etmek… Bakışı medeniyet ufkuna genişletmek |
Değişime ve dönüşüme karşı çıkanlar: Eski tek tipçi, vesayetçi, paralel kalıntılar | Değişim ve dönüşüm iradesi ve buna sandıkta verilen millet desteği |
YÖNETİM ANLAYIŞI | |
Millet iradesi üstündeki vesayet | Vesayetçiliğe karşı demokrasi; millet |
Din – devlet; din – siyaset; devlet birey; gelenek – modernlik gerilimleri | Sosyal ve kültürel farklılıkların siyasal alanda kendilerini dile getirmeleri; uzlaşma kültürü |
Kimliği görmezden gelinen inkar – red – asimile edilen bireyler | Birlik içinde çeşitlilik, çeşitlilik içinde birlik |
Totaliter – otoriter anlayışlar; anti-demokratik komplolar | Siyasal iktidar ve kurumların evrensel değerlere dayalı objektif kurallar ve yasalarla sınırlanması |
SİYASİ DÖNÜŞÜM | |
Cumhuriyetin yanlış, hatalı, zararlı uygulamalarını onaylamıyoruz. | Millet – devlet Kimlikler – devlet ilişkisi yeniden tanımlanacak |
· Cumhurbaşkanını halkın seçmesi | -Yeni durum: demokrasi güçlenecek |
· Yeni Anayasa -1921 Anayasası makbuldur; diğerleri değil -1920 Ruhu: Ademi merkeziyetçiydi; etnik ayırım yoktu; ideolojisizdi; parçalanma tehdidi altındaki ülkede tüm farklılıkları birleştirmişti. -Diğerlerinde “farklılıklar düşman kabul edildi. Tek tipçi toplum yaratılmaya çalışıldı. Toplum kimlik siyasetine mahkum edildi”. -Mevcut anayasa vesayetçi; katı merkeziyetçi; dışlayıcı; devlet merkezli; aynılaştıran…. | Yeni Anayasa; dışlayıcı değil kapsayıcı, ötekileştirici değil kucaklayıcı, ayrıştırıcı değil bütünleştirici, baskıcı değil özgürlükçü, aynılaştıran değil çeşitlilikte birliği savunan çoğulcu ve özgürlükçü bir anayasa olmalıdır. |
TOPLUMSAL BÜTÜNLEŞME | |
Toplumun farklı sesleri siyasal alanda ifadesizdir Siyasi tektipçilik farklı din ve inançlara mensup insanların arasına mesafe koymuştur; çoğulcu kültüre zarar vermiştir. | -Her bir sosyal kesimin ve kimliğin diğeriyle olan tarihi bağını, ortak gelecek arzusunu açığa çıkaracağız. -Etnik, mezhepsel, inançsal her türlü farklılığı kucaklayan, onları evrensel ilkeler ve değerler temelinde demokratik bir ortak yaşam bilincine ulaştıran bir anlayış |
· Çözüm Süreci Statükocu anlayışlar, ulus devleti tektipçi, dışlayıcı, inkâr edici, ayrımcı bir anlayışa indirgiyordu. Bu anlayış, vatandaşının sahip olduğu kimlik özelliklerini zenginlik değil, tehlike olarak konumlandırıyor, bu ise sistem karşıtı enerjinin birikmesini sağlıyordu. | Kimlik sorunlarını hafifletmek Herkesi eşit vatandaş yapmak |
· Devlet – din ilişkisi | |
“Laiklik, aslında dini hayatın serbestiyeti, dini ve inanç içerikli özgürlüklerin güvence altına alınması için geliştirilmiş bir kavramdır.” “ son dönemde laikliği dinin üzerinde bir baskı aracı gibi kullanan söylemlerin ve uygulamaların tasfiyesi sayesinde, laiklik gerçek anlamına kavuşmaktadır.” “ Çoğulcu, sivil ve demokratik bir iklim oluşturmalı; Aleviler’in sorunlarını karşılıklı anlayış, diyalog, vatandaşlık ve ortak gelecek sorumluluğu ekseninde çözmeliyiz.” “Eşsiz çoğulcu medeniyet mirasımızı çağdaş standartlar üzerinde harekete geçirmek zorundayız. Böylece sadece ülkemiz için değil, bütün bölgemiz, İslâm dünyası ve dünya için büyük bir örnek ortaya koymuş olacağız.” | "--Devletin inancı ve etnik kimliği olmaz. --Dini özgürlükler ve serbestiyet bizim medeniyet geleneğimizde asırlarca yaşanmış yaşatılmıştır. -- Devleti, din-devlet ilişkisi alanına tahakküm eden değil, bu alana güven veren bir araçtır --Devlet, din ve inanç etrafında örgütlenen vatandaşlarının özgürlüğüne müdahale edemez. -- Devletin görevi, dinlerin ve inançların kurduğu ve yaşattığı kurumların, yani sivil toplum örgütlerinin serbestiyetini güvence altına almaktır. -- Dolayısıyla devlet-din ilişkisini belirleyen unsur sivilliktir. Toplum kendi dini yaşamını, kendi yorumunu kendisi gerçekleştirmelidir" |
ADALET ve YARGI | "--Adalet toplumsal olduğu için, millete ait yargılama yetkisi de tüm farklılıkların yansıtılması suretiyle kullanılabilir. Ancak bu şekilde tüm farklılıkların güven kaynağına dönüşebilir. --Yargı teşkilatı milletin tüm farklılıklarının yansıyacağı, hukuka ve adalet idealine uygun yargılamayı sağlayacak bir şekilde yeniden yapılandırılmalıdır." |
Prof. Dr. Birgül Ayman Güler
CHP İzmir Milletvekili ve PM Üyesi
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları