Ruha Âşık Olmak
Şebnem Nur; İstisnalar hariç; insanlarla tanışmamız çoğunlukla “fiziğini”, yüzünü görmek suretiyle olur. Boyundan, bosundan, yaşından, saçından, ondan hoşlanıp hoşlanmayacağımızı kestirmeye çalışırız.
Mektup arkadaşıydık ilk önce.
Birbirimizin adresi elimize nasıl geçti,
Şimdilerde hatırlamıyorum bile.
Birbirimizin günlüğü gibiydik önceleri.
Neler yaptık, neler ettik, hayatımızdaki,
Ufak tefek değişiklikleri
Birbirimize anlatıyorduk sadece.
Ama günler geçtikçe;
Daha çok kendimizden, içimizden,
Yapmak istediklerimizden konuşur olduk.
İşte o zaman, mektupların arası sıkılaşmaya başladı.
Birbirimize yakın yaşlarda
Bulunduğumuzu biliyorduk sadece.
Bir de karşı cinsten olduğumuzu.
Ama ne bir fotoğraf ne bir telefon…
Hayat görüşü, benimle ilgili temennileri,
Beni hayat karşısında cesaretlendirmek isteyişi
Boyunun, yüzünün, kaşının, gözünün…
Hiçbir önemi kalmamıştı artık.
Cesaretlendiriyor, huzur veriyor, bir liman oluyordu.
Onu hayal ederken, ona aşık olduğunu hissederken
Karşıma bir beden gelmiyordu, ne tuhaf!
Biliyordum artık, eminim bundan.
Karşılaştığımız da bedeninin hiçbir önemi yoktu.
Ne olursa, kim olursa, aynen devam edecekti.
Sadece artık bundan böyle,
Fiziken de yanımda olacaktı.
İstisnalar hariç; insanlarla tanışmamız çoğunlukla “fiziğini”, yüzünü görmek suretiyle olur. Boyundan, bosundan, yaşından, saçından, ondan hoşlanıp hoşlanmayacağımızı kestirmeye çalışırız.
Bize göre “yakışıklı“ ya da “güzel“ bulduğumuzda, onunla bir yakınlık kurmak isteriz. Sonrasında da içini tanımaya başlarız. Karakteri, beklentileri, hayata yaklaşımı, insanlara verdiği değer sonradan gelir. İşte tam da bu noktada, birbirimize uymuyorsak, yol ayrımına gideriz.
Dışını beğendiğimiz kişinin içi bize uymuyorsa, devam edemeyiz çoğunlukta.
Peki içini beğendiğimiz birinin, dışı bize uymuyorsa? Sadece arkadaş kalalım, dost kalalım, akıl danışalım… Gen aktarımından sebep mi yoksa günümüz dünyasının bize aşıladığı bir algı mı bilinmez, içini ne kadar beğensek de bir kimsenin; dışını beğenmedikçe iş, aşka dönmez! En azından çoğunlukla.
Özellikle ilk gençlik yahut genç erişkinlik dönemlerinde tanışıldığı takdirde bu böyledir. Dışı seni, içi beni yakar dedikleri şeye bile bile katlanır hatta bazen insan.
O kimseyle bir ömür geçirmek planlanıyorsa eğer, zaten o kimse yaşanacaktır, kırışacaktır, o güzellikten pek de eser kalmayacak falan.
Ama burdada algıda değişmezlik devreye giriyor kanımca. Her daim gözünün önünde bulunan birisinin günden güne yaşlanmakta olduğunu da pek fark edemediğinden insan o ilk gençlik günlerindeki kadın ya da adamla bir ömür ömürlediğini zannediyor karşısındakinin hiç değişmediğini zannederek.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları