Kıskançlık
Şebnem Nur; Hayatınızdaki kişiyi aslında ‘sevmeme’ ihtimalinizin olabileceğini düşündünüz mü hiç?
İş arkadaşı...
‘Normal’ arkadaşı...
Öylesine tanıdığı biri...
Arkadaşının arkadaşı...
İşi gereği görüştüğü biri...
İşi düştüğünde görüştüğü biri...
Spor salonunda hocası...
Eski sevgilisinin arkadaşı...
Kuaförü...
Sekreteri...
Personeli...
‘Diğer’ olarak nitelendirilecek biri...
Seninle aynı kefeye ‘koymadığı’ biri...
Ama kabul etmek istemiyoruz işte değil mi?
Acabalar, ya öyleyseler, ya aralarında bir şey olacaksalar... Ya aralarında bir şey olduysalar aklımızdan çıkmıyor. İçimiz içimizi yiyor. O kişiye gidip sorasımız bile var: “Benim sevgilimle/ eşimle aranda bir şey var mı?” diye.
Hele de o kişiyle şahsen tanışıyorsak. Alttan alta hareketlerden, tavırlardan birşeyler çıkartmaya çalışırız.
Peki ya tanıdığınız biriyle sevgilimiz arasında herhangi bir şey olmadığından eminiz ama...
Ya bizim bilmediğimiz biriyle arasında bir şey varsa! Sosyal medyadan takipleştiği birisiyle? Fotoğraflarını like’ladığı birisiyle?
Benden başka bir kadının fotoğraflarını niye beğenir ki bu adam! Bir tek bana baksın, bir tek beni takip etsin! Başka kadınlarla bir araya gelebileceği hiçbir ortamda bulunmasın!
Bak, telefonunu da meşgule attı! Bir geri dönsün, ben ona sormazsam! Nerdesin, kiminlesin? Sen beni ALDATIYOR MUSUN?! Hayatında başka biri mi var?
Telefonunu kurcalarız, gizliden takip ederiz. Gömleğini, ceketini koklarız. Saç teli, ruj izi... Nerde bu kanıtlar?! Ona sorarız, gene sorarız. Neden oraya gittin? Neden onunla görüştün? Kiminlesin şimdi? Sen bir haltlar karıştırıyorsun!
Kantarın topuzu kaçar bazen. Ortada hiçbir somut kanıt yokken, itham üzerine ithamda bulunuruz. “Ne yaparsam yapayım bana ne de olsa inanmıyor.” diye onu düşündürebileceğimizi akıl edemeyiz.
“Zaten onun gözünde aldatan erkek isem, aldatayım da bari.” diye bir yere onu sürükleme ihtimalimizi pek de düşünmeyiz.
Acaba aslında ‘aldatılmak’ mı istiyoruz?? Kulağa çok aykırı bir söz olarak gelebilir. Ama ne yazık ki; Freud bu durumu da zamanında kaleme almış. Nevrotik kişilik özelliklerinden biri.
Genç bir sekreteri olan bir adam söylemişti: “Eşim, neden bu kadar gencini buldun?” diye bana sorduğu günden beri gözüm sekreterime takılı kalıyor, diye.
Bazı davranışları neden sergilediğimizi kendimiz dahi bilmeyiz. Asıl maksadımızın ne olduğunu tanımlayamayız.
Hayatınızdaki kişiyi aslında ‘sevmeme’ ihtimalinizin olabileceğini düşündünüz mü hiç? Hiçbir dayanağı olmayan kıskançlık krizleriyle aslında onu, başkasının kollarına atma isteği içinde olabilir misiniz? Kendimize acı çektirme isteğinde olabilir miyiz peki? “Mağdur”, “aldatılmış”, “ihanete uğramış”...
Sevdiğinizi kıskanmak dozunda ise güzeldir. Onun hoşuna dahi gidebilir. Benimsendiğini hissetmektir bir bakıma. Ama ayarı da, tadı da çabuk kaçacak mevzuların başında gelir.
Gerçekten sizi rahatsız eden bir durum varsa bunu elbette dile getirin. Arada bir baş başa yemeğe çıktığı biri varsa, yanak yanağa fotoğraf paylaşıyorsa... İllâ ki anlaşılır zaten.
Netice olarak; sizinle aynı kefede olmayan diğer herkes için:
Ağzınızın tadını kaçırmayın...
İlişkinizi boş yere yıpratmayın...
Bıktırmayın...
Kendinizden uzaklaştırmayın...
Sadece sizi sevdiğini ve sadece sizinle olduğunu da anlayamıyorsanız;
Sürdürmeyin...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları