Boyunduruk
Şebnem Nur; Biz kadınlar bazen aşka, bazen de güce kapılırız. Varlıklıysa, şık giyimliyse, yaşı olgun da olsa, kimi zaman kurtuluşumuz olarak dahi görebiliriz.
Sevgilimle artık ‘işlerin ciddiye bindiği’ bir aşamaya gelmiştik.
Bundan dolayı da, ilk etapta beni arkadaşlarıyla tanıştırmaya başladı.
Arkadaşının sahibi olduğu iş yerinin terasında, yemeğe davetliydik.
Eşi de bize iştirak edecekti.
Yemekten sonra çay- kahve içmek için oturma odasına geçtik.
Asıl diyaloglar da burada başladı zaten.
Eşlerin, yapılmasında hoşnut olunmayan huylarına söz geldiğinde;
Şaka yollu olarak: “ Ne yani, şimdi sen saçını kısa kestirsen, boşanmak için mahkemeye mi gideceksiniz?” dedim.
Bu soruma karşılık kadının herhangi bir tepki vermemesi, garibime gitmişti doğrusu.
Diyalog ilerlediğinde, aralarında ‘resmî nikahın’ olmadığını öğrendim.
Bununla birlikte burada, gizli kapaklı bir zulüm, yahut boyunduruk bulunduğunun dile gelmesi de çok uzun sürmedi.
Kadının ailesi, ta en başından bu ilişkiye karşıymış ve bu ilişki sebebiyle de kadınla olan tüm diyaloglarını koparmışlar.
Kadının eğitim seviyesi yeterince iyi olmadığı için, adamdan ayrıldığı takdirde, kendi geçimini sağlayacak maddi güce ulaşması bir hayli zordu.
Uzun yıllardan beri bu adamla birlikteydi ve 30’lu yaşlarına gelmesine rağmen adam, büyük ihtimalle resmi nikahları olmadığı için, kadından çocuk da yapmıyordu.
Kadın, uzun yıllardır süregelen bir boyunduruk altındaydı ve tüm aşağılanmalarına rağmen ‘resmi nikah’ istiyordu.
Ailesi düğüne katılmayacağı için gelinlik giymek istemediği halde.
Adam, ne yazık ki resmi nikaha, “kadından istediği her şeyi almış da olsa, yahut ‘aldığı için mi desek?” yanaşmıyordu.
Adam, ayağına pranga takamazmış...
Biz kadınlar bazen aşka, bazen de güce kapılırız. Varlıklıysa, şık giyimliyse, yaşı olgun da olsa, kimi zaman kurtuluşumuz olarak dahi görebiliriz.
Mal varlığıyla, götürdüğü tatillerle, ufak tefek hediyelerle, lüks arabalarıyla gözünüzü boyayıverir. Çoğu zaman, sizin onları kendi başınıza elde edemeyeceğinizi de bilir çünkü. Onu tanımasaydınız, dolce vita’nın ‘tatlı hayat’ demek olduğunu bilemeyecektiniz.
Karşılığını da ister elbet. Sevgiliniz olmuştur, size sadıktır gözünüzün gördüğü kadarıyla. Evlilikten ‘bahsediverir’ ya da siz konuyu açtığınızda ‘hıhı’ der, gelinlik sana yakışır...
Sonraları zaman geçmeye başlar. Rahatınız az çok yerindedir ama, önünüzü de pek göremezsiniz.
Gelenekçi bir aileden geliyorsanız, bir de üstüne iyi bir eğitiminiz yahut mesleğiniz yoksa, endişelenmeye başlamanız da gayet olasıdır:
BU ADAM BENİ ALACAK MI?
Kızar diye konuyu açmaya korkarsınız sonraları. Çocuğa ayıracak vakti de olmaz artık.
Maddi güçleriyle, yaşlarıyla birbirinin dengi olan iki insandan farklıdır yaşadığınız ilişki.
Hele de onun gözünde ‘vazgeçilmez olmadığınızı’ anladıysanız, o resmi nikahı da biraz zor kıydırırsınız. Hamile kalsanız bile...
Adam, onca servet yapma yeteneğine sahip, giriştiği her işte kâr- zarar hesabı yapmayı iyi bilen biridir.
Zaten hâlihazırda kullandığı, kullanmakta olduğu hiçbir şeyin de bedelini ödemeyecektir.
Ola ki böyle bir ilişki türü karşınıza gelirse, sıradan ilişki türleri gibi pek de akışına bırakılmayacağı bilinmelidir. Pek çok şey baştan konuşulmalıdır. Tabii niyetiniz, onunla olduğunuz müddetçe ‘birşeyler kopartmak’ değil ise.
Yaşamayı umduğunuz rahatın, boyunduruğa evrilebilme durumuna dönüp dönmeyeceği de iyi kestirilmelidir.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları