Tarih:
04.08.2015
İvo Andric'i Nasıl Bilirdiniz?
Prof. Dr. Birgül Ayman Güler; İvo Andric, öykü ve romanları Türkçe’ye çevrilmiş, en ünlü romanı olan Drina Köprüsü çok baskı yapmış olan uluslararası üne sahip bir yazar.
İvo Andric, öykü ve romanları Türkçe’ye çevrilmiş, en ünlü romanı olan Drina Köprüsü çok baskı yapmış olan uluslararası üne sahip bir yazar. Türkçeden okuyanların tanışması 1960’lı yılların başında olmuştu. Tanışma, yazarın 1961 yılında İsveç Kraliyet Akademisi Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık bulunmasıyla mümkün olmuştu. O zaman ve uzun yıllar boyunca, hem Türkiye’de hem de tanındığı her ülkede hümanist diye nitelendirilmişti. Bir diğer unvanı büyük Yugoslav yazar idi.SON ZAMAN SIFATLARI
İşte bu “hümanist Yugoslav yazar”, 1892’de başlayıp 1975’te seksenüç yaşında tamamladığı ömründen çeyrek yüzyıl sonra, bambaşka tartışmaların ortasında kaldı.
*İvo Andric Sırp mı yoksa Hırvat mı?
*Adı İvo mu yoksa İvan mı?
*Andric mason muydu?
*O daha iki yaşındayken tüberkülozdan ölen babası “resmi” babası mı? “Gerçek” babası bir fransisken –katolik rahip miydi?
*Belgrad, ikinci dünya savaşı boyunca Nazilerin sıkı kontrolü altındaydı ve Andric tam dört yılı bu kentte bir apartman dairesinde hiçbirşeye bulaşmadan “inziva”da geçirebilmişti. Bu nasıl oldu?
*Pek bilindik bir yazar değilken, 1961 Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilip bu ödülle taçlandırılması nasıl mümkün olmuştu?
Öyküleriyle romanlarında, hümanizma görüntüsü altında Boşnakları “dehümanize” ettiğini düşünenlerin dedikleri gibi, Andric yaşanan büyük bunalımlara zemin kurmuş biri olabilir mi?
Son on yıldan beri bu sorularla tartışılan kişi İvo Andric, öykü ve romanlarında Yugoslavya coğrafyasının parçalanma, işgal, savaş ve iç savaşlarla bezenmiş tarihini ele alıyor; etnik-dinsel parçaların her birinde aynı insani özellikleri ve çok benzer yönetim usluplarını bulup bunları etkileyici bir biçimde anlatıyordu.
ÖNCEKİ ZAMAN SIFATLARI
1892’den 1975 yılına kadar gençliğinde Slav birliği yanlısı; gençliğinden orta yaşlarına krallığın diplomatı; yarım yüzyılı devirince ikinci dünya savaşı yıllarında yalnızca romanlarını yazan bir münzevi, sonra uluslararası ünlü ve suskun bir yazar olarak yaşamış. Bir de, bir arkadaşıyla evli olan sevdiği kadını otuz yıl bekleyip kadın dul kalıncaya kadar sabredebilmiş bir aşık.
Hasan Ali Ediz 1962 yılında Drina Köprüsü kitabının çevirmen Nuriye Müstakimoğlu imzalı, kiremit renginde kapitone ciltli Türkçe çevirisine yazdığı önsözde şöyle diyordu:
“Gerçekten de İvo Andric’in eserlerinin değil her sayfasında, her satırında bile derin bir insan sevgisini görmek mümkündür. … romanında gerçekçi ve tarafsız kalmayı bilmiştir… Eserde, Saraybosna’daki çeşitli ulusların, din ve ırk ayrılıklarına bakmadan, dışarıdan ya da içeriden bir kışkırtma olmadıkça, nasıl kardeş gibi geçindiklerini anlatan çok canlı bölümler vardır… Drina Köprüsü, bir yandan dört yüz küsur yıl kader birliği ettiğimiz Bosna’yı ve Bosnalıları, öte yandan bugünkü Yugoslavya’nın en büyük yazarlarından biri olan İvo Andric’i tanımamıza yardım ederse, ne mutlu!”
Tahir Alangu, 1963 yılında, diğeri gibi yine Altın Kitaplar Yayınevi’nce basılmış, yine kapitano ama bu kez mavi ciltli olan Travnik Kronikası -Gün Batarken- adlı romanın Türkçe önsözünde şu satırları yazmıştı:
“[Türk okuyucular] Konuları ve kişilerinin davranışları ve yaşamalarile bizim dünyamıza ne ölçüde yakın olduklarını, bu eserleri bir Türk yazarının eserleriymiş gibi kabul edebileceğini artık anlamış bulunuyor. … Batı Avrupanın aydın ve sanatçı çevreleri ve araştırmaları, Andric’i Bosna’ya daha sağlam bağlarla bağlamış, batı kültürünün üstünlüğü ise onu kendi öz varlığına itelemişti.”
Yaşar Nabi, 1965 yılında, Varlık Yayınları arasında çıkan Bosna Hikayeleri başlığı altındaki üç öyküyü, yazdığı önsözde şöyle sunmuştu:
“Çoğu hikayelerinde Bosna’da Osmanlı egemenliğinin son yıllarını dile getirir. Müslüman idaresinin ve cemaatinin gerilemesi ve çöküşünü, hiçbir düşmanlık eseri göstermeden ve hatta denilebilir ki adeta acırcasına bir duyguyla inceler. Anlattığı olayların kahramanları ister Müslüman, ister Hristiyan olsunlar, aynı Slav ırkından kişilerdir. Aynı dili konuşurlar, aynı din taassubu ile gereksiz yere birbirlerine düşman olur, eziyet ederler….. Balkan edebiyatlarını ne yazık ki hiç tanımıyoruz, bize kendimiz hakkında da çok şeyler öğretecek nitelikte olan bu edebiyatları daha yakından tanımamızın gerekliliğini…”
Aydın Emeç, 1964 yılında Ağaoğlu Yayınevi tarafından Uğursuz Avlu başlığı altında toplanıp yayımlanan başka bir grup öykünün kitabına yazdığı önsözde, İvo Andric’in 1960’lı yıllarda da kimi tartışmaların hedefi olduğuna ilişkin iki küçük ipucu veriyordu.
“26 Ekim 1961 günü İsveç Kraliyet Akademisi Nobel Edebiyat Armağanını yazar İvo Andric’e veriyordu. Haber Yugoslavya’da bomba gibi patladı ve büyük sevinç uyandırdı. Yugoslavya bir gün içinde, sanki büyük devletler arasına katılıvermişti. Kıskanç ve tarafsız olamayan birkaç eleştirmenle yazar bir yana, her Yugoslav, bu mutlu olay karşısında büyük gurur duyuyordu…..
Onun suya sabuna dokunmayan, herşeye fotoğraf makinesi gibi aynı gözle bakan tarafsız hali, kendi ülkesinde pek çok kötü niyetli kişi tarafından yerilmesine yol açmıştır. …..”
Çevirmen, Andric’e ilişkin olumsuz görüşlerin “kıskanç; tarafgir; kötü niyetli kişiler”e ait olduğu düşüncesinde olunca, doğal olarak bunların neler olduğu üzerine hiçbir şey söylememiş ve bizi merakta bırakmıştır. Merakımızı gidermek için yarım yüzyıl öncesine gitmek ve bir tür arşiv çalışması yapmak gerekecek.
Ve bir de, Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in değerlendirmesine kulak vermek gerekecek. Bir sonraki yazıda…
Prof. Dr. Birgül Ayman Güler
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları